Sınırsız hayal gücü olan devrimci Paula Rego’nun yapıtları Pera Müzesi’nde
Pera Müzesi, figüratif sanatı yeniden tanımlayan benzersiz bir sanatçının eserlerine ev sahipliği yapıyor. Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi adlı sergi, Rego’nun resmini ilk kez bu denli kapsamlı biçimde İstanbullu sanatseverlerle tanıştırıyor.
Paula Rego’nun eserleri, Tate Britain retrospektifi ve Venedik Bienali’nin hemen ardından bu kez İstanbul’a, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’ne konuk oldu. Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi başlıklı sergide, masumiyet ve deneyimi bir arada sunan, derin anlamlar ve anlatıların gizlendiği resimler, izleyiciyi büyülü bir alana davet ediyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği sergide, sanatçının yağlıboya, pastel, karakalem ve akrilik resimleri ile yerleştirmeleri yer alıyor. Rego’nun hem kişisel hem de toplumsal mücadeleyi odağına alan 1960’lı yıllara ait erken dönem işlerini, 1990’larda ürettiği tek figürlerden oluşan, güçlü anlatımlara sahip büyük boy resimlerini ve 2000 yılından sonra ürettiği katmanlı sahnelerden oluşan çalışmalarını bir araya getiren sergi, 30 Nisan 2023’e dek sürecek.
Serginin adı…
Serginin adı, Lizbon’un bir ucunda bulunan, Rego’nun eserlerini barındıran Cascais'deki müzenin adından ilham alıyor: “Hikâyeler Evi”. Serginin küratörü Alistair Hicks, “Rego’nun kendisi de küçük bir hikâyeler evidir” diyor ve ekliyor: “Rego’nun hikâyesi erkeklerin yönettiği faşist bir devlette doğan bir kız çocuğuyla başlar. Genç bir kadın olarak Britanya’nın en kibirli ve geleneksel sanat okulunda eğitim görmüştür. Erken yaşta otoriteyi ve onu kendi dünyasının himayesinde altüst etmenin hazzını öğrenmiştir.”
Olağanüstü hayal gücüne sahip, kadınların temsil edilme biçiminde devrim yaratan ve doğrularından ödün vermeyen Portekizli sanatçı Paula Rego, eserlerinin çoğunda kişisel doğasını, kök saldığı sosyopolitik bağlamı, baskı, otorite ve kurumsal şiddet gibi temaları öne çıkarıyor. Paula Rego doğduğunda Portekiz’i diktatör Salazar yönetiyor. Yaşamının 35 yılı boyunca bu durum değişmiyor ve Cumhuriyetçi olan ailesinin ve Rego’nun yaşamını önemli ölçüde etkiliyor. Rego söyleşilerinden birinde, “En sevdiğim temalar güç oyunları ve hiyerarşiler” diyor: “Hep kafalarındakini altüst etmek, kurulu düzeni bozmak, kahramanları ve budalaları değiştirmek istiyorum.”
Erken çağ kültürlerinin çoğunda kadınlar hikâyenin koruyucusuydu. Hikâyeyi nesilden nesle aktarmak onların göreviydi ve kadın hikâyeleri uzun zamandır “dedikodu” olarak küçümseniyordu. Hicks, “Hikâyenin yasaklanması, erkeklerin kadınları eşit koşullardaki sanatçılar olarak rekabet etmekten alıkoymaya çalışmalarının birçok yolundan yalnızca biriydi. Anlatılan ve yeniden anlatılan her hikâye ise, önceden saptanmış yollardan ayrıldığımızda dünyanın ne kadar zengin olduğunu göstermeye yardımcıdır. Rego’ya ‘Otur!’ denmiş olabilir. Fakat hiçbir şey Rego’nun zihnini ve ardından gelen kalemini kontrol edemezdi” diyor.
Hikâyeler deniziyle besleniyor
Paula, çocukluğundan itibaren büyükannesi ve teyzesi başta olmak üzere, çevresindeki kadınların ona aktardığı hikâyelerle büyümüştü; serginin küratörü Alistair Hicks’in tanımıyla, hikâyeler deniziyle besleniyor, resimlerinden hikâyeler dökülüyordu.
Birleşik Krallık Başkonsolosluğu, British Council, Portekiz Ankara Büyükelçiliği ve Camoes Enstitüsü’nün desteğiyle gerçekleşen serginin seçkisinde, Rego’nun aile ve kişisel koleksiyonunun yanı sıra British Council Sanat Koleksiyonu, Gulbenkian Vakfı Koleksiyonu, Casa Das Historias Koleksiyonu, Ostrich Arts Ltd, Victoria Miro Galeri Koleksiyonu ve Leeds City Sanat Galerisi gibi önemli sanat kurumlarından eserler yer alıyor.
Sergi ve katalog tasarımını PATTU’nun üstlendiği Paula Rego: Hikâyelerin Hikâyesi, Pera Müzesi’nin 4. ve 5. kat sergi salonlarında ziyarete açık.