Türkiye’nin ilk aspiratör fabrikasını kuran HİBSAN globalde devleşiyor!

Globalde attığı dev adımlarla sektörün küresel oyuncularından biri haline gelen HİBSAN, büyüme yolculuğunu sürdürüyor. HİBSAN ikinci kuşak temsilcisi Soner Tunceli, 95 ülkeye ihracat yaptıklarını ve Hadımköy’de inşası süren fabrikaları tamamlandığında yeni üretim teknolojilerine odaklanacaklarını söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Türkiye’nin ilk aspiratör fabrikasını kuran HİBSAN globalde devleşiyor!

1981’de yerli aspiratör üretimine başlayan HİBSAN, 2000’lerde ikinci kuşak yönetimle küresel bir oyuncuya dönüştü. HİBSAN ikinci kuşak temsilcisi Soner Tunceli,  inovasyon, kurumsallaşma ve müşteri odaklı üretimle 95 ülkeye ihracat yapan şirketlerinin yeni hedeflerini, dijital dönüşüm ve sürdürülebilir büyümeyi anlattı.

HHİBSAN’ın kuruluşundan bu yana sektörde nasıl bir yol kat ettiğini ve ikinci kuşak olarak şirkete kattığınız yenilikleri anlatır mısınız?

Soner TUNCELİ

HİBSAN, Türkiye’nin ilk aspiratör fabrikası olarak 1981 yılında kuruluyor. O yıllarda şimdiki gibi Türkiye’nin bir yan sanayisi de yok. Yani neredeyse aspiratördeki her parçayı kendi üretmek zorunda kalıyor HİBSAN. Esasında bugüne kadar memleketimizdeki yan sanayi mesafe kat etse de halen biz sanayicilerin arzu ettiği seviyeden oldukça uzak. Düşünün, biz şu anda ürettiğimiz aspiratör ve davlumbazlarımızın içindeki motoru da kendimiz üretiyoruz. Normalde bunu bizim üretmememiz lazım. Ancak Çin’e de bu alanda bağımlı olmak istemediğimiz için kendi motorumuzu kendimiz üretmeye devam ediyoruz bir strateji olarak. En önemli hedeflerimizden biri, HİBSAN’ı Dünya’da önemli bir oyuncu haline gelmek ve dışa açılmayı gerçekleştirmekti. HİBSAN neredeyse 2000’lere kadar %90 oranında iç pazara bağımlı bir üretici iken, 2000’li yıllarda işin başına geçerek bunu tam tersine çevirdik ve şu an 95 ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz.

Bir aile şirketi olarak ikinci kuşak sürecini yönetmek nasıl bir sorumluluk gerektiriyor? Bu geçişte karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?

Aslında ‘aile şirketi’ denildiğinde akla hep ‘hazır lokma’ gibi kavramlar geliyor. Fakat işin aslı öyle değil. Bir de herkes aynı hayali kurmuyor ki. Mesela ben aslında başka şeyler yapmak istiyordum ama aile şirketinin bir sorumluluğu oluyor ve ailen sana önce bu işin üstesinden gelmen gerektiğini hissettiriyor. Bir de fabrikada nice çalışan var, onların da sorumluluğunu taşıyorsun. İşin başına geldiğimizde, burada detaylarına giremeyeceğim kadar ciddi mali tablolarla boğuşmak durumunda kalmak, pazar stratejisini yeniden belirlemek, üretim süreçlerini yeniden dizayn etmek gibi o kadar çok fazla şeyle uğraştık ki geçen 20 sene nasıl geçmiş anlamadım. Çok şükür ki HİBSAN o geleneksel yapıyı kırdı ve çok daha kurumsal bir yapıya kavuşmuş oldu. Bundan sonraki hedefimiz bu kurumsallığı daha da sistematize hale getirmek diyebilirim.

Şirketin ürün veya hizmet yelpazesinde son yıllarda ne gibi değişiklikler ve genişlemeler yaşandı?

