(Culture of conciliation) Uzlaşmanın kökü “uz”, Türkçe’de sıfat olarak iyi, usta ve bir sanat sahibi, isim olarak ise us (akıl), öz, başarı ve erk anlamına gelir. Uzlaşma, kişinin aklını kullanarak, işin özünü anlaması ve karşılıklı ilişkileri ustalıkla yöneterek başarılı sonuçlar alma anlamına gelir. Uzlaşma, bir bakıma kolektif aklın hayata geçirildiği bir süreci tanımlar. Anlaşma ise zihin gücü, zekâ ve akıl için kullanılan “an” kökünden türetilmiştir. Uzlaşma ve anlaşma esasında bir “akıl oyunu”dur, bir zihinsel ustalıktır. Her iki kelimenin bu kökleri, uzlaşmada duygulardan çok aklın rol oynadığını vurgular. Uzlaşma ile sorunlara çözüm bulunmasında aşağıdaki aşamalardan geçilir:
Diyalog: Bu aşamada taraflar birbirlerini anlamaya çalışır ve kendilerini diğer tarafın yerine koyarak bir empati ortamı kurmaya gayret eder.
Sağlıklı tartışma: Daha sonra uzlaşmazlık konuları tek tek analiz edilerek, olası çözüm yolları araştırılır. Tartışma sırasında her iki tarafın da karşısındakinin görüşlerini dikkate alması gerekir. Aksi takdirde diyalog çabaları bir kayıkçı kavgasına ve demeç yarışına dönüşür.
Görüşme: Eskilerin “müzakere” dediği bu aşamada, hem uzlaşmazlık konuları hem de bir bütün olarak ulaşılması hedeflenen uzlaşmanın çerçevesi üzerinde görüşmeler yürütülür. Görüşmelerde verilecek ödünler tartılır ve uzlaşmanın olası sonuçları değerlendirilir.
İşbirliği: Uzlaşma ancak bir görüş birliği ile oluşturulduğu ve daha sonra işbirliği ile hayata geçirildiği takdirde bir anlam taşır.
Bir şirkette işler, çalışanlar ile yönetim kademeleri arasındaki küçüklü büyüklü uzlaşmalar ve kâğıda dökülmemiş de olsa psikolojik sözleşmeler ile yürütülür. Verimlilik ancak bu uzlaşma ortamında artar. Ekip çalışmasında başarı, ekip üyelerinin belirli konularda uzlaşmaları ve görüş birliğine varmalarından sonra gelir. Uzlaşmak için geri adım atmaktan korkulduğunda ileri adımlar atılması da zorlaşır. Uzlaşma kültürü eksikliğinin en olumsuz sonucu, çözümsüzlüktür. Uzlaşma becerilerinden yoksun yöneticilerin hep kendileri için en iyi çözüm peşinde koşması ve ödün vermeyi reddetmesi, sorunları çözümsüz bırakır.
Sorunların artması ve gelişmenin durması, insanları daha hırçın, güvensiz ve uzlaşmaz yapar. Çelişkilerin, çatışmaların ve krizlerin yoğunlaşması tarafları reddedilen uzlaşma koşullarından çok daha kötü sonuçları sonradan kabul etmek zorunda bırakabilir. Esasında tüm çelişki ve çatışmalar, eninde sonunda bir uzlaşma ile sonuçlanır. Ancak her iki tarafın ağır kayıplarla yere serildiği bir final sonrasında sağlanan uzlaşma uzun ömürlü olmaz. “İlkesiz uzlaşmalar” belirli bir omurgaya sahip olamadığı için uzun süre ayakta kalamaz. Sağlıklı ve kalıcı uzlaşmaları, ancak güçlü yöneticiler yapabilir.