"Yeni" Devlet Kapitalizmi

(New state capitalism) Devlet kapita­lizmi, devletin ekonomiye daha fazla müdahale ettiği, kamu sermayesi ile veya özel sektörle ortak olarak (pri­vate-public-partnership: PPP) büyük şirketler kurduğu ve varlık fonlarını finansal araç olarak kullandığı bir eko­nomik sistemdir. Devletin ekonomide­ki artan rolü ve müdahalesininkaynağı ideolojik değil pragmatiktir. İktisatçı Orhan Şimşek, bu konu ile ilgili tespit­leri şöyle özetlemektedir: “Yeni dev­let kapitalizmi, neoliberal ilkeleri de içinde barındıran, kapitalizmi sürdür­meye yönelik bir ekonomik sistemdir. Dikkate değer sayıda özel mülkiyetli şirketin varlığı, küresel ticaret siste­miyle derin bir bütünleşme ve devlet mülkiyetli ya da devletin öncü olduğu alanlarda kapitalist işleyişe uyum bu sürecin temel özellikleridir.

Devlet kapitalizmi 20. yüzyılın ilk üç çeyreğinde dünyanın tüm ülkelerinde tartışılmış, bazı ülkelerde uygulan­mış bir sistemdir. Neoliberalizmin ekonomik düşünce alanına ve politika üretimine egemen olduğu 1980-2010 döneminde gündemden düşen devlet kapitalizmi 2008-2009 Dünya Krizi’nden sonra tekrar güncellik kazanmış­tır. Bunun nedenleri şu eğilimler ve olgular olmuştur:

  • Devletçilik ile kapitalizm arasında me­lez bir sistem olan devlet kapitalizmi özellikle Çin, Rusya ve Brezilya gibi geliş­mekte olan ülkelerde uygulanması nede­niyle iktisatçıların ilgi alanına girmiştir.
  • Uygulamalar ülkeden ülkeye çok bü­yük farklılıklar göstermektedir. Nor­veç’te uygulanan ekonomik politikaları bile devlet kapitalizmi kapsamında gö­ren iktisatçılar vardır.
  • Devlet kapitalizmindeki büyük şirket­lerde üst düzey yöneticiler ve yönetim kurulu üyeleri hükümetler tarafından atanmış politikacılar veya bürokratlar değil, iş hayatında deneyim kazanarak yükselmeyi başarmış profesyonellerdir.
  • Devlet kapitalizminin farklı biçimle­rini uygulayan ülkeler, ekonomilerini neoliberalist Washington Konsensüsü’ne göre bazen IMF’nin baskısıyla, bazen gönüllü olarak yeniden yapılan­dıran ülkelere göre, daha yüksek ortala­ma büyüme hızlarına ulaşmışlardır.
  • Dijital ekonomi, nanoteknoloji ve biyoteknoloji gibi alanlarda başlangıç ve idame yatırımları tutarının çok yüksek oluşu nedeni ile özel sektör sermaye grupları bu alanlara girmekte çekingen davranmıştır. Özel sektör girişimcile­rinin yeni ve modern sektörlere soğuk bakmasının diğeri iki nedeni de yatırı­mın sonucu konusundaki belirsizlik ve yatırımın meyvesini toplamak için ge­rekli sürenin çok uzun olmasıdır.
  • Ekonomisini IMF reçetelerine göre yeniden yapılandırılan ülkelerde kriz­ler devlet kapitalizmini tercih eden ül­kelere göre daha sık görülmüştür.
  • Devlet kapitalizminin uygulandığı ül­kelerde varlık fonlarının temel işlevi ekonomik kalkınmada lokomotif görevi görecek kamu yatırımlarının finansma­nı olmaktadır.
  • Devletin temel bilimdeki araştırma­ları yoğun bir şekilde desteklediği ve araştırmacılara fon sağladığı ABD di­jital teknolojide dev adımlar atarken, devletin bu konudaki öncülüğü özel sektöre bıraktığı Almanya yeni tekno­lojilerde göreli olarak geri kalmıştır. Devlet kapitalizmi, bilim ve teknolo­ji ve araştırma-geliştirme konusunda uzmanlaşmış bilim insanlarından olan Mariana Mazzucato, yeni dönemde devlet kapitalizminin ülke koşullarına uygun bir biçiminin uygulanması gö­rüşünü savunan iktisatçılar arasında en çok tanınmış olanıdır. İtalya ve ABD vatandaşı olan ve İngiltere’de öğretim üyeliği yapan Mazzucato, devlet kapi­talizminin işlevini Apple’ın I-Phone ör­neğinde şöyle anlatmaktadır: “Apple’ın telefonlarını akıllı yapan internet, kab­losuz ağ, yer tayininde kullanılan GPS (Global Positioning System), mikroe­lektronik, dokunmatik ekran, bireysel asistan SIRI ve daha birçok teknik bu­luş ABD’nin kamu araştırma kuruluş­larında veya kamu fonlarından yarar­lanılarak geliştirilmiştir. Apple şirketi ise 70 yıllık araştırmaların meyvelerini toplayıp bir araya getirerek yüksek ka­zançlar sağlamıştır.”

Türkiye’de durum: Türkiye’de strate­jik öneme sahip ileri teknoloji alanlarına yatırım cömert teşviklerle sağlanmak istenmektedir. Ancak gelişmiş ülkeler­de bile özel sektör bu alanlara yatırım yapmakta olağanüstü ihtiyatlı davran­maktadır. Türkiye’de ise özel sektörün Asil Çelik ve benzeri ağır sanayi yatırım­larının olumsuz sonuçlarından sonra ve belirsizlik riskinin arttığı yeni dönemde bu tür yatırımlara sıcak baktığı söylene­mez. Diğer taraftan geçmiş dönemlerde KİT’lerin politikacıların arka bahçesi gibi kullanılması, kamuoyunun devlet kapitalizmine ihtiyatla bakmasına ne­den olmaktadır. Ancak Eti Maden, THY ve savunma sanayisi kuruluşlarının ba­şarıları örnek alınarak yeni tür bir KİT (Kamu İktisadi Teşebbüsleri) modeli geliştirilebilir. Önerilen yöntemin ilk adımı kamunun veya gönüllü olan bir özel sektör sermaye grubunun, dünya pazarının büyükleri (ABD, Çin, Güney Kore firmaları) ile bir ortak girişim (jo­int venture) kurması olmaktadır. Ge­lişmekte olan ülkelerde büyük yatırım projeleri ancak kamunun güçlü sermaye desteği ile kurulabilmektedir. Teşvikler ancak bu adımdan sonra etkili olabil­mektedir. Bu tür yatırımlara başlanırken eldeki yetişmiş insan gücü kaynağının, bilgi birikiminin ve fiziki altyapının bir envanterinin çıkarılması zaman ve kay­nak kaybını önleyebilecektir. Kuruluş ve işletme aşaması için KİT mantığı dışın­da bir model oluşturulmalıdır. Geliştiri­len model, cari işlemler açığını azaltacak tüm stratejik yatırımlar için kullanılma­lıdır. Bu model Türkiye Varlık Fonu’nun gerçek işlevinin yerine getirmesine de imkân sağlayacaktır.