Uzmanlar EKONOMİ'ye konuştu: Türkiye ‘yeşil sanayi ve istihdam politikası’ oluşturmalı

EKONOMİ Gazetesi tarafından düzenlenen ve Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan ‘Dönüşüm Çağında Yeşil Ekonomi’ programının ikinci bölümüne konuk olan uzmanlar, çelik sektöründe yeşil dönüşüme dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Konuyla ilgili olarak yapılan açıklamalarda "Türkiye ‘yeşil sanayi ve istihdam politikası’ oluşturmalı" vurgusu ön plana çıktı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Uzmanlar EKONOMİ'ye konuştu: Türkiye ‘yeşil sanayi ve istihdam politikası’ oluşturmalı

Küresel ticarette oyunun kuralları yeniden belirleniyor ve rekabet “yeşil düzen” etrafında yeniden şekilleniyor. Özellikle karbon yoğun sektörlerde büyük bir dönüşüme ihtiyaç var. Küresel ekonominin temel yapı taşlarından biri olan çelik, bu sektörlerin başında geliyor.

Türkiye, küresel çelik pazarının en büyük 10 çelik üreticisinden birisi. Türkiye ekonomisi içinde önemli bir paya sahip olan çelik sektörü, 15 milyar dolar ihracat değerine sahip. AB’nin çimento, demir, alüminyum, gübre, elektrik, hidrojen ve tabii ki çelikten başlayarak karbon yoğun ithalat emisyonlarına yönelik 2026 başında tahsil etmeye başlayacağı Sınırda Karbon Vergisi Uygulaması, sektörde rekabetçiliği yeniden belirleyecek; çünkü çelik sektörü Türkiye’nin toplam enerji tüketiminin yüzde 7’sinden, sanayideki enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 22’sinden sorumlu durumda. Ülkenin toplam emisyonlarının ise yüzde 7’sini oluşturuyor.

EKONOMİ Gazetesi tarafından düzenlenen ve Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan ‘Dönüşüm Çağında Yeşil Ekonomi’ programının ikinci bölümünde çelik sektöründe yeşil dönüşüm masaya yatırıldı.

EKONOMİ Gazetesi Koordinatörü Didem Eryar Ünlü moderatörlüğünde gerçekleşen programın konukları; Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan, İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzman Dursun Baş, Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, Bilecik Demir Çelik AŞ Genel Müdürü Muammer Bilgiç, İstanbul Politikalar Merkezi İklim Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin oldu.

TÜRKİYE ÇELİK ÜRETİCİLERİ DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ DR. VEYSEL YAYAN: Çelik sektörüne finansman desteği sağlanmalı

“Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalamak için geç kaldı. Bu da iklim değişikliği kanunları ve emisyon ticaret sistemine ilişkin mevzuat çalışmalarının da geride kalmasına yol açtı. Hal böyle olunca kuruluşlar kendi öngörüleri çerçevesinde bir şeyler yapmak mecburiyetinde kaldı. Çelik sektörü bu konuda çeşitli ve kapsamlı adımlar atıyor.

Özellikle yenilenebilir enerjide ciddi adımlar atıldı. AB yeşil dönüşümü gerekçe göstererek 2024 yılının ilk yarısında 30 milyar Euro kaynak sağladı. Bunların arasında ark ocaklı bir tesislere gerçekleştirilen hibe desteği de bulunuyor. Avrupa ve Amerika’daki gibi devlete kaynak aktarmak yerine çelik sektörüne finansman desteği verilmesi gerekli. Avrupa ile aynı teknolojiler ve aynı maliyetlerin altındayız. Onlar sektörün dönüşümünün ne kadar zor olduğunun farkında. ‘Çelik, ark ocaklı bir sektör bu yüzden avantajlara sahip, biraz idare edebiliriz’ düşüncesinden gelen rahatlık var. Bu çok yanlış bir bakış açısı. Eğer sistemin dışında kalmak istemiyorsak bu düşüncenin mutlaka dışına çıkmalı ve kaynak tahsisini hızlandırıcı çalışmalar yapmalıyız.

Fizibilite çalışması için 5 milyon TL’ye kadar kaynak tahsisi yapılabileceği bildirildi. AB’de ise 6 ayda 30 milyar Euro, 1 yılda 60 milyar Euro kaynak tahsisi yapılıyor. Oysa hemen hemen aynı üretim ve sıkıntılar içerisindeyiz. Tesislerimizin üzerindeki yüklerin en hızlı bir şekilde kaldırılmasına, kaynak tahsislerine ve politikaların belirlenmesine ihtiyacı var. Daha iyisini yapalım derken zamanı kaçırıyoruz.

