(Personal Income Tax) Türkiye’de modern anlamda gelir vergisi uygulaması 1951’de başlamıştır. 19. yüzyıl ortalarından yüzyılın sonuna kadar denenen ticari, sınai kazançları, serbest meslek erbabının gelirlerini ve ücretleri vergilendirme konusundaki denemeler uzun ömürlü olamamıştır. 1907 yılında uygulanmasına başlanan Temettü Vergisi yerine 1926’da kişiler yanında şirketleri de vergiye tabi tutan Kazanç Vergisi getirilmiştir. 1934 yapılan değişiklikler yeterli olmayınca 1949’da kabul edilen Gelir Vergisi Yasası 1951’de uygulamaya konulmuştur. Gelir Vergisi, gerçek kişilerin gelirleri üzerinden alınan vergidir. Mevzuatta gelirin tanımı, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olarak tanımlanmıştır. “Kazanç” yalnız emekten veya emekle sermayenin birleşiminden, “irat” kelimesi menkul ve gayrimenkul sermayeden elde edilen hasılatı tanımlamaktadır. Gelir Vergisi dolaysız (vasıtasız) bir vergidir. Gelir arttıkça belirli dilim sınırlarından sonra vergi oranları da artar. Bu nedenle gelir vergisi artan oranlı (müterakki, progresif) bir vergidir. Gelir Vergisi’nin yedi unsuru şunlardır: Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar "ticari kazanç”, zirai faaliyetlerden doğan kazançlar ise “zirai kazanç” olarak adlandırılır. “Ücretler” işverene tabi ve iş yerine bağlı olarak çalışanların hizmet karşılığı elde ettiği gelirdir. “Serbest meslek kazancı” serbest meslek faaliyetinden elde edilir. “Gayrimenkul sermaye iradı” , bazı mal ve hakların kiraya verilmesinden sağlanır. “Menkul sermaye iradı”, sermaye sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında sermayesi dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz ve benzeri iratlar, menkul sermaye iradı olarak tanımlanır. “Diğer kazanç ve iratlar” kanunda sayılan belirli değer artış kazançları ile arızi kazançlardır. Bu kazançları elde etmek için yapılan giderler kazançtan düşülerek safi tutarları üzerinden vergilendirme yapılır. Tam mükellefiyette, gerçek kişinin Türkiye içinde veya dışındaki kaynaklardan elde ettiği kazanç ve iratlarının tamamı vergilendirilir. Türkiye’de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler “dar mükellef” olarak adlandırılır ve yalnızca Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlar üzerinden vergilendirilirler.