Hatay seyahatimde gördüklerimi, yaşadıklarımı, anlatılanları hiç unutmayacağım
Deprem bölgesindeki şehirlerde yaşanan tarif edilemeyecek büyük acıyı bir damlacık olsa da anlayabildiğimi hissediyorum. Acı, çaresizlik ve soluk alabilmenin güzelliği üzerine sayfalarca yazabilirim…
Üçüncü gün güzergâhımda iki mekân bulunuyor. Hammuş’un Yeri ve Bilen Gıda Doğal Süt Ürünleri. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Lütfü Savaş’ın konuğu olduğum Hatay yolculuğunda Unesco Hatay Gastronomi Evi'nin başarılı yöneticisi İpek Aslan, Gastronomi Evi Executive Şefi Süleyman Demirel ve yine Gastronomi Evi’nden Satın Alım Sorumlusu Cemil İlker Boyacı, oralarda da beni yalnız bırakmıyor, önceki iki gündeki gibi hem eşlik hem rehberlik ediyorlar. Bu güzel ekibe çok teşekkür ediyorum…
Hammuş’un Yeri
Seyahatimin son günü sabah kahvaltımı Defne ilçesinin Döver köyünde Hammuş’un Yeri’nde yaptım. Doğal bir havuzun kenarında, asırlık çınarların gölgesinde… Hatay lezzetleriyle dolu bir kahvaltı sofrası sunuyor Hatice Gümüşhan. “Niçin Hammuş’un Yeri?” diye soruyorum “eşimin adı” diye yanıtlıyor Hatice Hanım ve devam ediyor:
“Müessese 1936’da kurulmuş. Biz burada dördüncü kuşağız. Sunduğumuz kahvaltıda bulunanları aldığımız yöresel ürünlerle ben hazırlıyorum” diyor. Tuzlu yoğurt, zahter salatası, kırma zeytin, güveçte hellim, katıklı ekmek, biber ezmesi, Antakya peynir çeşitleri, sürk sofrada yer alan lezzetlerden sadece birkaçı… Ürünlerin tamamı bölgesel, ancak ürün tedarikinde güçlük çekiyorlar… Bir de satın aldıkları ürünlerin fiyatlarındaki artıştan şikâyetçiler. Depremden sonra 21 Nisan’da açmışlar, ancak bir zamanlar tıklım tıklım olan dükkânda kahvaltıya gelenlerin sayısı epey düşmüş, destek bekliyorlar.
Bilen Gıda Doğal Süt Ürünleri
Bilen Süt fabrikası Hatay’dan ayrılmadan ziyaret ettiğim son mekân. İşletme sahibi Ferit Bilen. Fabrika, 1986 yılından beri aralıksız çalışıyor. Depremin ardından çok kısa bir süre sonra yeniden üretime başlamışlar. Tuzlu yoğurt, süzme yoğurt, taze yoğurt, kaşar peyniri, dil peyniri, lavaş peyniri, yöresel Antakya peynirleri yapıyorlar. “Deprem fiziki olarak çok ciddi bir etki yapmadı bizde. Büyük baş hayvanların telef olmaması, insanların ürettiğini dökmemesi için depremden hemen sonra işe koyulduk, süt toplamaya başladık” diyor Ferit Bey ve şöyle devam ediyor:
“Deprem sonrası talepte yaşadığımız düşüşü başka şehirlerde yaşayan, ürünlerimizi gönderdiğimiz müşterilerimizle kapatmaya çalışıyoruz, günde 20-30 ton arası üretim yapıyoruz.”
Anka kuşu misali…
Türkiye’yi yasa boğan deprem sonrası insani yardım kuruluşları, sivil toplum örgütleri, gönüllüler, polis, jandarma, asker, belediyeler ve tabii ki devlet tüm kurum ve kuruluşları ile depremzedelere destek olmaya çalıştı, çalışıyor. Depreminin üzerinden altı aya yakın zaman geçti. Hatay’da depremzede esnafın yılmadan, Anka kuşu misali küllerinden doğarcasına çalıştığına tanık oldum. Bu çaba, kalanlara moral, gidenlere dönüş için umut veriyor. Şehirlerine duydukları sevgi, bağlılık gerçekten çok etkileyici. Eminim ki insanlar alışveriş yaptıkça, yeni prefabrik dükkânlar yapıldıkça esnafın güzel yarınlara umudu iyice pekişecek. Esnaf varoldukça, ayakta durdukça şehir de ayakta kalacak. Ancak, bütün bu çırpınan insanlar, kişi ve kurumların desteğinin yıllarca sürmesi gerektiği de bir gerçek…
Asla unutmayacağım!
Üç günlük Hatay seyahatimde gördüklerimi, yaşadıklarımı, anlatılanları hiç unutmayacağım. Deprem bölgesindeki şehirlerde yaşanan tarif edilemeyecek büyük acıyı bir damlacık olsa da anlayabildiğimi hissediyorum. Acı, çaresizlik ve her şeye rağmen soluk alabilmenin önemi üzerine sayfalarca yazabilirim diye düşünüyor, bu yolculuğumun 10 gündür sürdürdüğüm yazılarını burada noktalıyorum. Allah kimseye böyle bir kıyameti bir daha yaşatmasın…