Bununla birlikte, adaptasyon konusunda özel bir gayret içerisinde olduğumuzun bir başka göstergesi de; Tosyalı Holding’in Cezayir’de kurulan 4 milyon ton kapasite tesisi ve Libya’da 4 milyon ton kapasiteye sahip olacak DRI tesisleri. Türk çelik üreticilerinin yaşayabilecekleri bir sıkıntı karşısında bunları ikame etme imkânı sağlayacağını söyleyebiliriz. Avrupa 2005 yılında ücretsiz emisyon tahsisleri yapmaya başladı. Bazı kuruluşlar ihtiyaç fazlası emisyonu piyasada satarak büyük paralar kazandı. Görünürde bir devlet yardımı yok ama, devlet destek sağlamış oldu. Oysa Türkiye’de daha böyle bir emisyon tahsisine dahi başlamadık.

Dolayısıyla eğer belirli süreçler geçilecek ise bizim bu emisyon tahsis konusunda biraz zamana ihtiyacımız olabilir. Avrupalılar ile aynı takvime tutulmamız bizim için adil bir durum olmaz.”

İSTANBUL POLİTİKALAR MERKEZİ KIDEMLİ UZMAN DURSUN BAŞ: Türkiye’nin “yeşil çelik” tanımı yok

“Türkiye’de yaklaşık 40’ın üzerinde ham çelik üreticisi var. Bu firmaların yüzde 80’i hurda çeliği kullanarak ülkemizde ham çelik üretiyor. Geriye kalan kısım ise yakından bildiğimiz; Erdemir, İsdemir, Kardemir. Rapora göre; Türkiye’deki ham çelik üreticileri 2021’de toplam 40 milyon ton üretime sahip durumdalar. Üretilen 40 milyon tonun 40 milyon ton sera gazı emisyon karşılığı bulunuyor.

Ülkemizin en büyük üç entegre tesisi 40 milyon ton üretimin sadece 10 milyon tonunu gerçekleştiriyor. Fakat üç tesisin üretimleri sırasında kullandıkları kok kömür kaynaklı emisyon payı yüzde 60-70 civarında. Geriye kalan elektrik ark ocaklı tesisler ise yüzde 30 oranında bir değere sahip.

Dünyadaki benzer entegre tesisleri gibi Türkiye’de de üretim biçimi kömüre dayalı. 2022 yılında sera gazi emisyon hedefi olan sadece bir adet firma vardı. Ancak, günümüzde sektörün büyük oyuncuları aktif taahhütler açıklamaya başladı. Türkiye’nin sanayiçelik sektörünün 2030 hedefi piyasalarda henüz karşılık bulamadı.

Her ne kadar firmalar hedeflerini belirlemiş olsa da Türkiye’nin tüm çelik sektörü özelinde artan kapasite ile yapılan iyileştirmeler 40 milyon ton emisyonu azaltmaya yetmiyor. Kalkınma planındaki öncelikli sektörlerin hepsi çelik tüketen sektörler. Ancak sektörünün kendisi öncelikli bir sektör olarak bu plana dâhil edilmemiş. Çelik sektörüne yönelik sanayi politikasızlığı var. Ham çelik üretimi ve yarı mamul çelik üretiminin uzun dönemde hangi ürünleri üreteceği, çıkabilecekleri kapasite ve toplam emisyonlarının nerede zirve yapacağı dikkate alınmalı.

Türkiye’deki kamu kurumlarında çelik sektörünü yönlendirecek, sektörde teknik araştırmalar yapacak bürokrat, teknik uzman sayısı çok az. Dolayısıyla mevcut durumu görmeden ileriye doğru bir öngörü yapamıyoruz. Türkiye 2050 yılına doğru ne kadar çelik hurdası üretecek bilmiyoruz. Sadece sıvı çelik, ham çelik üreticilerine odaklanmak yetersiz olacak.

Türkiye’de henüz ‘yeşil çelik’ tanımı yok. Bu doğrudan yeşil aklama konusuna açıklık veriyor. Hemen hemen her firma ‘temiz çelik üretiyoruz’ açıklamaları yapıyor. Ancak ilgili kamu takip sisteminin kurulması ve bu hedeflerin takip edilmesi gerekli. Türkiye’deki büyük elektrik ark ocaklı tesislerde atık ısı kazanımı uygulamaları neredeyse yok gibi. Çok yüksek sıcaklıklarda çalışan bir proses ve boşa giden bir atık ısı var. Bunun tekrar sisteme sokulmasıyla bir enerji tasarruf potansiyeli bulunuyor. Ama buna dair bir yatırım yok.”