Biz uzun yıllar sadece ev tipi ocaküstü aspiratör üretiyorduk. 2000’li yıllarla beraber yavaş yavaş ocaküstü davlumbaz da üretmeye başladık. Şu an neredeyse %60 davlumbaz, %40 aspiratör gibi bir durum var üretimde. Elbette bunun yanında, mutfağın tam ortasında duran ada davlumbaz alanında da ciddi bir model yelpazemiz oldu. Bizim öncelikli amacımız, hangi ülkede hangi modeller daha çok tercih ediliyorsa o kategoriye uygun bir aspiratör veya davlumbaz modelini üretmek ve agresif bir stratejiyle o ülke pazarını domine etmek. Elbette bunu kendi markamızla yapmıyoruz, biz sadece üreticiyiz. Bahsettiğim 95 ülkede birçok irili ufaklı marka ile anlaşmalarımız var. Onların o alandaki çözüm ortağı olmuş oluyoruz.

Gelecek yıllarda HİBSAN’ı hangi yeni pazarlarda veya sektörlerde görmek istiyorsunuz?

Açıkçası bu aşamadaki hedefimiz mevcut marka işbirliklerimizi muhafaza etmek ve aynı kalite ve standarttaki ürünleri istikrarlı bir şekilde üretip, sistemi sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek. Zira 95 ülkeye ihracat oldukça yüksek ve yönetilmesi dikkat isteyen bir sayı. Önemli olan aynı istikrarı, aynı standartta yıllarca devam ettirebilmek. Bunun yanında yakın bir zamanda PROFF isminde bir pazarlama firması kurduk. PROFF ile ocak, fırın, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, mikrodalga fırın gibi mutfaklarda kullanılan birçok elektrikli aleti de tedarik edip, arzu eden markalara bu noktada da stratejik çözüm ortağı olmuş oluyoruz. Ancak biz sadece aspiratör ve davlumbaz üretmeye devam edeceğiz. Aksi takdirde tüm bu ürün kategorilerini üretmeye kalkmak şu an zaten dünyada herhangi bir fabrikanın altından kalkabileceği bir iş değil.



İş gücünüzü ve çalışan bağlılığını nasıl koruyorsunuz? Bu konudaki yaklaşımlarınız şirketin başarısına nasıl yansıyor?

Burada en önem verdiğimiz konu aslında çalışanların bir kaos içine girmeden, görev tanımları belli alanlarda çalışmalarını temin etmek. İnsanların birbirlerine seslerinin yükselmesine gerek kalmadığı, herkesin işinin net olduğu bir atmosfer yaratıp, kimsede dengesiz, fazla bir iş yükünün birikmemesine özen göstermeye çalışıyoruz. Mutlaka gözümüzden kaçan noktalar oluyordur ancak bu konuda çalışma arkadaşlarımızdan gelecek olan tüm taleplere oldukça açık olduğumuzu muhtemelen onlar da söyleyecektir. Örneğin bir yöneticimiz yanına bir asistan mı istiyor, ekip artırımına mı gitmek istiyor, hemen ilgilenip o noktayı çözüme kavuşturmaya çabalıyoruz. Yeter ki talep gelsin.

Yeni nesil teknolojiler, özellikle dijital dönüşüm ve otomasyon, Hibsan’ın üretim süreçlerine nasıl entegre ediliyor?

Hadımköy’de yeni bir fabrikamız yapılıyor. Sanırım 2026 senesi içinde tamamen tamamlanmış olacak inşaatı. Yaklaşık 20.000 m2 bir alana kuruluyor. Özellikle o fabrikada çok daha yeni üretim teknolojilerini adapte edebileceğiz. Bunun şu anda layout çalışmaları yapılıyor. Fuarlarda birçok yeni üretim teknolojisini takip etmeye çalışıyoruz. Birçok sektörde olduğu gibi bizim sektörde de verimlilik çok önemli. Bizim gibi sanayilerde kar, satış fiyatından çok maliyetleri düşürebilme becerisinden geçiyor. Bu yüzden teknoloji ve otomasyondaki gelişmeleri oldukça takip etmeye çalışıyoruz.

