Türkiye'nin konut politikasında son 22 yılda ne değişti?
Türkiye'de, son 22 yılda konut sahipliği oranında büyük düşüş yaşandığına dair veriler paylaşan İPA Başkanı ve Şehir Plancısı Buğra Gökce, barınma sorununa çözüm bulunması amacı ile bir makale hazırladı. Yayımlanan makalede Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne izlenen konut politikasına yer verirken, son 22 yıldaki değişimi ele aldı.
İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı ve Şehir Plancısı Buğra Gökce, Türkiye'de son 22 yılda konut sahipliği oranında ciddi bir düşüş olduğunu belirterek, 2000 yılından bugüne konut politikasındaki değişimi ele aldığı, gelinen noktayı ve çözüm önerilerini paylaştığı bir makale kaleme aldı.
"Konut temel bir haktır" diyerek makalesini paylaşan Gökce, 2002 yılında yüzde 73,1 oranında olan konut sahipliğinin 2023'e gelindiğinde yüzde 56,2 seviyesine düştüğüne dikkat çekti.
Söz konusu makale ile barınma sorununun nedenlerini tarihsel perspektifte ele aldığını ve yaşanan sorunun hukuki, ekonomik ve demografik boyutlarını ortaya koyduğunu bildiren Gökce, makaleyi, üretilecek çözümlere ışık tutmak amacıyla hazırladığına işaret etti.
Cumhuriyet'in kuruluşundan günümüze, konut politikasını ele alan Gökce, sosyal medya hesabı X'ten paylaştığı makaleye şu notu düştü: "
Konut temel bir haktır. Akılcı ve Türkiye’nin geniş tecrübesini yansıtan, halkın çıkarlarını öne koyan bir anlayışla konut politikaları belirlenmelidir.
Konut ihtiyacını karşılamak, konut sahipliği oranını arttırmak, çeşitli tiplerde sosyal konutlar üreterek arz etmek, inşaat sektöründeki maliyetleri azaltarak, dar ve orta gelir gruplarına yönelik konut üretimini teşvik etmek, halkın konut erişimini arttırmak mümkündür."
Konut hakkı
Makalenin temel kavramlarından birinin "konut hakkı" olduğuna vurgu yapan Gökce, "Bu çalışmada öncelikle konut, konut sorunu ve konut politikaları kavramları ile ilgili olarak literatür araştırması yapılmıştır. Bu kavramsal tartışma dönemsel olarak ekonomik ve demografik verilerle analiz edilerek konut politikalarının ardında yatan dinamikler ortaya konmuştur." diyerek araştırmanın yöntemine ilişkin bilgi verdi.
Cumhuriyetten bugüne konut politikasını 4 başlıkta ele alan Gökce, Cumhuriyetin kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar olan dönem, 1945 - 1960 arası dönem, 1960-1980 arası dönem ve 1980 - 2000 arası dönem olarak ayrı ayrı inceledi.
Cumhuriyetin kuruşundan 1945'e Türkiye'nin konut politikası
İlk dönemi, yeni devleti inşasına vurgu yaparak ele alan Gökce, Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı yıkımdan çıkmış Türkiye'nin 1929 buhranı ile birlikte ekonomik olarak zor bir dönemeçte olduğunu anımsattı. Bu dönemde kenten göçün de yaygın olmadığını bildiren Gökce, ev inşalarının yoğunlukta bireyler tarafından gerçekleştirildiğini ifade etti.
Gökce'nin bu döneme dair, kentleşme ve konut inşası açısından dikkat çektiği yer ise Ankara oldu. Başkent ilan edilmiş kentin aynı zamanda yeni dönemin temsiliyeti için modern olarak inşasına dikkat çeken Gökce, Ankara'ya ilişkin şu ifadelere yer verdi: "Cumhuriyetin modernleşme projesinin simgesi olacak planlı ve modern konutlarla dolu bir kent yaratma politikası takip edilmiştir. Bu dönemde yapılan uygulamaların olumlu sonuçları da daha sonra çıkarılmış olan yasalarla kurumsallaştırılmıştır."
