Café Marmara müdavimlerini yeniden bekliyor
Yıllar boyu konumuyla, atmosferiyle ve sunduğu lezzetlerle unutulmaz bir buluşma noktası olan Café Marmara, The Marmara Taksim’in girişindeki yerine geri döndü…
Müdavimi olduğun mekânları say, deseler başına “bir zamanlar” koyarak Café Marmara’yı da söylerim. Günün hemen her saatinde, ama özellikle akşamüzerleri veya AKM’deki bir etkinlik varsa onun öncesinde veya sonrasında orada buluşurduk. Bazen de yemeğe gitmeden önce bir araya geldiğimiz mekân yine orası olurdu. 1990’lı yıllardı. Edebiyatçılar, sanatçılar, kültür insanları, gazeteciler hep Café Marmara’daydı. Belki de çoğumuz, yurt dışında duyduğumuz veya gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz Fransız bistro ya da brasserie konseptini, Viyana kahvelerini özlediğimizden, o havayı solumak için gidiyorduk. Neden ne olursa olsun oradaydık ve entelektüel sohbetler yapmak için ideal bir ortam vardı. Hilmi Yavuz da oradaydı, Attilâ İlhan da... Onat Kutlar’ı da orada kaybetmiştik.
Gitmemizin bir nedeni de Taksim’in tam göbeğinde, The Marmara Oteli’nin altındaydı. Özellikle yazın dışarı oturduğunuzda hayat önünüzden akıp gidiyordu; bir gün yolu mutlaka Taksim’e düşen dostlara el sallanıyor; bazen masaya gelmeleri, sohbete katılmaları için ısrar ediliyordu. Mekânı da kapısında yatan köpeği de çok seviyorduk… Café Marmara kapanınca üzülmüştük. Taksim Meydanı’na bakan masalarında, pencerelerinde biriken anılarımız artık belleğimizde yaşayacaktı. Bir gelenek artık sürdürülemiyordu…
Yeniden doğdu…
Bu özel mekânın yeniden İstanbullular ile buluştuğunu öğrenince geçtiğimiz hafta içinde bir öğlen yemeği için ziyaret ettim.
O yıllardakine göre biraz daha şık ve havalı olduğunu söyleyebilirim. Café Marmara’nın mekân tasarımını Kitchen-İst üstlenmiş. The Marmara Group logosunda yerini alan kuştan ilham alan tasarım, İstanbullulara tüm gün hizmet edecek bir yuva yaratma fikriyle yola çıkmış. Kuşun şöyle bir hikâyesi var:
“Efsane İstanbul: Bizantion’dan İstanbul’a – Bir Başkentin 8.000 Yılı” sergisinde de sunulmuş olan, orijinali İstanbul Arkeoloji müzesinde korunan, 13’üncü yüzyıla ait bir Bizans kasesinden ilham alınarak yapılmış.
İşte bu kuşun yuvasına gönderme yapan stilize metal dal detaylar ve sarmal yapı, girişte karşılama bankosunda, çikolata teşhir ünitesinde, bar bankosunda, servantlarda, kapı kollarında, kolon etrafındaki ve tüm dekoratif aydınlatmalarda karşımıza çıkıyor. Logodan esinlenilerek tasarlanan özel desenli el yapımı seramikler de kısmi duvar ve kolon kaplamalarında görülebiliyor.
Benim gittiğim yıllardaki Café Marmara’dan uzaklaşmak istenmiyor. Örneğin, dışarıdaki sandalyelerin o döneminkilere benzemesi için çalışmalar yapılıyor.
Yeni menü
Peki ya menü? The Marmara Group’un head chefi’i Tolga Özkaya öncülüğünde hazırlanmış. Yemek sırasında bana eşlik eden Özkaya, “Tüm güne yayılan, çeşitli bir menü hazırladık. Bunu yaparken Taksim gibi her milletten milyonlarca insanın geçtiği bir meydanın ruhunu menüye yansıttık. Café Marmara’da kaliteli malzemelerle hazırlanan menümüz ile iyi servisi ve iyi yemeği buluşturduk. Türk, Fransız, İtalyan ve diğer mutfaklardan tabakların olduğu, sabah kahvaltısı için de akşam yemeği için de ideal olan bir yapı tasarladık” diyerek Café Marmara menüsünü özetliyor.
Café Marmara’nın iddialı olduğu ürünlerden birisi kruvasan… Sabahın sıcak sıcak yeni çıkmış artizan kruvasanlarının öğlenki halleri bile biraz ısıtıldığında ne kadar başarılı olduklarına dair ipuçları taşıyordu. Mevsimsel menüsüyle, yerel üreticilerden tedarik edilen malzemelerle hazırlanan tabaklarıyla sunduğu deneyimi sürdüren Café Marmara, kendi tasarımı olan ve restoran menülerinde artık pek rastlamadığımız vol au vent’lar, dana şinitzel ve JON’s Burger ile çeşitliliğini ortaya koyuyor. Poke Bowl’lar, aralarında beyaz bolonez soslu tagliatellinin de bulunduğu makarnalar ve pizzalar da denenmesi gereken tabaklar arasında yerini alıyor. Tatlı menüsü içinde ekler, profiterol, cheescake’in de bulunduğu birçok lezzet yer alıyor.
Café Marmara’dan ayrıldıktan sonra hatıralara yolculuğum bir süre daha devam etti. Önümüzdeki günlerde bir zamanlar yaptığım gibi akşamüzeri de uğrayıp yine anılarımı tazelemeyi, dağarcığıma yenilerini eklemeyi düşünüyorum…