Müşteri memnuniyetini sağlamak ve sürdürmek için nasıl bir strateji izliyorsunuz? Özellikle rekabetin arttığı bu dönemde müşteri ile ilişkinizi nasıl güçlendiriyorsunuz?

Bizim müşterilerimiz markalar. Bunun içinde gizlilik anlaşmaları gereği ismini veremeyeceğim, hem yerelde hem de Dünya’da oldukça tanınan markaların yanısıra, çapı daha küçük daha butik çalışan markalar da var. Doğrudan tüketiciyle temasımız yok. Bu yüzden aslında yürütmesi biraz daha zor bir durum çünkü markalar sonuçta o ürünü yıllardır tedarik ediyor ve her ayrıntısına hakimler. Doğrudan tüketiciyle temasımız olsaydı bizim için majör bazı hatalar bile tüketicinin gözünden kaçabilir ve size sorun olarak yansımaz. Ancak markalarla çalıştığımız için en ufak bir noktasal kozmetik hata bile sorun olabiliyor. Bu da toplam kalite güvence sistemimizi çok daha katmanlı hale getirmemizi gerektiriyor. Ancak bu mücadele bizi her süreçte daha iyi bir noktaya taşıdığı için karşılıklı olarak bir memnuniyet olduğunu düşünüyorum.

Pandemi sonrası dönemde iş dünyasında yaşanan dönüşüm, Hibsan’ın iş modeline nasıl yansıdı? Uzun vadede bu dönemin izlerini hangi alanlarda görüyorsunuz?

Biz üretici olduğumuz için işe gelmek zorundayız. Burası gerçek dünya. Makineler var, onları kullanacak operatörler var, üretim bantları var, bandın emekçisi var, ustası var, kalıplar, komponentler var vs… Bu dediğim bizim gibi tüm sanayi kolları, üreticiler için geçerli. Bu insanlar işe gelmese yarın yiyecek ekmek bulamaz kimse. Hele ki pandemi döneminde herkes mutfaklarını yenilemeye girişti, çünkü herkes evindeki mutfağın ne kadar önemli ve stratejik olduğunu anladı. Biz o dönemde çok kısa zorunlu aralık dışında işe devam etmek zorunda kaldık. Uzaktan çalışmayı, İK veya Müşteri Hizmetleri gibi bazı departmanlar için halen zaman zaman uygulayabiliyoruz ancak genel olarak bizim işimiz işe gelmek üzerine.

Son olarak, genç girişimcilere ve aile şirketlerinin yeni nesil yöneticilerine en önemli tavsiyeniz ne olurdu?

Genç girişimciler ile aile şirketlerinin yeni nesil yöneticileri birbirinden biraz farklı değerlendirilmesi gereken iki ayrı pozisyon gibi geliyor bana. Genç girişimcilere tavsiyem, tabii eğer halen bir girişimde bulunmadılarsa, gündelik hayatlarında karşılarına çıkan sorunlara odaklansınlar. Örneğin bulundukları çevrede neyin yoksunluğunu çektiler? Bugün ne zorluk yaşadılar? Yani “yahu şu işi yaptıracağım bir insan bulamıyorum” ya da “neden böyle bir ürün yok bu markette?” dedikleri şey ne? İşte muhtemelen aynı sorunu yaşayan başka insanlar da var. Bu piyasadaki boşluktur, ona odaklanabilirler. Ama bunu da belli bir konumlandırma, literatürdeki tabirle positioning ile yapmak lazım, tabii bu biraz uzun bir konu. Yeni nesil aile şirketi yöneticilerine ise tavsiyem öncelikle telefonlarının ne kadar çaldıklarına dikkat etsinler. Eğer telefonunuz çok çalıyorsa, sürekli size bir şey soruluyorsa sistemde bir sorun var. İkincisi de ürettikleri malın maliyet hesabını ne kadar dikkatli yaparlarsa yapsınlar üzerine bi %10 eklesinler. Çünkü muhtemelen hesapladıkları maliyet yanlış. 

Şirket Haberleri