Çoklu Zekâ

(Multiple intelligence) Herhangi bir bil­ginin miadının dört-beş yıl içinde doldu­ğu günümüzde zekâ da yeniden tanım­lanmakta, bireyler ve örgütler için en iyi yöntemin bulunması amaçlanmaktadır. Bir zamanlar “zeki insan” deyince, ma­tematik ve bilim konusunda yetenek ve becerileri gelişmiş insanlar anlaşılırdı. Sözel zekâ bile genel değerlendirmeler­de matematik zekâya göre ikinci dere­cede bir yetenek olarak görülürdü. Zekâ, tek bir standart test ile ölçülür, öğretim kurumlarına ve işe alınmada bu testler esas alınırdı. Beyin araştırmalarında mesafe alındıkça zekânın farklı türleri­nin olduğu ortaya çıktı. Beynin sağ ve sol yarım kürelerinin nasıl çalıştığı ince­lendikçe, bir kaç zekâ türünün tanımı ile yetinmenin mümkün olmadığı görüldü. Bu aşamada “duygusal zekâ” veya “sos­yal zekâ” kavramları, bilim çevrelerinde yaygın bir şekilde tartışılmaya başlandı. Günümüzde ise her insanın farklı zekâ türlerinden birine sahip olduğu görü­şü yaygın kabul görmektedir. ABD’deki Harvard Üniversitesi profesörlerinden Howard Gardner’ın geliştirdiği “çoklu zekâ teorisi” son dönemde eğitim ve insan kaynakları yönetimi alanlarında uygulanmakta ve olumlu sonuçlar alın­maktadır.

Yetenek ve performans kriterlerinin yalnız sınırlı sayıda zekâ türüne bağ­lanması, diğer zekâ türlerine sahip bi­reylerin harcanmasına yol açabilmek­tedir. Zekâ türüne uygun bir meslek ve kariyer seçimi ise hayatta mutluluk ve başarının en uygun bileşkesinin bu­lunmasına imkân vermektedir. İşini severek ve zorlanmadan yapan kişiler daha verimli olacağı için, “çoklu zekâ” yaklaşımı ekonomideki genel üretken­lik düzeyini de yükseltmektedir. Çoklu zekâ yaklaşımı, bir kurumdaki insan zenginliğini en yüksek düzeye çıkarır. Bu yaklaşımda, çalışanların kendile­rine güveni artar ve başarı potansiyeli sürekli yükselir. Eşit değerde görülen zekâ türleri, çalışanların birbirlerine daha saygılı davranmasını sağlar. Bil­ginin anlam kazanmasının ancak in­san sıcaklığı taşıdığında ve toplumun karmaşık dokusu içinde bulunduğunda mümkün olacağının bilinmesi ilişki­lerdeki şiddet unsurlarını azaltır. Ça­lışanları şirketin veya kurumun genel hedefleri doğrultusunda yönlendirme konusunda her elemanda baskın olan zekâ türüne ait bilgilerin toplanması gerekir. Çoklu zekâ envanteri, şirketin. motivasyon çalışmalarını daha etkin bir şekilde yürütmesini kolaylaştırır. İnsan kaynaklarındaki kullanımı: İş hayatında çoklu zekâ ile ilgili bilgi ve deneyim birikiminin yararları, görev­lendirme, motivasyon ve ekip oluştur­ma sırasında ortaya çıkar, Bu yararları şöyle sıralamak mümkündür:

  • İş ve görev dağılımı yapılırken çalı­şanın beyninde hangi zekâ türünün gelişmiş olduğunun bilinmesi etkinliği artırır.
  • Ekiplerin oluşturulması ve yöneti­mi, her bir ekip üyesinin zekâ sicilinin bilinmesini zorunlu kılar. Ekiplerin farklı zekâ türlerine sahip kişilerden oluşturulması, başlangıçta iletişim so­runları yaratsa da, işin sonuna doğru olumlu sonuçlar verir.
  • İşbaşında eğitim çalışmalarının şir­ketin verimliliğini yükseltmesi de ça­lışanların zekâ türlerinin bilinmesi ile mümkün olur.
  • Matematik ve analitik zekânın temel bulguları, diğer zekâ türlerinin ürün­leri ile bir potada eritildiğinde, gerçek hayata yaklaşan pratik çözümler bulma ihtimali yükselir.

