(AsianMode Of Production) Karl Marx, bu terimi ilk olarak 1853 yılında New York Daily Tribune’de yayımladığı bir makale dizisinde, Çin ve Hindistan’ın ekonomik durumlarını incelerken kullanmıştır. Marx’a göre, “Asya Tipi Üretim Tarzı”nı andıran yakın benzerliklere bazı Güney Amerika ülkelerinde de görülmektedir. Asya Tipi Üretim Tar- zı’na daha çok işbölümü oldukça ilerlemiş ve kendi kendine yeter duruma gelmiş ekonomilerde rastlanmaktadır. Bu ülkelerde ihtisaslaşma gelişirken artı değer çoğalmakta, gereken ürünün üretiminden artı ürün üretimine geçilmekte ve kendi kendine yeterlik şartları ötesinde fazla mal üretilmektedir. Asya Tipi Üretim Tarzı’nın diğer bir özelliği, bu üretim biçiminin söz konusu olduğu ülkelerde kamu hizmetlerini yöneten ve kamu yatırımlarını gerçekleştiren bir otoriter devlet sisteminin varlığıdır. Köylerin dağınık olduğu bu ülkelerde devletin kamu işlerini yürütmek için toprak mülkiyetini elinde tutmasına ihtiyaç vardır. Böyle bir toplumda sınıflaşma eğilimi zayıflar. Sadece devleti temsil eden din adamları, askerler, “ulema” ve memurlar, belirli imtiyazlara sahiptir. Devlet, kamu hizmetlerini yürütmek ve dayandığı teşkilatı beslemek için kapalı köy ekonomisinin yarattığı artı değeri vergi yoluyla kendine alır, ayrıca yağma, baç ve haraç yolu ile dış âlemden gelir sağlar. ATÜT zamanla belirli bir dinamizm kazanabilir. Önce büyük kentler oluşmaya başlar. Şehirleşme, toplumdaki üretim güçlerini geliştirir ve ticaret, faizcilik ve benzeri faaliyet kollan canlanır. Ticari sermaye birikimi hızlanır. Tacirler, devleti temsil eden sınıfın yanında önem kazanan yeni bir zümre durumuna geçerler. Ekonomide artı değer yaratan tek üretim faktörü toprak olduğundan, ayrıca bu faktör rant geliri de getirdiğinden, devlete ait topraklar işgale başlanır. Asya Tipi Üretim Tarzı’na bağlı ekonomiler Batı kapitalist medeniyeti ile temasa geçince devlet, kamu hizmetlerinde reformlar yapmaya ve bu yoldan Batı kapitalizminin gelişmesine ayak uydurmaya çalışır ve bir tür devletçilik doğar. Devlet, iktisadi faaliyetleri bir yandan kendi yürütürken öte yandan yeni beliren kapitalist sınıf, devlet ekonomisinin yanında gelişmeye başlar. Her iki sektör karma bir düzende paralel faaliyet gösterir. Özel sektör, başlıca kazancını devletle yaptığı işlerden elde eder.
Dış ticaret ilişkileri ve dışarıya borçlanma sonucunda yabancıların ülke ekonomisi üzerindeki tesirleri ve müdahaleleri artar. Ticari kazançlar sanayi yatırımlarına akarken yabancı sermaye de demiryolları, elektrik santralları, havagazı tesisleri, tramvay işletmeleri ve madenler gibi alanlara yerleşmeye başlar. Şehirler hızla değişirken köyler geleneksel hayat tarzını devam ettirir. Bu yüzden piyasalar gerektiği gibi genişle- yemez ve iktisadi bünye Batı anlamında kapitalizmin gelişmesine uygun ortam bulamaz. Ayrıca devletçilik eğilimleri özel sanayinin gelişmesini uzun süre engeller.