(Change management) Bu terim, bir kurumun veya şirketin hedeflerinin, uygulanan süreçlerin ve teknolojisinin değiştirilmesi sırasında ortaya çıkan sorunların sistematik bir şekilde ele alınmasını ve analizini tanımlamaktadır. Değişim yönetiminin amaçları, geçiş dönemindeki stratejileri belirlemek, değişime karşı direnci zayıflatmak ve değişen koşullardan etkilenen bireylerin yeni koşullara uyumunu sağlamaktır. Şirketler ve kurumlar küreselleşmenin koşullarına uyum için 80’li yıllarda yapısal önlemler almaya başladı. ABD’li Julien Phillips ve Robert Marshak bu dönemde değişim yönetimi çalışmalarının temellerini attı. Küreselleşmenin hızlı teknolojik gelişme ile aynı anda şirketleri etkilediği 90’lı yıllarda ise değişim yönetimi ayrı bir disiplin konumunu kazandı. 2000’li yıllarda konu hakkındaki yeni katkılar yapıldı. John P. Kotter 2012 yılında yayınlanan Leading Change adlı kitabında değişim yönetiminin sekiz adımını şöyle formüle etti:
Değişimi savunanlar, ilk planda güçlerini, değişim sürecine start verecek bir “kritik kütle”ye kadar yükseltmelidir. Bu kritik kütle oluşturulmadan, perakende önlemler almak çoğunlukla bir işe yaramaz. Durgun bir ortamda uygulamaya sokulan değişim programları iyi sonuç vermez. İnsanlar, özellikle kriz dönemlerinde değişime daha yatkın olur. “Bundan daha kötüsü olmaz” düşüncesi, değişimin yaratacağı endişeye ağır bastığında, değişim çabalarına muhalefet edenlerin sayısı azalır. Ortam biraz ısınmadıkça ve değişim ihtiyacı belirginleşmedikçe, insanlar değişim kampanyalarına karşı kayıtsız kalır. Değişimi yöneten lider, süreç sonunda ortaya çıkacak olumlu tabloyu zihninde canlandırmalı ve bu vizyonu çevresindekilerle paylaşmalıdır. Böylece insanlar değişim sürecinin getireceği zahmet ve sıkıntılara daha kolay katlanabilir. Belirli bir süre sonra daha iyi yaşama ve çalışma koşullarına ulaşılabileceğini kavrayan insanlar, değişime karşı çıkmaktan vazgeçebilir. Yapısal değişim çalışmalarında, dünyadaki ve Türkiye’deki en iyi uygulamaların örnek alınması gerekir. Ancak diğer bir ülkede ve farklı koşullarda hazırlanmış bir programın, kopya edilerek uygulanması çoğu kez olumsuz sonuçlar verir. Örnek alınan uygulamanın temel ilkelerinin korunması ve değişim sürecinde şirketin ve çalışanların özel koşul ve niteliklerinin dikkate alınması, başarı ihtimalini yükseltir.
Değişim sürecinde taşların yerinden oynamasının yarattığı belirsizlik ve endişe psikolojisinin tek ilacı iletişimdir. Yöneticiler, değişimin nedenlerini ve mantığını çalışanlara bıkmadan usanmadan anlattıkça, programa karşı direnç ve muhalefet zayıflar. İnsanlar, kendi önerdikleri değişim önlemlerine daha az direnir. Değişim programının hazırlanması ve olgunlaştırması aşamasında her yönetim kademesinin ve tüm çalışanların katılımı sağlandığı takdirde, uygulama daha az sıkıntı getirir, yapılan reformlar da kalıcı olur.