Mikroyönetim

(Micromanagement) Girişimciler, iş sahipleri ve yöneticilerin bir bölümü şirketin gelişme aşamasında mikroyö­netim sorunu ile karşı karşıya kalabi­lir. İş gelişip büyüdüğünde girişimci ya yetkilerinin bir bölümünü çevresinde­kilere devredecek, ya da eskiden olduğu gibi işin her ayrıntısı ile bizzat ilgilene­cektir. Yol ayrımında yetki devrine razı olanların işleri sonraki dönemlerde de gelişmesini sürdürür. İşindeki titizli­ğine, bir de görev kıskançlığını ekleyen ve yetki devrine inanmayan yönetici ise bir çıkmaz sokakta tek başına kalır.

İşin en ufak ayrıntısını bile denetim altında tutma ve her konuda son sözü söyleme tutkusu olarak tanımlanan “mikroyönetim”, şirketi zamanla eritir. Yönetici makine dairesindeki dişlilerle çarklarla, ambardaki yüklerle uğraşır­ken, kaptan köşkü boş kalır. Geleceğin ufuk çizgisini izleyen bir göz olmadı­ğında şirket gemisi küresel denizde de­mir tarar. Mikroyönetimin olduğu her işyerinde sorunları giderek ağırlaştıran bir kısır döngü hükmünü yürütür:

  • Yöneticinin nefesini sürekli olarak ensesinde hisseden bir kişi rahat ça­lışamaz.
  • Her işe müdahale eden üst yönetici çalışanların karar verme ve inisiyatif alma yeteneklerini köreltir.
  • Çalışanlar her sorunu yöneticinin ma­sasına getirir.
  • İş süreci ile ilgili alarm sistemini hep açık tutan kişinin ruhu yorulur ve kro­nik stresin getirdiği rahatsızlıklar ne­deniyle verimli çalışamaz. Kronik stres nedeniyle salgılanan glukokortikoid hormonu, bağışıklık sistemini devre dışı bırakır, beyindeki sağlıklı düşünce ve analiz devrelerini bloke eder. Sonun­da yönetici asabi, hastalıklı ve çekilmez bir insan haline gelebilir. Bu sendrom kurumlarda, derneklerde, spor kulüple­rinde, medyada ve hatta devlet yöneti­minde de ortaya çıkabilir. Mikroyönetimin zararlarından kurtulmak isteyenler yetkisinin bir bölümünü profesyonel­lere devretmek zorundadır. Sürekli di­rektif vermek ve her şeyi kontrol altında tutmak yerine önerileri ve eleştirileri dinleyenler daha iyi sonuç alabilir.