Ankara'nın ardından İzmir'i istisnai olarak gösteren yazar, işgal, mübadele gibi tarihsel koşullarla birlikte kentin inşasının uzun sürdüğüne dikkat çekti.
1945-1960 dönemi
İkinci dönem olarak ele aldığı 1945-1960 yıllarında ise kentleşme ve göç olguları artık ortaya çıkıyor.
Gökce, bu döneme dair devletin konut politikasıyla ilgili şu ifadeyi kullandı: "1950 yılına kadar işçi ve memurlar için üretilen konutlar dışında alt gelir grubuna yönelik herhangi bir konut üretimi
yapılmamıştır."
Söz konusu politikanın ise iki sonucu var Gökce'ye göre: “Gecekondu” ve “yapsatçılık”.
Kente göçle beraber, dar gelir gruplarının yeni şehirlerinde barınma sorunu yaşadığını belirten Gökce, "Gecekondulaşma ve çıkartılan imar afları, siyaset - ekonomi yelpazesinde döneme damgasını vuran somut olgular olarak karşımıza çıkmıştır" diyerek o günün koşullarını tarifledi.
Gökce, "kentsel gelişmeyi, ruhsatlı ve planlı yapılaşmayı sağlayamamış da olsa" ilk imar kanunun da o dönemde gerçekleştiğine vurgu yaptı.
1960-1980 dönemi
"Plan" kavramının ortaya çıktığı 1960-1980 dönemine ilişkin ise İPA Başkanı Gökce, ilk önemli gelişmenin 1. Kalkınma Planı ile gecekondu alanlarının yasallaştırılmasına dair adımın atılması olduğuna işaret etti.
Kat Mülkiyeti Kanunu'nun da bu dönemin önemli gelişmelerinden olduğunu bildiren Gökçe bu 20 yıldaki diğer önemli gelişmeleri ise şöyle sıraladı:
"- 1961 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası’nda yapılan değişiklik ile işçilerin kurduğu konut kooperatiflerine doğrudan kredi verilmesine olanak sağlanmış, 1962-1972 yılları arasında SSK eliyle kredi açılan kooperatifler, konut arzının yüzde 10’nu oluşturmuştur. 1969 senesinde yürürlüğe giren Kooperatifler Kanunu ile birlikte kooperatifler eliyle konut üretimi önemli bir alan kazanmıştır
-Toplu konut üretim biçiminin ortaya çıkmasıdır. Tekeli (2009)’a göre 1967 tarihli İkinci Beş Yıllık
Plan kapsamında önerilen toplu konut politikası, merkezi hükümetten ziyade özel kesim ve yerel yönetimler tarafından uygulanmış, Ankara’da Batıkent örneği gibi uygulamalar karşımıza çıkmıştır.
Ancak bütün bu gelişmeler konut ve gecekondu sorununu çözmeye yetmemiştir."
Gecekondu sorununun çözülmediğine dair Gökce şu veriyi paylaştı: "Gecekondu sayısının, 1948 yılında 25.000-30.000, 1960 yılında 240.000 ve 1980 yılında ise 1.150.000 sayısına ulaştığı tahmin edilmektedir. Çoban (2012) gecekondulu nüfusun kentsel nüfustaki payının da 1955 yılında yüzde 4,7 iken 1980 yılında yüzde 26,1 olduğunu belirtmektedir."
1980-2000 Arası Dönem
Bu döneme toplu konut alanında yaşanan gelişmelerin damga vurduğunu belirten Gökce, 1984 yılında Toplu Konut Kanunu çıkartılarak Toplu Konut Fonunun işletilmesi ve Toplu Konut İdaresinin (TOKİ) geliştirilmesi sağlanmıştır. Tekeli (2009) 1985 yılında toplu konut fonunun toplam konut yatırımlarının yüzde 3’ünü finanse eder düzeye yükseldiğini belirtmiştir." ifadelerine yer verdi.
