Sezgi

(Intuition) Sözlükler “sezgi” kavramını “gerçeğin deney ya da akıl yürütme ol­madan doğrudan doğruya kavranması” olarak tanımlar. Ancak “sezgi” de, akılcı düşünce gibi entelektüel bir faaliyetin ürünüdür. Sezgiler, beyinde duyguların öncelikli olduğu sağ yarımkürenin ve bi­linçaltının ürünüdür. Beynin “bilinçli” sol yarısı ise mantıklı ve akılcı düşünce­nin merkezidir. Sağ yarının ürettiği öne­riler, sol yarımkürenin akıl ve mantık süzgecinden çoğu kez geçemez. Gözlem ve deneylerin ürünü olan bu öneriler yok edilmez ama öneriler bilinçaltına, zihnin “bodrum” katına atılır. Buradaki bilgileri biliriz ama bildiğimizi bilmeyiz. Bu nedenle bildiğimiz şeyler, bildiğimizi sandığımızdan çok daha fazladır. Ünlü İngiliz yazar Agatha Christie’nin kadın­ların sezgilerinin neden güçlü olduğunu açıklayan şu sözü de aynı gerçeği vurgu­lamaktadır: “Kadınlar, farkında olma­dan bin bir küçük ayrıntıyı zihinlerine kaydeder. Bu küçük şeyler, kadın zihni­nin bilinçaltında bir araya getirildiğinde biz ona ‘sezgi’ deriz.” Bazen bireylerin önüne önemli, karma­şık ve çok unsurlu bir sorun ortaya çıkar ve sol yarımkürenin bilinçli karar alma süreci, tüm akılcı düşünce yeteneğine rağmen soruna bir çözüm bulamaz. İşte tam bu noktada bilinçaltı ve sezgi devre­ye girer. Beynin sağ yarısı, bilinçaltında yıllardır biriken deneyimlerden, göz­lemlerden yararlanarak, kısa sürede bü­tünsel bir çözüm önerir. Bilinçaltındaki gözlem ve deneyimler ne kadar fazlaysa, önerilen çözüm de o ölçüde isabetli olur. Beynin sağ bölümünden kaynaklanan bu sonuç, mantıklı düşüncenin ola­ğan yollarından değil, duyguların ifade edildiği kanallardan gelir. Bu nedenle sezgiler çoğu kez duygularla karıştırılır, insanlar içlerinden gelen bu sesi bazen “duygu” veya “altıncı his” olarak niteler. Stresli durumlarda veya aşırı iyimser veya kötümser bir ruh hali içinde bu­lunanlar duygular ile gerçek sezgileri ayırmakta zorluk çeker. Gelip geçici duygular ile hayatın bilgilerinden süzü­len sezgileri ayırmasını bilenler, “bilge­lik” konusunda ilk adımı atmış olur.

Sezgiyi besleyen faktörler: Sezgi, in­sanın içine aniden doğuveren “altıncı his” ile aynı şey değildir. Kapsamlı bir düşünce sürecinin ürünü olan sezginin kökleri derinlerdedir. Bir sezginin isa­betli kararlara dönüşmesi ise aşağıdaki koşulların mevcut olmasına bağlıdır:

Önce analiz: Sorunu akılcı yöntem­lerle çözmek için gösterilen çaba kişiyi bilinçaltının kapısına getirir. Bu akıl yürüme faaliyeti olmadan bilinçaltının kilidi açılamaz.

Gözlem gücü: Bilinçaltına geçmişte kaydedilen gözlemler ve fark edilen değişim unsurları, sezginin gerçeklerle uyumlu olmasını sağlar.

Derin deneyim: Benzer sorunlar ko­nusunda yıllar boyu elde edilen de­neyimler, sezginin başlıca hammad­desidir. Bilinçaltı, sayısız deneyimi kullanarak yöneticiye kısa sürede tek bir sonuç verir.

Sağlam ipuçları: Sağlam bilgi ve en­formasyon sezgisel karar alma süre­cinde de önemlidir. Gerekli tüm bilgiler elde edilmediğinde bilinçaltı yanıltıcı cevaplar verebilir.

Düşük gerilim: Bilinçaltı, aşırı zorla­maya direnir. Çözüm için beynini zor­layanlar içinden gelen sesi duyamaz. Beyindeki gerilim azaltıldığında “sezgi” hiç umulmadık bir anda kendiliğinden kapıyı çalar.

Kolektif sezgi: Nihai kararı alırken çevresindeki yöneticilerin fikrini alan­lar ve ortak bir sezgiye ulaşmayı amaç­layanlar başarı ihtimalini yükseltebilir.

Hız faktörü: Değişimin çok hızlı oldu­ğu ve değişen çok şeyin bulunduğu bir ortamda normal karar alma süreçleri çok uzun sürebilir. Bu gecikmenin so­nucu ise fırsatların elden kaçmasıdır. Her değişkenin tek tek ele alınması, olayların neden ve sonuçlarının tar­tışılması, yönetim uzmanlarının “felç eden analiz” (paralysis by analysis) de­dikleri kararsızlık ve eylemsizlik has­talığına yol açabilir. Yeni sorunların arka arkaya sökün ettiği hızlı değişim ortamlarında yöneticinin sezgisini kul­lanarak hızlı bir şekilde karar alması ise gecikmeleri önleyebilir.