13 bin yıllık kadim tarih
Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’ndeki Körtik Tepe bölümü 13 bin yıl öncesine, insanlık tarihine ışık tutan, yeni bilgiler getiren eserleri de barındırıyor.
Diyarbakır Havalimanı’ndan bilenle yerinde ve doğru yemek hoştur deyip kahvaltı için doğruca Sur-İç Kale bölgesinde bulunan Müze Kafe’ye geçiyoruz. Halk mutfakları araştırmacısı, halen Anadolu Halk Mutfağı Dernek Başkanı Adnan Şahin ve lezzetlerle dolu upuzun bir masa bekliyor bizi:
Tırnak paça ile başlıyoruz. Ekmek çeşitleri: Diyarbakır çöreği, Diyarbakır ekmeği, tandır ekmeği, bakravaç, patile, bulgur ekmeği, mercimekli ekmek, katmer, ince lavaş ekmeği, zıngıl. Peynir çeşitleri: Tel peynir, tereyağlı çökelek, otlu peynir, dil peyniri, örgü peyniri, çökelek. Zeytin çeşitleri: Derik zeytini soslu, Derik zeytini sade. Reçel çeşitleri: Ayva reçeli, kabak reçeli, süt reçeli. Pekmez çeşitleri: Dut pekmezi, Boğazkere üzümünden yapılan pekmez. Tereyağı, cılbır, bal, ceviz, Bismil domatesi, yeşillikler, susam kavurması, yumurtalı kenger, kavutlu kenger, kavurma, kaymaklı koyun ve inek yoğurdu…
Ekmek, yani nimet
Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi Diyarbakır’da da başlıca besin kaynağı ekmek, yani nimet, yani bereket. Burada bulgurdan söz etmek istiyorum. Diyarbakır’da bulgurla 40 çeşit yemek yaptığı söyleniyor, ama bulgur ekmeğinin yeri bir başka. Bir zamanlar Gâvur Mahallesi’nde “Bulgur çekeen!” diye bağıran ustalar dolaşırmış. Bu işlemi evlerin avlularında yaptıklarından, yani mahreme girdiklerinden bu kişiler, genellikle gözleri iyi görmeyenlerden seçilirmiş. Bulgur çeşitli ebatlarda çekildikten sonra geriye unu kalırmış. Hiçbir şey israf edilmeyeceğinden çok dayanamayacak bu un, baharat ve soğanla yoğrulup bulgur ekmeğine dönüştürülürmüş ki bozulmasın. Ardından da mahalle fırınına gönderilir, mis gibi kokan ekmekler olarak geri dönermiş… Benim de 2 gün boyunca tadı damağımda kaldı. Tıpkı, yalnızca bayramlarda pişirilen Diyarbakır’ın mahlepli bayram çöreği gibi… Nilhan Aras’ın Diyarbakır mutfağını anlattığı “Bayram Çöreği” kitabının, kütüphanelerde bulunması gerekten çalışmalardan birisi olduğunu burada hatırlatmak isterim.
Bilinen tarihi değiştirdi
Kahvaltı sonrasında programda, İç Kale’nin rehber eşliğinde gezilmesi vardı. Amida Höyüğü, Artuklu Sarayı, Hz. Süleyman Camisi ve 27 Sahabe Türbesi, St. George Kilisesi, Artuklu Kemeri, Aslanlı Çeşme, Atatürk Müzesi, cephanelik, jandarma binası, eski cezaevi, kolordu binası ve eski adliye binasının yer aldığı bir müze kompleksi olarak düzenlenmişti. Buradaki Amida Höyük, Diyarbakır’ın eski yerleşim noktasıydı.
Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’ndeki Körtik Tepe bölümü 13 bin yıl öncesine, insanlık tarihine ışık tutan, bilinenleri değiştiren eserlerle doluydu. Deniliyordu ki “Tarımın keşfiyle insanların yiyecek aramaktan vazgeçip bunun yerine yiyecek üretimine başladığı, bunun da yerleşimi zorunlu kıldığı gibi bir kural vardır. Çok genel geçer olan bu kural, Körtik Tepe ile geçerliliğini kaybetmiştir. Burası, bilinenlerin yeniden ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Çünkü Körtik Tepe'de avcılık ve toplayıcılık yapıp yerleşik düzende yaşayan tarım öncesi bir topluluk var."
Müze koleksiyonunda 32 bin 500 adet envanterlik, bir o kadarda etütlük değerde eser bulunuyordu.
Tarih boyunca Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir, Diyarbakır adlarını alan kentin binlerce yıllık tarihini müzede kuşbakışı izledikten sonra, biraz ötedeki Saint George Kilisesi’ne doğru yürüyoruz. Kilise, Artuklular döneminde sarayın hamamı olarak da kullanılmış. Bazı kaynaklar, Artuklu hükümdarlarının bu hamamda ve sarayda Cizreli bilgin El-Cezeri’nin imal ettiği robotların kullanıldığını yazıyor. Başarılı bir restorasyon geçiren kilise, günümüzde sanat galerisi olarak kullanılıyor.