Risk Yönetimi

(Risk management) Genel olarak bu terim, doğaya, insanlara ve insanların yaşadığı çevreye zarar veren olumsuz olayların tanımlanması ve değerlendi­rilmesini tanımlar. Risk yönetiminin amacı, olumsuz olayların yaşanması ihtimalini azaltmak, olumsuzluk ortaya çıktığında ise kayıp, zarar ve hasarları önlemek veya en asgari düzeye indir­mektir. Ekonomik konulardaki risk yö­netimi ise kriz dönemlerinde devreye girer. Erken uyarı sistemleri ve ekonomideki kırılganlık noktalarının yakın­dan izlenmesi krizlerin önlenmesine katkıda bulunur. Kriz ortaya çıktığında ise üretim ve istihdamdaki azalmanın mümkün olan en düşük düzeyde tutul­ması için alınan önlemler de kriz yö­netimi kapsamındadır. Küreselleşme döneminde risk faktörlerinin artışı gi­rişimcilerin işlerini zorlaştırmıştır. Bu dönemde işletmelerin karşı karşıya kal­dığı başlıca riskler şunlar oldu:

Küresel risk: Malların ülkeler arasın­daki dolaşımı serbestleşmesi sonrasın­da, bir şirkete dünyanın her köşesinden rakip çıkabilmektedir. Mal, sermaye ve paranın bu hızlı trafiği “salgın kriz” ihtimalini de yükseltmektedir. Küresel­leşme döneminde bir ülkede başlayan kriz, ekonomisi dengede olan diğer bir ülkeye bulaşabilmektedir.

Piyasa riski: Rekabet alanının tüm dünya olması ve rakip sayısının çoğal­ması nedeniyle fiyatlardaki oynaklık artmıştır. Fiyat dalgalanmalarının ya­rattığı belirsizlikler ve riskler işleri yö­netmeyi zorlaştırmaktadır.

Teknolojik risk: Hızlı teknolojik ge­lişme de yeni bir risk unsuru olmuştur. Yeni teknolojinin eskisini piyasadan çekilmeye zorlamasının (disruption) yarattığı risk, teknoloji seçimindeki be­lirsizlikleri artırmıştır.

Tüketici riski: Tüketicilerin zevk ve tercihlerinin değişmesi ve pazarda son sözü tüketicinin söylemesi de risklerin artmasına yol açmıştır.

Risk yönetiminin aşamaları: Günümüzde bir işletmeyi yönetirken ris­kten kaçmak imkânı yoktur. Serbest piyasa sisteminin temeli, girişimcinin risk almasına dayandığı için, herkesin risklerle bir arada yaşamayı öğrenmesi gerekmektedir. Yöneticilerin aşağıdaki aşamalardan geçerek oluşturacakları “risk yönetimi”, şirketlerin artan belir­sizliklere rağmen varlıklarını sürdür­mesini sağlayabilir:

Tanımlama: Şirketin faaliyetini et­kileyen tüm belirsizlik unsurlarının tespit edilmesi ve tanımlanması, risk yönetiminin ilk adımıdır. Yapılan tanımlamalar çalışanların tarafından “risk raporları” ile yönetime iletilir. Bu raporlar açık, somut ve kısa olmalıdır. Şirketin risk haritasının çıkarılacağı bu aşamada belirsizliklerin hangi yöntem­lerle algılanacağı ve nasıl sınıflandırılacağı da belirlenmelidir.

Analiz: Daha sonra risklerin şirketin işini nasıl ve ne zaman etkileyebileceği araştırılır. Farklı senaryoların oluştu­rulacağı analiz aşamasında risklerin hangi öncelikle ele alınacağı da belir­lenir. Her risk unsurunun gerçekleşme ihtimali bu aşamada incelenir.

Planlama: Bu aşamada riskleri müm­kün olduğu ölçüde azaltmak ve denet­lemek için hangi önlemlerin, ne zaman alınabileceği kararlaştırılır. Her an uy­gulanmaya hazır tutulan bir “acil durum planı” tehlike yaklaştığında gerekli ön­lemlerin hızla alınmasına imkân verir.

İzleme: Önceki aşamalardaki çalışma­lar masa başında yapılırken, bu aşama­da gerçek hayattaki olay ve olgular izle­nir. İzleme ile görevli elemanlar radar başında çalışanlara benzer. Belirsizli­ğin seyrinin gün gün izlenmesi ve tara­ma sırasında tespit edilen tüm risklerin yönetime rapor edilmesi, gerekli ön­lemlerin zamanında alınmasını sağlar.

Denetim: Son aşamada üst yönetim, gerçekleşme olasılığı artan riskler ko­nusunda hangi önlemlerin, ne zaman alınacağı konusunda kararını verir.

Bugünün riskleri yarının sorunları ve fela­ketleridir. Riskleri bugünden yönetenler ise geleceğin tehlikelerinden en az zararla kurtulabilir. Risk yönetiminde aşağıdaki noktalara dikkat edilmesi gerekir:

Risk kültürü: Şirkette kurumsal bir risk kültürünün oluşturulması, risk yönetimini kolaylaştırır. Risk yönetimi yalnız üst yöneticilerin sorumluluğu olarak görülürse, belirsizliğin azaltıl­ması kolay olmaz.

Bilgi toplama: Risk yönetiminin en önemli unsuru bilgidir. Bilginin edinil­mesinde, işlenmesinde ve şirket içinde­ki akışında sorunlar varsa, risk yöneti­mi iyi sonuç vermez.

Süreklilik: Risk yönetimi sürekli ol­malıdır. Riskler konusunda çalışma yalnız zor günlerde yapıldığı ve daha sonra planlar rafa kaldırıldığı takdirde geç kalınmış olur.

Zamanlama: Risk yönetiminde za­manlama çok önemlidir. Belirsizlikle­rin, dördüncü boyutu zaman olan bir çerçevede izlenmesi, risklerin yöneti­mini daha da etkinleştirir.

Erken uyarı sistemi: Risklerin izlen­mesi için kurulacak erken uyarı siste­mi, geç kalmanın yaratacağı sakıncaları önler. Bu sistem, sayesinde somut gös­tergeler devamlı izlenir ve tehlike sını­rına yaklaşıldığında koruyucu önlem alınabilir.

Dışsal riskler: Denetlenemeyen dış risklerin izlenmesinde, şirket dışındaki güvenilir kaynaklardan yararlanmak, kaynak israfını önleyebilir. Resmi ku­ruluşlar ile meslek oda ve derneklerinin küreselleşme nedeniyle ortaya çıkan dış riskleri “on-line” olarak izlemesi, gi­rişimcilerin işini kolaylaştırır.

Fırsat yönetimi: Riski yönetirken, değişimle ortaya çıkacak fırsatların da ihmal edilmemesi gerekir. Normal ko­şullarda gelecek günler, risk unsurları kadar fırsat ipuçları da sunar. Yalnız risklere odaklananlar, işlerini geliştire­cek fırsatları yakalayamaz.