Pera Müzesi'nin yeni sergisi insanlık tarihinin gizemli coğrafyasını keşfe çağırıyor
Pera Müzesi, farklı kültürlerin doğasını, estetiğini, yaşam biçimlerini keşfederek fotoğraflarına yansıtan Isabel Muñoz’un, en önemli arkeolojik alanlarımızdan Göbeklitepe ve bölgedeki Taş Tepeler’i konu alan çalışmalarına ev sahipliği yapıyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, ünlü fotoğrafçı Isabel Muñoz’un tarihi yaklaşık 12 bin yıl önceye dayanan Taş Tepeler’den Göbeklitepe ve çevresindeki arkeolojik alanları çektiği fotoğrafları, ilk kez İstanbul’da izleyiciyle buluşturuyor. Isabel Muñoz: Yeni Bir Hikâye - Göbeklitepe ve Çevresinden Fotoğraflar başlıklı sergi, dünyanın en eski kült alanı olabileceği düşünülen ve 2018’den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Göbeklitepe’nin yanı sıra Karahantepe ve Sayburç’u, Muñoz’un etkileyici bakış açısından keşfetme imkânı sunuyor. Fotoğrafçılık alanında pek çok uluslararası projeye imza atan, Mougins Fotoğraf Merkezi Direktörü François Cheval’in küratörlüğünü üstlendiği sergi, 17 Eylül’e kadar Pera Müzesi’nde ziyaret edilebiliyor.
Göbeklitepe’nin görkemi
Farklı coğrafyalardan insanları ve kültürleri konu alan monokromatik portreleriyle tanınan Isabel Muñoz, ilk kez 1992’de İstanbul’da açılan sergisiyle Türkiye’den sanatseverlerle buluşmuştu. Sık sık ziyaret ettiği Türkiye’de semazenlerden zeytinyağı işçilerine, yağlı güreşlerden Sulukule Romanları’na farklı konular üzerine eğilen sanatçı, Pera Müzesi’nde ziyarete açılan yeni sergisinde bu kez, çok etkilendiği Göbeklitepe ve çevresinde, gizem, köken ve sonsuzlukla ilgili soruların peşinden gidiyor.
Türkiye’den arkeologlar ile ilk defa çalışma fırsatı bulduğunu belirten Muñoz, “Bir fotoğrafçı olarak doğal bir merakım ve yeni şeyler keşfetmeye karşı bitmeyen bir arzum var. Fotoğraf makinem olmadan önce bile geçmişte insanların nasıl yaşadığını ve hissettiğini anlamaya çalışıyordum. İspanya’da zengin bir Paleolitik sanat geleneğimiz var ama Göbeklitepe’de bana hitap eden manevi bir unsur buldum.” diyor.
“Göbeklitepe ve Karahantepe, yaşayan varlıklar”
Çalışmalarında dünya üzerindeki benzersiz yaşam biçimlerini belgelemenin yanı sıra kültürel mirası da kayıt altına alıp geleceğe aktarma çabası sergileyen Isabel Muñoz ise, Göbeklitepe ve çevresini odağına alan bu sergi için yaptığı arkeolojik çalışmaların kendisi için yeni bir deneyim olduğunu söylüyor.
Arkeoloji ve mimariye tutkuyla bağlı olan sanatçı, söyleşilerinden birinde bu deneyimi şöyle anlatıyor: “Çektiğim fotoğraflarda yaşayan insan yok ama bu sefer odak noktam farklı. Arkeoloji ve mimariye karşı bir tutkum var. Türkiye'yi ziyaret ettiğimde mezarlıklarınızın, özellikle de inanılmaz derecede şiirsel olan Osmanlı mezarlıklarının güzelliği beni çok etkiledi. Fiziksel figürler olmasa da insan unsuru hep orada. Bu güzel Osmanlı taşlarını gördüğümde ve üzerlerindeki şiirleri okuduğumda, temsil ettikleri fiziksel kadınları hayal edebiliyorum. Benzer şekilde, Göbeklitepe'de fotoğraf çektiğimde, kendimi bu kadim kültürün içine sokmaya ve onu kendi tarzımda anlamaya çalıştım. Sahip oldukları yıldız bilgisinden ilham aldım ve görüntülerimi oluşturmak için onların ışık anlayışını kullandım. Göbeklitepe ve Karahantepe'yi fotoğrafladığımda onları yaşayan varlıklar olarak gördüm. Altlarında insan figürleri bulunan antropomorfik hayvan figürleri de bu yaşam hissine katkıda bulundu. Bana göre oradaki taşlar bile canlıydı.”