Çoklu zekâ türleri: Bireylerde han­gi tür zekânın ağır bastığı konusunda kapsamlı testler henüz geliştirilmedi. Ancak kişi bir işi, severek, coşku ve he­yecan duyarak yapıyorsa, zekâ türünün o işe uygun olduğunu anlaşılabilir. Zekâ türünün uygun olduğu işlerde ve görevlerde çalışanlar daha başarılı ve mutlu olabilir. Howard Gardner’ın aşa­ğıdaki sınıflaması farklı zekâ türlerini tanımlamaktadır:

Sözel zekâ: Düşündüklerini en iyi şe­kilde ifade etme ve iyi konuşma yetene­ği sözel zekânın temelidir. Bu tür zekâya sahip olanlar, kelimelerle oynamayı ve espri yapmayı sever. Bu kişiler hem ana dilini hem de yabancı dilleri daha çabuk öğrenir. Yazarların, şairlerin, hukukçu­ların ve iyi konuşmacıların sözel-dilsel zekâları güçlüdür.

Matematiksel-mantıksal zekâ: Prob­lemleri analiz etme, sorunları bilimsel yöntemlerle inceleme yeteneği matema­tiksel zekânın temelidir. Doğal bilimci­ler ve matematikçiler, olaylar arasındaki ilişkiyi daha berrak bir şekilde sezebilir. Bu zekâ tipinde soyutlama, mantıklı düşünce ve akıl yürütme yetenekleri ön plana çıkar. Neden-sonuç ilişkilerini sezmek ve problemleri çözmek onlara çok kolay gelir.

Müziksel ve ritmik zekâ: Müzik ka­lıplarının bestelenmesi, yorumu ve icrası konusunda yetenekler ve duyar­lı bir kulak, müziksel zekânın başlıca unsurlarıdır. Bu tür zekâ sahiplerinde ritm duygusu çok gelişmiştir ve onlar bir icradaki falsoları anında fark eder.

Bedensel-kinestetik zekâ: Bu zekâ tipinde vücudun hareketleri, zihinsel yetenekler kullanılarak koordine edilir. Antrenmanlar, bedensel zekânın kasla­rın adeta içine yerleştirilmesine imkân verir. Başarılı atletler ve sporcular bu tür zekâya sahip olanlar arasından çı­kar. Onlar konuşurken, karşısındakine dokunma ihtiyacını hisseder.

Görsel ve mekânsal zekâ: Olguları görerek algılayabilme ve uzay içinde­ki yerini tanımlayabilme yeteneği, bu zekâ tipinde önemlidir. Mimarlar, res­samlar ve heykeltraşlarda bu zekâ türü gelişmiştir. Üç boyut ile düşünme ye­teneği gelişmiş olan bu kişiler şema ve grafiklerin şifresini kolayca çözer.

Kişilerarası zekâ: Sosyal zekâ olarak da adlandırılır. Bu tür zekâya sahip in­sanların, diğer insanların niyetlerini, arzularını ve motivasyonlarını anlama konusunda özel yetenekleri vardır. Eği­timciler, politikacılar, satış elemanları ve danışmanların başarısında sosyal zekânın büyük payı vardır. Bu kişiler ge­niş bir çevreye sahiptir ve çatışmalarda arabulucu rolü oynamaya isteklidir.

İçsel zekâ: Bir insanın kendini gerçekçi bir şekilde anlaması ve tanıması içsel zekâ kapasitesine bağlıdır. Bu zekânın varlığı insanın kendi hayatını düzenle­mesini ve yön vermesini kolaylaştırır. Bu zekâ türüne sahip olanların sezgisi güçlüdür ve onlar kişisel bağımsızlığı her şeyin üstünde tutar.

Doğal zekâ: Bu zekâ türü, doğadaki canlı, cansız tüm varlıkları tanımayı, onları kullanmayı, bitki ve hayvanları yetiştirmeyi kolaylaştırır.

ABD’deki Yale Üniversitesi profesörle­rinden Robert Sternberg, zekâyı ana­litik, yaratıcı ve pratik olarak üçe ayır­maktadır: Analitik zekâ, mevcut olgu ve olaylar arasındaki ilişki ve bağlantıların algılanmasına bağlı olarak gelişmekte­dir. Yaratıcı zekâ, hayatın farklı yönle­rine ait bilgi ve ipuçlarının yepyeni bir şekilde sentezi ile kendini göstermek­tedir. Günlük hayatta karşımıza çıkan problemlerin akılcı bir şekilde çözümü ise pratik zekâ ile mümkün olmaktadır.