Toplu konut üretiminde başat üç aktörün bulunduğunu söyleyen İPA Başkanı, "Orta gelir grubunu hedefleyen TOKİ ve kooperatifler ile yüksek gelir grubuna lüks konut üretimini hedefleyen özel girişimci veya geliştiriciler." dedi.
1984 tarihli 3030 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve 1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayısı İmar Kanunu ile bu dönem açısından önemli bir sürecin başlatıldığını bildiren Gökce "Bu iki yasal düzenleme, konut üretim süreçlerini tanımlama, kontrol altına alma ve planlı gelişme sağlama hedefleri yolunda ilk kez belediyeler ve özelikle yeni kurulan Büyükşehir Belediyelerine arsa üretimi, toplu konut ve sosyal konut yapımı gibi konularda görev ve yetkiler vermiştir. Bu kapsamda yapılan önemli uygulamalar özelikle 3 Büyükşehirde (İstanbul, Ankara, İzmir) gerçekleşmiştir" diye ifade etti.
'99 depremi vurgusu
Gökce ardından şu ifadelere yer verdi: "1999 depreminin de boyutları ve felaketin etkisi düşünüldüğünde aradan geçen 23 yılda Türkiye’nin konut sorununda hem nicel hem nitel açıdan ileriye gitmesi, bu sorunların önemli bir kısmının da geride bırakılması gerekirken gerçekleşen ne yazık ki buna uygun olmamış, konut sorunu derinleşerek varlığını sürdürmüştür."
2000 yılı sonrası
Yazar "2000 Yılı Sonrası Konut Politikaları ve Konut Sorunu" başlığında ilk olarak Devlet Planlama Teşkilat tarafından hazırlanan "8. Kalkınma Planı Konut Özel İhtisas Komisyonu Raporu"na yer verdi. Raporda yer alan, kentleşmeye ilişkin, deprem başta olmak üzere doğal afetlere hazırlıklı, çarpık kentleşmenin önüne geçecek, çevreyi gözetecek bir yapılaşma vurgusu için Gökce şunu kaydetti: " Yani rapor yalnız nicel olarak konut üretimi konusunu ele almamakta, konut hakkını bir insan hakkı olarak kabul ederek yapı stokunun nitelik ve güvenliğinin arttırılması yönünde de hedefler ortaya koymaktadır."
2000 yılı ile 2023 yılına ait nüfus verilerine atıf yapan Gökce, artan nüfusun konut ihtiyacını arttırdığını, aynı zamanda hanehalkının çeşitlenmesinin de konut artışına etki edebileceği notuyla bildirdi.
Gökce, yine bu dönemde kentli nüfusta artış yaşanırken, belde ve köylerde yaşayanların oranının yüzde 35,1 seviyesinden yüzde 7 seviyesine gerilediğine dikkati çekti.
"Kent nüfusu ile kır nüfusu arasındaki değişimde 2012 yılında kabul edilen, Bütünşehir Yasası olarak da bilinen 6360 sayılı yasanın da etkisi büyüktür." diyen Gökce, yasa ile ortaya çıkan tabloyu şöyle özetledi:
"En yakın kent merkezine 50-60 km. uzaklıkta bulunan belde belediyeleri ve köylerin, tüzel kişiliği olmayan birer mahalleye dönüştürülmeleri, gerçekte köy halkı olan ve yapılan düzenleme ile bir çırpıda mahalle sakinlerine dönüştürülen insanlara, onların sorun ve ihtiyaçlarına hem coğrafi hem de sosyal anlamda çok uzak bulunan merkezlerden yerel hizmet ulaştırılması gibi önemli bir sorunu beraberinde getirirken, kent nüfusunda yasal düzenleme kaynaklı suni bir artış yaşanmasına da neden olmuştur."
