Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge)

(Research and development: R&D) Şirketler rekabet gücünü artırmak, ürün farklılaştırmasına gitmek ve yeni üre­tim yöntemleri ile maliyeti düşürmek için araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) çalışmaları yapar. Ar-Ge çalışmala­rı geleceğe yöneliktir ve ancak orta ve uzun vadede sonuç verebilir. Şirket üst yönetimi araştırma ile hangi amaç ve hedeflere ulaşılacağını belirlemelidir. Araştırmalara temel olacak ürün konsepti yönetim katında geliştirilerek araştırma ekibine verilmelidir. Şirket yönetimi, araştırma ekibini sonuna kadar desteklemeli hatta şirketin diğer bölümlerinin yapabileceği eleştirilere karşı korumalıdır. Ar-Ge’nin diğer bir niteliği de çalışmaların şirketin bilgi birikimini sürekli olarak artıracak sis­tematik bir niteliğe sahip bulunması ve uygulamaya yönelik olmasıdır. İnovasyon, ürün farklılaştırması ve ürünlerin teknolojik düzeyinin yüksel­tilmesi (upgrading) gibi önemli işlevler ancak şirkette iyi işleyen bir araştırma-geliştirme departmanının bulun­ması ile mümkün olabilir. Bir şirket satış gelirinin yüzde 3’ü dolayındaki bir tutarı araştırmaya harcadığı takdirde üç-beş yıl içinde bu harcamaların mey­velerini toplayabilir. Bu niteliği ile Ar­Ge, inovasyonun ön koşuludur.

Ar-Ge konusunda araştırmaları bulu­nan Talat Çiftçi’nin Ar-Ge sınıflama­sı şöyledir: “ Ar-Ge dediğimiz zaman genelde bunu beyaz önlüklü birtakım insanların laboratuvar ortamında ol­dukça bilimsel bir şekilde yapmaya ça­lıştıkları etkinlik olarak görüyoruz Bu, oldukça yanlış. Çünkü Ar-Ge aslında bir yelpaze oluşturuyor. Ar-Ge’nin bir yenilikçilik yelpazesi var. Bu yenilik­çilik yelpazesinin içerisinde, tabii ki, klasik Ar-Ge tanımına uygun olan bi­limsel yöntemlerle çalışan, onu dünya ölçeğinde yürüten, uluslararası ölçütte yayınlar yapabilecek şekilde çalışabilen insanlar var. Ar-Ge yelpazesinde, ürün geliştirme “Ür-Ge” de bulunuyor. Özel­likle, Ür-Ge’yi herkese daha kolay an­latabiliyoruz. Aynı şekilde, süreç geliş­tirmeye de, “Sür-Ge” diyoruz. Toplam Kalite çerçevesinde çok berraklaşmış süreç geliştirme çalışmaları oluyor. Bu çerçevede Sür-Ge de bir teknoloji geliş­tirmedir.” Talat Çiftçi “arsız-Ge” diye nitelediği “araştırmasız geliştirme”nin de Ar-Ge çalışmaları içinde görülmesi gerektiğini belirtmektedir.

Ar-Ge departmanının bir bölüm elema­nı, belirli bir uygulama veya kullanım düşünmeden temel araştırmalara yöne­lirken, diğer bir bölüm uygulamalı araş­tırmalar yapabilir. Bu ekibin çalışmaları işlevsel ve ticari amaçlar içerir. Üçüncü bir ekip ise deneysel geliştirmeye odak­lanabilir. Bu uzmanlar ya mevcut ürün­leri iyileştirecek çalışmaları ya da yeni ürün geliştirmeyi deneyebilir.

Ar-Ge çalışmalarının başarısını olum­suz etkileyecek sorunlar şunlardır: Şir­ket yönetimlerinin sabırsız olması ve kısa sürede sonuç beklemesi çalışmala­rı çıkmaza sokabilir. Ar-Ge uzmanlarının şirketin günlük sorunlarını çözmeye hevesli olmaları araştırmaya ayrılacak zamanı azaltır. Ar-Ge departmanında çalışan parlak beyinlerin müdür kartviziti peşine dü­şerek idari görevlere transfer olmala­rı da çalışmaları aksatabilir. Şirketin üretim ve satış departmanlarında ça­lışanların Ar-Ge uzmanlarını verimsiz elemanlar gibi görmesi ise psikolojik açıdan yıpratıcıdır.

Türkiye’deki durum: Türkiye’de uzun yıllar “taşıma teknoloji” dönemini yaşa­dı. Belirli bir teknoloji ile mal üretenler, aynı ürün için yeni teknolojiler ortaya çıkınca üç farklı yöntem izledi. Mevcut teknolojiyi sürdürmeye karar verenler zamanla pazar paylarını ve ihracat po­tansiyelini kaybetti. Satışlarını devam ettirmek için işgücü maliyetini düşük tutmaya çabalayan bu sanayi grubu iş­lerini geliştiremedi. İkinci grup ise tek­noloji alışverişine çıktı.

Sektör ve makine fuarlarını gezen sana­yiciler en yeni teknolojiyi seçip bedelini ödeyerek Türkiye’ye getirdi. Bu yönte­mi kullananların işleri belirli bir dönem gelişmesini sürdürdü. Bu yöntemde it­hal edilen makinelerin montajı, yeni üretim hatlarının kurulması, üretilen yeni ürünlerin pazarlanması için belir­li bir süre gerektirmekteydi. Ancak bu süre içinde gelişmiş ülkelerdeki makine ihracatçıları yeni teknolojiler geliştiri­yordu. Taşıma su ile değirmen dönme­yeceği gibi taşıma teknoloji ile rekabet gücü açısından ileri ülkelerdeki şirket­lere yetişme imkânı yoktu. 90’lı yıllarda ise bazı sanayiciler üçüncü bir yol de­nemeye başladı. Mevcut işte elde edilen sermaye, bilgi ve deneyim birikimini kullanarak yerli teknoloji üretimine girişti. Bu arayış sayesinde Türkiye’de araştırma ve geliştirmeye harcanan paranın gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı 2000’deki yüzde 0.47’lik düzeyinden, 2017’te yüzde 0.96’ya yükseldi. 1979 yılında milli geliri Türkiye ile aynı dü­zeyde olan Güney Kore’de ise 2000’de yüzde 2.18 olan oran 2017’te yüzde 4.55’e çıktı. Bu oranlar Türkiye’nin Ar­Ge konusunda alması gereken daha çok mesafe bulunduğunu göstermektedir.