EKONOMİ GAZETESİ YÖNETİM KURULU BAŞKANI HAKAN GÜLDAĞ: İşe kendi hurdamıza sahip çıkmakla başlayabiliriz

“Özel sektörün her bakımdan farkında olduğunu düşünüyorum. Belirgin bir politika olmamasının temel nedeni, bu işin bir bütçesinin olmaması. Çelik sektöründe toplanan fonların, bu işin dönüşümüne harcanması gerekli.

Son dönemde enerji dönüşümü konusunda sektörün büyük çabası var. İskenderun’da bulunan Tosyalı Demir Çelik Tesisi 4 milyon ton kapasiteli çelik üretimi gerçekleştirilecek. Üretimin tamamı yeşil enerji ile elde edilecek. Farkındalık sorunumuz yok, harekete geçilmiş durumda. Ancak kamunun da harekete geçmesi bekleniyor. Konumumuzun çok negatif olmadığı ifade ediliyor. Gelişmelerin iyi okunması gerekli. Çünkü SKDM’na dair henüz Avrupa’da da net bir durum yok. Bu konuda lobi çalışmaları gerçekleşiyor. Gelişmelerin iyi okunması politikaların oluşturulması, hazırlıkları beraberinde getirecek.

Harekete geçmek için Avrupa’nın harekete geçmesini beklersek geç kalabiliriz. Pek çok alanda olduğu gibi Çin, demir-çelik sektöründe de en önemli rakibimiz. Uzun zamandır bu konu gündeminde ve hazırlıkları yapılmış. Bunu dikkate almalıyız. Yapabileceklerimizden bir tanesi kendi hurdamıza sahip çıkmak olabilir. Fabrikalarımızda bol bol yenilenebilir enerji üretip tüketmek yerine önce biraz tasarruf ederek ve verimliliğini arttırmak gibi konuları nasıl düşünüyorsak, kendi hurdamızı da aynı şekilde heba yetmek yerine sahip çıkmalıyız.

Kent madenciliğinin geliştirilmesi belediyelerle işbirliklerinin artırılması önümüzdeki dönemde odaklanmamız gereken konulardan. Dünya, bu jeopolitik gelişmeler içinde jeoekonomik bir takım parçalanmaların da yaşandığı bir süreci daha da kuvvetlenecek bir şekilde devam ettirecek gibi görünüyor. Yeni müttefiklik arayışları ön plana çıkacak. ‘Friendshoring’, ‘nearshoring’ meseleleri bütün ticareti etkileyecek gibi görünmekte. Böyle bir süreçte, demir-çelik sektöründe bazı işbirliklerini AB ile birlikte yürütmek, bu gruplarla işbirlikleri geliştirmek önemli olabilir.”

İSTANBUL POLİTİKALAR MERKEZİ İKLİM ÇALIŞMALARI KOORDİNATÖRÜ DR. ÜMİT ŞAHİN: Kömürden çıkış piyasa sinyali olarak çok önemli bir başlangıç noktası olacak

“Çelik sektörünün karbonsuzlaşmasını tartışmaya başlamış olmak çok önemli. Sektör neredeyse Türkiye’nin ulusal politikalarının önüne geçmiş durumda.

Türkiye’nin gerçek anlamda bir iklim politikası olup olmadığı tartışılsa bile, tüm sektörler ciddi bir şekilde bu iş ile ilgilenmeye başladı. Birçok firma ‘Yeşil çelik dışında hiçbir şey konuşmuyoruz’ diyor. Bunun en önemli nedeni ise; rekabet, uluslararası piyasalarda yaşananlar, yeşil çeliğin bir norm haline gelmeye başlaması, Avrupa Birliği’nin çok hızlanacak olması ve Çin’in her alanda aşırı hızlı ilerlemesi. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM) henüz nasıl işleyeceği net değil. Bu yüzden kamu bekliyor. Erken hareket etmek doğru bir yaklaşım olabilir.

Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) bir tür sihirli değnek gibi görünüyor, ancak ETS’nin nasıl işleyeceği ile ilgili temel sorun Türkiye’de bir üst emisyon değerinin olmaması. Türkiye yeni ulusal katkı beyanında 2038’de emisyonların tepe noktaya ulaşacağını beyan etti. Peki, 2038 yılına kadar emisyonlar artacak ise biz her yıl bu oranı nasıl düşüreceğiz o da belli değil. Dolayısıyla gerçek anlamda bir fiyat oluşacak mı, ya da oluşan fiyat bizi SKDM’den kurtaracak mı o da belli değil. ETS karbon vergisi gibi bir yapı değil. Bu fiyat piyasadan oluşacak.

