Devalüasyon

(Devaluation) Ulusal paranın diğer bir paraya göre resmi değerinin düşürül­mesidir. Ulusal paranın dış değerinin düşürülmesi, ithalatı daha pahalı ya­par, ihracatı da dış alıcılar için göreli olarak ucuzlatır. Bu uygulama döviz girişini hızlandırmayı, çıkışını ise kıs­mayı amaçlar. Ulusal paranın dış de­ğerinin düşürülmesi ithalat fiyatlarını yükseltir: Döviz kuru örneğin 1 dolar = 5 TL iken yurt dışından ithal edilen örneğin 10 dolarlık bir malın maliyeti navlun sigorta hariç 50 TL olur. Dolar kuru 6 TL’ye çıktığında bu maliyet 60 TL’ye yükselir. Bu fiyat yükselişi ithal mallarına yönelen talebi daraltır. An­cak yapılan devalüasyon her zaman, ihracatı artırıcı etki ortaya çıkaramaz. Özellikle üretimin iç talebi karşılaya­madığı zamanlarda, devalüasyon etki­siz kalır ve ithalat yine de artar. Ayrıca dış ülkelerdeki alıcılar fiyatların düş­mesine rağmen daha fazla mal talep et­miyorlarsa devalüasyon kısa sürede bir yarar sağlamaz. Nitekim 1946 ve 1958 devalüasyonları sırasında başlıca ihraç ürünlerimiz, tütün, pamuk, incir, üzüm, fındık olduğu ve bunların da üretim miktarlarını kısa sürede artırma imkâ­nı bulunmadığı için ihracatta önemli bir yükseliş sağlanamamıştı. Devalüasyonun ihracatı artırıp ithalatı daraltması için bazı koşulların varlığı gereklidir. Bu koşullar şöyle açıklanabilir:

Devalüasyon yapılan ülkede ihraç malları arzı esnek değilse, diğer bir de­yişle ihraç malları üretimi ve arzı, fiyat­lar yükselse de kolaylıkla artırılamıyorsa, kur ayarlamasının ihracat artırıcı etkisi sınırlı kalabilir.

Ülkenin ihraç mallarına olan dış talep esnekliği uygun değilse, diğer bir deyiş­le yabancılar için, söz konusu ülkenin ihraç malları fiyatlarının düşmesi fazla bir anlam ifade etmiyorsa, ihracat mik­tar olarak genişlese de, ihracattan elde edilen dövizde bir artış beklenemez. Söz konusu ülkede ithal malları zorun­lu ihtiyaç malları ise ya da halkın ya­bancı mallara karşı özel bir güveni, rağ­beti ve tutkusu varsa, fiyatlar yükseldiği zaman ithalat miktar olarak daralsa da ithalat için harcanan döviz azalmaz. İthal malları petrol gibi vazgeçilmez bir nitelikte ise paranın dış değerinin düşü­rülmesi, ithalatta ancak kısmi bir azal­maya yol açar. Daha pahalı hale gelen ithalat, enflasyonu yükseltince ulusal para yeniden değer kaybetme sürecine girebilir. Enflasyon-devalüasyon sarma­lı, hiperenflasyonun en önemli neden­lerinden biridir. Devalüasyonun enflas­yona etkisinin büyüklüğü, ithalatın milli gelir içindeki oranına ve toplam ithalat içinde temel ihtiyaç maddelerinin payı­na bağlıdır. Türkiye’de devalüasyonun getirdiği fiyat artışı, ham petrol kanalı ile ekonominin tüm sektörlerine dalga dalga yayılır. Ayrıca, sanayinin büyük ölçüde ara malı ithalatına dayalı olarak faaliyet göstermesi de devalüasyonun fiyatları yükseltmesine yol açar. Kur ar­tışını kontrol altına alma girişimlerinin en önemli nedeni fiyatlarda göreli bir ucuzluk sağlamak ve enflasyonu düşük tutmak isteğidir. Devalüasyon oranları sabit kur rejiminin uygulandığı ülkeler­de daha yüksek olur. Devalüasyonun ge­ciktirilmesi de olumsuz sonuçlar verir. Türkiye’de hükümetler devalüasyon ka­rarı almakta tereddüt etmişlerdir. Çünkü 1584-1586 olaylarında gümüş akçenin değerinin düşürülmesinden ve devalüas­yonu yapanların idam edilmesinden bu yana her büyük oranlı devalüasyon siyasi ve sosyal huzursuzluklara yol açmıştır. Cumhuriyet döneminde 1946 devalüas­yonunun olumsuz sonuç vermesi nede­niyle sonraki hükümetler döviz kurlarını yükseltmeye soğuk bakmıştır. 1954-1958 Krizi’nde devalüasyonun gecikmesi eko­nomideki dengesizliklerin ağırlaşma­sına neden olmuştur. 1958 Devalüasyonu’ndan 22 ay, 1970 Devalüasyonu’ndan yedi ay sonra askeri darbelerin gelmesi politikacıları korkutmuştur. Bu nedenle 1977-1980 Krizi’nde devalüasyon oran­ları düşük tutulmuştur. 24 Ocak 1980 de­valüasyonundan sekiz ay sonra 12 Eylül 1980 darbesi gelmiştir. 1 Mayıs 1981’de sabit kur sisteminden vazgeçilip kurların günlük olarak belirlenmesi yöntemine geçildikten sonra devalüasyonlar ancak şiddetli kriz dönemlerinde ve eskilerine göre daha düşük oranlarda yapılmıştır.