Arnavutköy’de yeni bir lezzet mekânı: Mavra

“Her yemek mevsiminde güzel” ilkesiyle yola çıkan Mavra Arnavutköy, avlanma yasağının bitmesiyle birlikte Eylül ayı başlarında kapılarını misafirlerine açtı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Arnavutköy’de yeni bir lezzet mekânı: Mavra

Akşam alacası inerken Boğaziçi’ne Arnavutköy’deyim, Akıntıburnu tam önümden akıyor. Akmak ne demek çağlıyor. Bir yerlerde okumuştum akıntı çağanozları bile (akıntıda yüzebilen bir tür yengeç) burada karaya çıkar, karadan ilerleyip Akıntıburnu’nu geçince tekrar denize girerlermiş bir zamanlar. Boğaziçi’nde ıstakoz yakalandığı, kılıç balıklarının, fokların bulunduğu yıllarmış…

Dünün Boğaziçi’sinden…

Ben yetişemedim, ama yaz aylarında Boğaziçi’nde yalı katlarının kiralandığı dönemi yaşadım neyse ki. Yazar sevgili dostum Sevim Burak, Kuzguncuk’taki Aslanlı Yalı’daydı; arkadaşım Cankut Şamlı, o sene uygun fiyatla bulabildiği bir yalıda, Ömer Uluç ise Arnavutköy’de yol geçmeden önceki bir ahşap yalıdaki dairesinde… Sevgili Selim İleri de annesinin babaannesinin, onun çocukluğunda kiraladığı bir yalı katı olduğunu anlatırdı. İstanbul, Hatıralar Kolonyası kitabında da söz ediliyor.

İlkgençlik yıllarım, ardından üniversite senelerimdi. Genellikle Arnavutköy’de otobüsten iner, kısa ve keyifli bir yürüyüşten sonra Bebek Kahve’ye; orada adaçayımı içip soluklandıktan sonra Rumelihisarı’ndaki Ali Baba’nın yerine ulaşırdım.

“Dilenci vapuru” ile Boğaz’ın bütün iskelelerine uğrayarak gittiğimiz Anadolu Kavağı’nı nasıl unuturum?! Yol boyu gemi kazanına kömür atıldıkça yağan islerle siyaha dönen cânım tiril tiril yazlık elbiselerimize üzülür, yine de dışarıda oturmaktan vazgeçmezdik. Ya hemen her iskelede kenarda oturanları ıslatan çocuklar! Boğaziçi hatıralarım uzun bir yazı konusu, ama Arnavutköy’e gidince hayranlıkla seyrettiğim akıntının, burunda durmaksızın esen rüzgârın bir sonbahar akşamı olsa da anıları getirmemesi, onların bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçip gitmemesi mümkün mü?!

Bugüne dönecek olursak…

Ne yiyip ne içeceğimi soran garsonun sesiyle yeniden gerçek dünyaya dönüyorum. “Her yemek mevsiminde güzel” ilkesiyle yola çıkan Mavra Arnavutköy’deyim. Yeni bir mekân. Avlanma yasağının bitmesiyle birlikte Eylül ayı başlarında kapılarını açmış. Menüye bakıyorum Hafta içi 22 çeşit meze, hafta sonu 26 çeşit meze sunuluyor, hiçbiri buzluğa girmiş ürünlerle yapılmıyormuş: Biber borani, ısırgan otlu ezme, levrek marin, uçan balık yumurtalı limon grass soslu karides, şakşuka, köpoğlu, mavi haşhaşlı humus, ekşi elmalı semizotu,

üç peynirli truf yağlı Girit ezmesi, karamelize soğan eşliğinde zerdeçallı fava, kuru cacık, Yunan usulü patlıcan söğürtme, tarama, ahtapot salatası, pancarlı tabule, Ege otlarıyla sıcak ot kavurması, soğan domates salatası, sumaklı ekşili roka domates salatası, köy tereyağlı baharatlarla lezzetlendirilmiş karides, balık kokoreç, dağ kekikli baharatlı et kokoreç…

İşletme Müdürü Çağrı Köse konuklarla tek tek ilgileniyor. Lezzetler Şef İsmail Tomurcukgül’ün elinden…

Edip Çelik

Yiyecek içecek sektöründe 20 yılı geride bırakan işletmeci Edip Çelik “Uzun yıllar turizm sektöründeyim. Otel yöneticiliği, restoran işletmeciliği derken sonunda kendi mekânımı açmaya karar verdim. Yer olarak hikâyesi olan bir lokosyon tercih ettim. Bunun için en doğru adres olarak Arnavutköy geldi. Burası, birçok farklı kültürün birlikte yaşadığı ve bu kültürlerin sahip olduğu değişik mutfakların harmanlandığı bir bölge. Hayalim mekânımızın, fabrika gibi çalışan bir yerden çok, samimi, sıcak, dostane hizmet veren bir yer olması.”

Mezeler, belirtildiği gibi taze ve lezzetli. Ana yemek, mevsim balıklarından lüfer. Izgarada suyu kurutulmadan derisi çıtır biçimde pişiriliyor. İki çeşit tatlı sunuluyor; orman meyveleri sos eşliğinde Mavra ismini verdikleri gayet fresh bir lezzet; diğeriTürk kahveli krem brüle…

Yemekler bittiğinde dışarıda deniz artık simsiyah. Neyse ki rüzgârı duyuyorum. Gemiler geçiyor, ışıkları yakamoz yapıyor; karşıda Kandilli ve Vaniköy’deki yalıların lambaları yanıyor. Boğaziçi’ni çok seviyorum…

Yaşam Keyfi