Konut sahipliğinde 16,9 puanlık düşüş
TÜİK'e ait konut sahipliğine ilişkin verileri paylaşan Gökce, 2002 yılında Türkiye’de konut sahipliği oranının yüzde 73,1 seviyesindeyken, 2023 yılı sonu itibariyle bu oranın yüzde 56,2 seviyesine gerilediğine dikkat çekti ve ekledi:
"22 yıllık dönemde konut sahipliği oranında 16,9 puanlık bir azalmanın yaşanması konut sorununun derinleştiğini göstermektedir. Türkiye’nin bu noktaya nasıl geldiği, konut politikaları alanında dünya ölçeğinde önemli bir tecrübe ve birikime sahip olunmasına rağmen 2024 yılında konut sorununun neden bu kadar ağırlaştığı sorularının cevaplanabilmesi için bu sorunları yaratan sosyo-ekonomik dinamiklerin konut politikaları çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir."
Söz konusu verilerin konut sorununun derinleştiğini gösteriğini ifade eden Gökce, "Türkiye’nin bu noktaya nasıl geldiği, konut politikaları alanında dünya ölçeğinde önemli bir tecrübe ve birikime
sahip olunmasına rağmen 2024 yılında konut sorununun neden bu kadar ağırlaştığı sorularının cevaplanabilmesi için bu sorunları yaratan sosyo-ekonomik dinamiklerin konut politikaları çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir." ifadelerine yer verdi.
Nüfusun yapısına ilişkin Gökce, şu verileri paylaştı:
"2001 yılında 4,5 düzeyinde olan hanehalkı büyüklüğü 2009 yılında 4,0’ a, 2023 yılı sonunda ise 3,1 düzeyine düşmüştür. Yine TÜİK verilerine göre tek kişilik hanehalkı sayısı 5 milyon 192 bini aşarken, 5 milyon 311 bin hanenin ise 2 kişiden oluşan tek çekirdek aile yapısında oluşmaktadır.
Aynı dönemde hanehalkı sayısı ve büyüklüğü de önemli oranda değişmiştir. Devlet İstatistik Enstitüsü (2003) verilerine göre 2000 yılında Türkiye’de 15 milyon 70 bin 93 hane bulunurken, Türkiye İstatistik Kurumunun 2023 yılında yayınladığı verilere göre 2023 yılında hane sayısı 26 milyon 309 bin 332’ye ulaşmıştır.
2001 yılında 4,5 düzeyinde olan hanehalkı büyüklüğü 2009 yılında 4,0’ a, 2023 yılı sonunda ise 3,1 düzeyine düşmüştür. Yine TÜİK verilerine göre tek kişilik hanehalkı sayısı 5 milyon 192 bini aşarken, 5 milyon 311 bin hane ise 2 kişiden oluşan tek çekirdek aile yapısından oluşmaktadır."
Gökce nüfusun ve toplumun yapısındaki değişime dair şunları ekledi:
"Ülke genelinde demografik yapının ataerkil aile yapısından tek-çift kişilik çekirdek ailelere doğru evrilmesi, boşanma ve tek yaşama taleplerinin artması konut ihtiyacında ve arzın tipolojisinde değişimlere yol açıyor görünmektedir. Böylece hanehalkı büyüklüğü de düşmüş, daha fazla konut yapımı gereksinimi de tetiklenmiştir. Hanehalkı büyüklüğünün düşüşü ile tek ve iki kişilik hanelerin artışının, konut talebinde nüfus artış oranından daha fazla talep artışına neden olacağı açıktır. Konut sahiplik oranındaki düşüş ise ya konut arzının bu talebi karşılayamadığı, ya da vatandaşların ekonomik nedenlerle konuta erişemediği anlamına gelecektir."
