Grev
(Strike) Grev deyimi, ilk defa 9. yüzyılın başlarında işçilerin toplu olarak işlerini bırakmaları sırasında Fransa’da kullanılmıştır. Fransızcadaki “greve” kelimesi kumluk ve çakıllık yer anlamına gelirdi ve Paris’te Seine nehrinin kıyısındaki bir meydanın adı Place de Greve idi. O dönemde iş arayan veya işinden çıkarılan işçiler bu meydanda toplanırlardı. Sonradan bu kelime işçi eylemleri için kullanılır oldu.
Üretime emeği ile katılan insan, yaşamına ve onuruna aykırı koşullara karşı her zaman bir direnme göstermiş ve gerektiğinde emeğini üretimden çekerek sahip olduğu en etkili silahı kullanmıştır. Kayıtlara geçen ilk grev Milattan Önce 1155 yılında III. Ramses döneminde eski Mısır’da yapılmıştı. Buğday olarak ödenen ücretlerinin gecikmesi üzerine Seti tapınağında çalışanlar işi bırakmıştı. Çalışanların talepleri arasında yolsuzlukların önlenmesi de vardı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1473 yılında Çinili Köşk inşaatında çalışanların işi bıraktıkları bilinmektedir. 1588’de Mimar Sinan’ın son cami inşaatında çalışanlar da fiyatların yüzde 100 dolayında artmasına rağmen ücretlerde yeterli artış yapılmayınca çalışmayı bırakmışlardı. Güncel ve teknik anlamıyla grevler Sanayi Devrimi’nden sonra ortaya çıkmıştır. Grevin çağdaş anlamda işçilerin ekonomik ve sosyal mücadele aracı haline gelmesi ilk defa 18. yüzyılın başlarında İngiltere’de gerçekleşmiş ve bunu diğer ülkeler izlemiştir. Türkiye’de 1961 tarihli Anayasa grev hakkını işçilere bir temel hak olarak tanıdıktan sonra, 1963 yılında yürürlüğe giren “Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu” ile grev ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Bu yasa daha sonra 1983 yılında 2822 ve 2012 yılında 6356 sayılı yasa ile değiştirilmiştir.