(Foreign debt) Dış borçlar, IMF ve Dünya Bankası’ndan, bir ülkeden, bir bankadan veya bankalar grubundan alınabilir. Dış borçlanmanın nedeni iç tasarruflardın yetersizliği, döviz darboğazı veya mevcut dış borçların anapara ve faiz ödemelerinde yaşanan sıkıntılar olabilir. Bir ülkeye veya bankaya kredi verecek yabancı bankalar riski paylaşmak için örgütlendiğinde bu krediye “sendikasyon kredisi” denir. Ekonomisi sıkıntılı bir dönem yaşayan ülkelere dilimler halinde de borç verilebilir. Dilimlerin ödenmesi bazen belirli performans kriterlerinin yerine getirilmesi veya reformların yapılması koşuluna bağlanabilir. Bir ülke tahvil ihracı yoluyla da borçlanabilir. Dış borçların zaman içindeki değişiminin değerlendirirken elde edilen kaynakların kullanım alanına bakmak gerekir. Eğer dış borç, yatırımlara ve dev projelere değil de dış ödemeler dengesindeki açığın kapatılmasına harcanıyorsa borçların geri ödenmesi zorlaşabilir.
Türkiye’nin dış borçlarının alacaklılara, borçlulara ve vadesine göre dağılımı her üç ayda bir yayınlanır. Cumhurbaşkanlığı’nın yıllık ekonomik programlarında ve Merkez Bankası veri sisteminde, dış borçların dökümünü ayrıntılı bir şekilde incelemek mümkündür. Hazine ve Maliye Bakanlığı sitesinin istatistikler bölümünde kamu finansmanı istatistikleri tıklandığında Türkiye Dış Borç İstatistikleri’ne ulaşılmaktadır. Bu istatistiklerde Türkiye’nin brüt ve net dış borç stoku hakkında ayrıntılı bilgi vardır.
Cari işlemler dengesi açık verdiğinde bu açığı kapatmanın bir yolu da dış borçlanmadır. Dış borç yükü altında sıkıntı çeken ülkelerde kur ve faiz oranları yükselme eğilimindedir. Dış borçların döviz bileşimi, güçlü dövizler arasındaki paritelerin değiştiği dönemlerde sorun yaratabilir ve dış borcun toplam değerini değiştirebilir. Örneğin euro, dolar karşısında güçlendiğinde, euro üzerinden yapılan dış borcun dolar üzerinden hesaplanan toplam değeri de yükselir. Dış borçlanmadaki faiz oranının, LIBOR (London Interbank Offered Rate) düzeyinin 1-2 puan üstünde olması normal karşılanabilir. “Spread” denen bu ek faiz oranı daha yüksek olursa, dış dünyanın borçlanan ülkenin ekonomisini riskli gördüğü söylenebilir. Ekonomi yönetimleri, aşağıdaki borç göstergelerini yakından izleyerek bir borç krizine yol açacak gelişmeleri denetim altında tutmayı amaçlar: Hazine garantisi: Dış borçlar içinde KİT’lerin ve yerel yönetimlere ait olanların büyümesi olumsuz bir gelişmedir. Çünkü bu kuruluşlar borçlarını zamanında ödeyemezlerse, alacaklılar “kefil” konumundaki Hazine’ye başvurur. Borçta risk limitleri: Dış borç stokunun, yıllık ihracatın yüzde 100’ü ile yüzde 200’ü arasında kalması durumunda sürdürülebilirlik ihtimali artar. Bu oranın yüzde 200’ü aşması tehlikelidir. Dış borç stokunun gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 30’u ile yüzde 60’ı arasında kalması bir borç krizi ihtimalini azaltır. Oranın yüzde 60’ı aşması durumunda önlem almak gerekir. Dış borçların döviz rezervlerine ve kamu gelirlerine oranları zaman içinde incelendiğinde riskin gelişimi hakkında önemli ipuçları elde etmek mümkündür.
Dış borç stoku ve rezervlerin birbiri ile uyumlu olması gerekir. Örneğin yen cinsinden borçlar yükselirken, döviz girdileri ve rezervler içinde yenin oranı düşüyorsa, Hazine ödeme yapmak için uluslararası para piyasasından döviz toplamak zorunda kalır.
Kısa vadelilerin oranı: Dış borçları incelerken, en çok dikkat edilecek kalem, kısa vadeli dış borçlardır. Döviz sıkıntısının bulunduğu bir dönemde, kısa vadeli borçların hızlı artışı, anapara ve faiz ödemelerini aksatır ve temel ihtiyaç maddelerinin ithalatını bile zorlaştırabilir. Kısa vadeli borçların, toplam borçlara oranının yüzde 25’i aşmaması gerekir.
Borç servisi oranı: Bu oran dış borç ödeme gücünün önemli bir göstergesidir. Borç servisi oranı, belirli bir dönemdeki dış borç anapara ve faiz ödemeleri toplamının aynı dönemdeki döviz gelirlerine bölünmesi ile bulunur. Borç ödemeleri toplamının ihracata, kamu gelirlerine veya GSYH’ya oranlanması da borç ödeme kapasitesi hakkında ipuçları verir.
Enflasyona paralel olarak döviz kurlarının yükselmesi, dış borç faiz ödemelerinin lira olarak karşılığını yükseltir. Bütçede yer alan faiz ödemelerindeki artış ise bütçe açığını ve enflasyonu tırmandırır. Bu kısır döngü, ancak enflasyonun geriletilmesiyle kırılabilir.
Özel sektörün borcu: 2000 yılından önce dış borçlar içinde ağırlık devlet borçlarında olurdu. 2008-2009 Krizi’n- den sonra dünya para piyasalarında faiz oranları gerileyince bankalar ve özel sektör dış borçlanmaya yöneldi. Özel sektörün kısa vadeli borçları normal dönemlerde sorun yaratmaz ama bir devalüasyon veya kriz döneminde geri ödemeler zorlaşır. Özel sektörün vadesinde ödeyemediği dış borcu, IMF’den alınan kredi ve destek sonrasında devlet borcuna dönüşebilir. 1997’de Güney Kore’de yaşanan ekonomik krizin nedenlerinden biri de özel sektörün yüksek düzeydeki dış borçlarıydı.