Konut sorununda bir diğer noktanın ise ülkeye gelen yabancı sayısındaki artık olduğuna dikkat çeken İPA Başkanı, ülkede 4,5 milyon yabancının olduğunu belirterek devam etti:
"Türkiye’deki ortalama hanehalkı büyüklüğü veri kabul edildiği takdirde 4,5 milyon yabancı şahsın konut talebi de 1 milyon 451 bin 612 olacaktır. 2017 yılında yabancılara taşınmaz varlık satışıyla Türk vatandaşlığı verilmesi uygulaması başlamış, uygulama döneminde yabancı şahıslar 309 bin 263 konut edinmiştir. Bu rakamlara düzensiz göç ile ülkemize gelen sayısı belirsiz yabancı şahıs da eklendiğinde 2000 sonrası dönemde yabancıların konut talebi yönünde önemli bir baskı yarattığı kabul edilmelidir."
2000 yılı sonrası ortaya çıkan tabloya ilişkin Gökce, "2000 sonrasında nüfus ve hanehalkı büyüklüğündeki değişimler, nüfusun kır ve belde merkezlerinden il, ilçe merkezlerine taşınması, yabancı yerleşik nüfustaki artış konut ihtiyacını arttırmıştır. İlgili dönemde 14 milyon 770 bin 726 bağımsız birimi için yapı ruhsatı verilmiş, 11 milyon 591 bin 218 bağımsız birimi için yapı kullanma izin belgesi tahsis edilmiştir. Her yıl ortalama 526 bin bağımsız birim için yapı kullanma izin belgesi düzenlenmiş olup, 2002 yılında 161 bin 491 bağımsız birim için düzenlenen yapı kullanım belgesi sayısının 2009’da 469 bin 981’e çıktığı görülmektedir. 2010 yılında yaşanan düşüşten sonra, bağımsız birimler için düzenlenen yapı kullanma izin belgesi 2018’de 894 bin 20 ile zirveye ulaşmış, 2018 yılından itibaren her yıl düşerek 2023 sonu itibariyle 533 bin 375 seviyesine gerilemiştir. Yapı kullanım ruhsatı verilen her yapının o yıl içerisinde yapıldığını veya ruhsatın bağımsız birimin yapıldığı tarihte alındığını söylemek mümkün değilse de toplam daire stokuna eklenen bir üretim
olduğu söylenmelidir." diye ifade etti.
"Konut sahipliği oranı yüzde 73 seviyesinden yüzde 56,2’ye düşmüştür"
2023 yılı Eylül sonu itibariyle kayıtlı toplam konut sayısının 41,3 milyon olduğu bilgisini paylaşan yazar, 2002 tarihli bir habere atıf yaparak, o zaman ülkedeki toplam konut sayısının 16 milyon 235 bin 830 olduğunu belirterek şöyle devam etti: "Yani 2001 yılında hane başına düşen konut sayısı 1,07 iken, 2023 yılında hane başına düşen konut sayısı 1,5’a olmuştur ancak konut sahipliği oranı aynı dönemde yüzde 73 seviyesinden yüzde 56,2’ye düşmüştür."
Her gelir grubundan konut sahipliği oranının düştüğünü söyleyen Gökce, 12006 yılında medyan gelirin yüzde 60’ının altında gelire sahip olanların yüzde 59,3’ü ev sahibiyken, 2023 yılında bu oran yüzde 52,9’a düşmüştür." dedi.
Planlamadaki değişim
Son 22 yılda planlamadaki değişikliklere dair örnekleri sıralayan Gökce, makalesinde şunları kaydetti:
"2002 sonrası dönemde konut politikalarında planlamanın ağırlığının ve etkisisin kademeli olarak azaldığını, konut politikalarının planlama mantığı içerisinde, uzman görüşleri ve bilimsel bir bakış açısıyla ele alınmadığını, nüfus, kentleşme, hanehalkındaki değişimler gibi dinamikler doğrultusunda konut politikasının bilimsel bir şekilde ve gerçek ihtiyaçlar doğrultusunda planlanmadığını düşündürmektedir. Konut üretiminde 11. Kalkınma Planında belirtilen ihtiyaç sahibi grupların gereksinimine yönelik sosyal amaçlı konutlar üretilmesi amacından uzaklaşıldığı ifade edilebilir"
Konut politikalarının ana faktörü olarak TOKİ
TOKİ'nin 2000 sonrası yetki, görev ve kurumsal kapasite bakımından büyük bir değişim geçirdiğinin altını çizen Gökce TOKİ için şu ifadeyi kullandı: "Kendisinden önceki pek çok kuruluşun yetkilerini de bünyesinde toplayarak onların yerini almıştır."
