Girişimci

(Entrepreneur) “Girişimci” veya eski­den kullanıldığı şekliyle “müteşebbis” kelimelerinin kökenleri, bu kelimelerin tanımları konusunda önemli ipuçları vermektedir. Teşebbüs, Arapçada ya­pışkan anlamına gelen “şebs” kelime­sinden türetilmiştir. Teşebbüs, bir işe başlayıp sebat etmek, yapışmak, tutu­nup kalmak ve tuttuğunu bırakmamak anlamına gelmektedir. “Girişim” keli­mesi, bir soruna çözüm bulmak için bir şeyler yapmayı akla getirir. “Girişmek” kelimesi bir işe biraz gözü kara şekilde saldırma anlamında kullanılır. “Giriş­ken” dediğimizde kendi kendine iş, uğ­raş yaratabilen, bir işe hiç çekinmeden giren bir kişi tanımı ortaya çıkar. Fransızcadan aldığımız inisiyatif kelimesin­de, “bir şeyi başkalarından önce yapma eylemi” ön plandadır. “İnisiyatif almak” deyiminde ise başkalarının geri durdu­ğu bir ortamda, sonu belirsiz de olsa bir şeyler yapmaya gönüllü bir kişinin ka­rakter çizgisi daha belirgindir. İngilizcedeki entrepreneur kelimesi Fransızcadan gelmiştir. Bu kelimenin kökeni de Sanskritçede içsel motivas­yon, “kendi kendine motivasyon” anlamına gelen “antra prerne” kelime­leridir. Yukarıdaki tanımlar dikkate alındığında girişimcinin başlıca şu ni­telikleri ön plana çıkmaktadır:

  • Girişimci, bir işi herkesten önce ve “ilk” olarak yapmayı ve çözüme ulaştır­mayı amaçlayan bir kişidir.
  • O, bağımsızlığına değer verir ve yap­tığı işin tüm sorumluluğunu yüklenir. Ruh ve beden tembelliği için sonsuz mazeretler üretmez. Onun sözlüğünde bahane kelimesi yoktur.
  • Başarıya odaklandığında tuttuğunu bırakmaz, nihai hedefine adeta yapışır. Özgüveni güçlü olduğu ve kendini tüm benliği ile işine adadığı için dışa dönük ve ataktır.
  • Girişimci, riskleri herkesten daha iyi algılasa bile cesur davranmak gerekti­ğini bilir.

Geçen yüzyılın en büyük ekonomistle­rinden Lord Keynes’in girişimcilik için çizdiği şu çerçeve de, yukarıdaki nitelik­leri farklı kelimelerle vurgulamaktadır: “Kapitalizmin temelinde kendiliğinden gelen bir cesaret duygusu, bir gözü kara­lık ve eser yaratma güdüsü vardır. Eğer işteki şevk ve heyecan sönerse ve spon­tane iyimserlik yok olursa, girişimci ka­rarlarını matematik beklentilere göre verir. Bunun sonu ise şirketin hayatiye­tini kaybetmesi ve ölmesidir.”

İbni Haldun’un yüzyıllar önce yaptığı tanım tüm portreyi sadece dört kelime ile çizmektedir: “Husumete kadir, hesap-kitapta mahir...” Büyük bilginin “husumet” kelimesini hasımlık veya düş­manlık anlamında değil de, cüret, cesaret ve rekabet kararlılığı anlamında kullan­dığını da bu arada hatırlatmak gerekir.

Girişimci profesyoneller: Geçen yüzyılda profesyonel yöneticilerin, pat­ronun veya yönetim kurulunun belirle­diği hedeflere ulaşması ve belirlenen stratejiyi uygulaması yeterli sayılmak­taydı. Günümüzde ise yöneticilerden girişimci niteliklerinin ağır basması istenmektedir. Yeni pazarların keşfe­dilmesi ve yeni ürünlerin geliştirilmesi gibi görevleri de artık profesyonellerin yerine getirmesi beklenmektedir. Bu nedenle profesyonellerin bir bölümü rutin işler ve geleneksel idarecilik alan­larındaki yetkilerinin bir bölümünü astlarına devrederek, sanki bir patron gibi işi geliştirme amacına odaklan­maktadır. Girişimcilik yeteneklerini geliştiren profesyoneller, zirvedeki gö­revlerini kaybettiklerinde kendi işleri­ni kurabilmekte yeni istihdam imkân­ları yaratabilmektedir.

İç girişimcilik: Şirket içi çalışanların girişimci özellikler göstererek ürün, hizmet ya da süreçlerde yenilik yarat­masıdır ve İngilizcede "intrapreneur­ship” olarak adlandırılır. İç girişimcilik çalışanları düşünmeye, hayal etmeye, harekete geçmeye ve yaratıcılığa teşvik eder. İç girişimciliğin serpilip gelişme­si için işyerinde demokratik bir ortam egemen olmalı ve adil bir ödüllendirme sistemi bulunmalıdır.

Sosyal girişimcilik: “Girişimcilik” ve “girişimci ruh” dendiğinde artık yalnız iş insanlarını kastedilmemektedir. Bugünün dünyasında siyasal ve sosyal hayatın her alanında girişimcili­ğin egemen olması gerekmektedir. Bu bağlamda girişimcilik, bir bakış açısı, bir eylem biçimi ve hayat tarzı olarak ön plana çıkmaktadır. Devletin yeni­den yapılanmasında muhtardan valiye kadar her kamu yöneticisinin girişimci yeteneklere ve niteliklere sahip olması zorunlu görülmektedir. Kamu yöneti­cilerinden, merkezi hükümetin elinin ve kaynaklarının ulaşmadığı yerlerde girişimciliği özendirmesi ve yönettiği yerde kalıcı izler bırakması beklen­mektedir. Sivil toplum kuruluşlarının devlet ve piyasa ile bir kalkınma saca­yağı oluşturmalarının yolu da yine giri­şimcilikten geçmektedir. Sadece kendi üyelerinin haklarını kollayan sivil top­lum kuruluşları artık eskisi kadar mak­bul sayılmamaktadır.