Son dönemde Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ‘karbon vergisi’ uygulaması duyulmaya başladı. ETS işlemezse karbon vergisi öne çıkmaya başlayabilir. Bu iş sadece ETS ile olmaz, ekonomik öncelikleri göz önüne alan iklim öncelikli yeşil sanayi politikası olmalı. Çin 2015 yılında, Amerika Birleşik Devletleri ise 2022 yılında enflasyon düşürme yasası ile birlikte yeşil sanayi politikasını başlattı.

Türkiye’nin acil olarak yeşil sanayi politikası kurgulanmalı. Ve sadece vergiler ile değil birçok teşvik mekanizması kullanılmalı. İstihdam ise frenleyici olarak kullanılıyor. Eğer kömürden çıkılır ise insanlar işsiz kalacak, istihdam sorunu olacak söylemleri var. Şu anda dünyada 14 milyon kişi sadece yenilenebilir enerji sektöründe istihdam ediliyor. Hatta yeşil hidrojen alanında AB bir milyona yakın yeni iş yaratılacağını hesaplıyor.

Türkiye’de ise rüzgâr ve güneş sistemlerinde şu anda 40 bin civarı istihdam sağlanıyor. Türkiye’nin yeşil sanayi politikası ile beraber yeşil istihdam politikası da yürütmesi gerek. Türkiye emisyonlarını 2025 yılında en yüksek seviyeye çıkartarak, düşürmeye başlamayı ilan etmeli. Buna mutlaka kömürden çıkışı eklemeli. 10 yıl içinde eğer kömürden çıkılacağını ortaya koyar ise çelik sektörünün emisyonları da azalma başlar. Kömürden çıkış piyasa sinyali olarak çok önemli bir başlangıç noktası olacak.”

BİLECİK DEMİR ÇELİK AŞ GENEL MÜDÜRÜ MUAMMER BİLGİÇ: Türkiye’de en büyük sorunlardan biri yönetmelikleri uygulamak

“Karbonsuzlaşma; entegre tesisler ve ark ocaklı tesisler olarak iki ana grupta değerlendirilmeli. Türkiye için ilginç bir durum söz konusu. Yani emisyonu düşürmenin zor olduğu bu sektörün, kendisinden kaynaklı emisyon oranı sadece yüzde 20.

Ark ocaklı sektörün kendi adına yapabileceği limitli. Şebeke elektriği sadece çelik sektörü için değil, tüm sektörler için ciddi bir sorun. Şebeke elektriğimizin emisyon değeri dünya ortalaması civarında, ama Avrupa’nın iki katına yakın. Karbonsuzlaşma, fosil yakıtlardan çıkıp, yenilenebilir kaynaklardan üretilmiş elektriğe dönüşüm demek. Bu dönüşüm ise yeni hammadde türlerini ve yeni teknolojileri getiriyor.

Sektörünün farkındalığı yüksek ama yapabilecekleri sınırlı. Burada devreye kamu girmeli. Ancak kamu, ‘yer altı kaynaklarımızı sonuna kadar kullanalım, kömür kaynaklarımızı kullanalım, termik santrallerimizi kullanalım’ savunmasında. Kamu özellikle arz güvenliğini dikkate alıyor. Fakat dünya çok köklü bir değişim gerçekleştiriyor. Kamunun yeterince farkında olmadığını düşünüyorum.

Ekosistemin değişiminde ise AB uyum yasaları kapsamında ciddi regülasyonlar yapılıyor. Türkiye’de en büyük sorunlardan bir tanesi yönetmelikleri hazırlamak değil uygulamak. Zaman çok kısa, maliyetler çok yüksek. Bilmediğimiz bir döneme adım atıyoruz çok dikkatli olmalıyız. Karbonsuzlaşmanın yeni bir yönetim biçimi ile entegre edilmesi gerekli. Hurda enerji ve insan kaynağı kullanımı doğru planlanmalı. Uluslararası enerji ajansının çalışmasına göre; nitelikli daha uzun ömürlü ürünler ve döngüselliği dikkate alan tasarım ile toplamın yüzde 20’si oranında daha az çelik üretimi ve tüketimi ile aynı uygarlık seviyesi mümkün.”

 

 

Sürdürülebilir Ekonomi