TOKİ'nin 2018 - 2023 döneminde yılda ortalama 84 bin 693 konut üreterek, senelik bazda yüzde
53’lük bir artış yaşandığını belirten Gökce, 2019-2022 döneminde 153.198 konutun inşaatını tamamladığını ve bunların yüzde 88,75'inin sosyal konut olduğunu aktardı.
"Bu konutların yüzde 88,7’sinin sosyal konut niteliğinde olduğu kabul edilse dahi yıllık üretilen sosyal konut niteliğinde konut sayısı ancak 51 bin 304 olacaktır. Nicel üretim açısından dahi TOKİ’nin konut üretiminde yetersiz ve ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğu ifade edilebilir." diye ekledi.
"Anılan dönemde makroekonomik politikaların da konut arz ve talebiyle sıkı bir ilişkisi vardır" diyen Gökce, yüksek enflasyon koşullarında alım gücündeki düşüşün altını çizerken, artan inşaat maliyetlerine de dikkati çekti.
Orta ve alt gruplara dönük konut inşasında eksiklik
2000 yılında DPT tarafından yayınlanan 8. Kalkınma Planı Konut Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda 6 madde altında detaylı bir şekilde yer alan konut politikalarının dikkate alınması gerektiğini vurgulayan Gökce konut sorununa dair şunları kaydetti:
"2000 - 2023 yılları arasında atılan adımların bu türden bir konut politikasının uygulanması hedefinden uzaklaştığı görülmektedir. Bu durumun 6 Şubat Depremleri sonucunda yaşanan felaketin etmenlerinden biri olduğu söylenebilir. Öte yandan böylesi büyük bir felaket ile imar aflarının acı sonuçları da görülmüştür. Ayrıca son 5 yılda özelikle kent merkezlerinde yıkıcılığı artan bir konut krizi ile karşı karşıya kalındığı da birçok kişi ve kuruluş tarafından ifade edilmektedir.
Son 20 yıllık süreçte kentlerimiz büyür, makroformları genişler ve konut sayısı artarken konut krizinin baş göstermesi, hatta barınma krizi adıyla ihtiyaç sahiplerinin kiralık ev dahi bulamayacağı bir boyuta evrilmesi üzerinde durulması gereken temel konuların başında gelmektedir.
Bu çalışmada ortaya konan veriler göstermektedir ki; piyasa mekanizması karlı olan üretime yönelmekte ve çok sayıda üst gelir grubu erişimine uygun lüks konut yapılarının ve sitelerin üretilmesinde rol almaktadır. Ancak sosyal konut, ucuz konut üretimi, piyasa aktörleri için fizibil olmadığından piyasa eliyle alt – orta gelir grubunun gereksinim duyduğu konutların arz
edilmesinde önemli bir eksiklik olduğu görülmektedir. Bunlara ek olarak küçülen hane halkı büyüklüğü ve artan ekonomik özgürlüklerle uyumlu ihtiyaca yönelik ve gereksinim duyan gelir gruplarının erişebileceği konut arzında da bir sorun görülmektedir. Tüm bu verilere rağmen kamunun bu görevi yapacağı kurum ve aracının etkin bir şekilde bu görevi icra etmekte
geç kaldığı ifade edilebilir. Yurttaşın hissettiği barınma krizi biraz da kamunun bu regüle eden anlayışı terk etmesi ya da uzaklaşması ile ilgili gözükmektedir."
Makalenin tamamına buradan ulaşılabilir.