İç Borçlanma

(Internal borrowing, domestic bor­rowing) Kamunun giderleri, gelirlerin­den fazlaysa aradaki fark çoğunlukla iç borçlanma ile karşılanır. Bu uygula­mada devlet kendi halkından borçla­nır. Bu farkın dolaşıma para sürülerek karşılanması enflasyon oranını yüksel­tebileceği için sakıncalıdır. Kamunun borçlanmasında temel prensip, kullanı­labilir fonlarda bir daralmaya meydan vermeyerek, kredi maliyetini makul düzeyde tutma ve ödünç alınan fonları istihdam yaratacak kârlı yatırımlara ak­tarmaktır. Kamunun borçlanması, kredi maliyeti makul düzeyde kaldığında ve ödünç alınan fonlar istihdam yaratacak ve gelir sağlayacak yatırımlara aktarıl­dığında önemli bir sorun ortaya çıkar­maz. İç borcun sürdürülebilmesi için anaparanın azaltılması ve faiz oranının düşürülmesi gerekir. Azaltma konusun­da atılacak ilk adım da bütçede “faiz dışı fazla” verilmesidir. İç ve dış borç faizi hariç tutulduğunda, bütçe dengesi fazla veriyorsa iyiye gidiş başlamış demektir.

Bu “fazla”, personel maaşlarındaki ve kamu yatırımlarındaki reel azalmadan kaynaklanıyorsa, bu politikanın sürdü­rülebilirlik niteliği azalır. Kamu açığının veya teknik bir deyimle kamu sektörü borçlanma gereksini­minin yüksek düzeyde olması, iç borç stokunu sürekli olarak tırmandırır. İç borçlanmanın salt anapara ve faiz öde­melerini karşılamak için yapılması, ekonominin geleceğine konan bir ipo­tek gibidir. Devletin para piyasasına girmesi, özel sektörün borçlanabileceği kaynakları azalttır. Dışlama veya mali kalabalıklaşma (crowding out) denen bu olgu, faiz oranlarının düzeyini de yükseltir. İki yönlü baskının kurbanı da özel sektör yatırımlarıdır. Şirketlerin iç borçlanma araçlarına yatırım yapması durumunda faaliyet dışı kâr elde edilir. İç borç stokunun alıcılara göre dağı­lımına bakıldığında özel sektör, kamu sektörü, bankalar ve tasarruf sahipleri­nin tahvil ve bonolara yönelen talebinin somut yansımaları görülebilir. İç borç stoku incelenirken diğer bakıl­ması gereken konu, faiz düzeyi ve vade yapısıdır. Hazine’nin borçlanma poli­tikası doğal olarak vadeleri uzatma ve faiz oranlarını düşürme yönündedir.

İç borcun düzeyi: İç borçlanma konu­sunda daha gerçekçi bir fikir edinmek için, devlet tahvili ve Hazine bonosu stoklarının toplamının incelenmesi ge­rekir. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın iç borç istatistiklerinde, ödenen anapa­ra ve faiz tutarları ile bunları ödemek için yapılan yeni borçlanma da yer alır. İç borç stokunun GSYH’ya oranı, yıllar itibariyle iç borcun nasıl bir eğilime gir­diğini gösterirken, sonraki yılların enf­lasyon oranı hakkında bir fikir edinil­mesini sağlar. İç borçlanma stokunun milli gelire oranı yüzde 60’ı aştığı tak­dirde, borç faizi ödemeleri bütçe gider­lerini ve açığını artırır. Bu artış borç­lanma gereksinimini yükseltir. Bu kısır döngü nedeniyle borcun döndürülmesi zorlaşır ve ekonomi daha kırılgan bir hale gelir. Eğer kısa vadeli borçlar, ör­neğin Hazine bonosu, borçların büyük bölümünü oluşturuyorsa devlet, me­mur maaşları ve müteahhit ödemeleri gibi yükümlülüklerini yerine getirmek­te bile zorlanır ve yeniden borçlanır. Bu da ekonomide yüksek faiz ve enflasyon beklentisini güçlendirir.