'Tarım SİT alanları korunmalı'
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kaplan, Antalya’da Tarım SİT Alanı belirlenen 8 ovanın mutlaka korunması gerektiğini ve tapuya da SİT alanı’ şerhi düşülmesi gerektiğini bildirdi.
EKONOMİ / ANTALYA
Antalya Ticaret Borsası ve Antalya Tarım Konseyi işbirliği ile Gazeteci Vahide Yanık moderatörlüğünde ‘’Antalya’da Tarım Topraklarının Sürdürülebilir Kullanımı” konulu panel düzenlendi.
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kaplan, Türkiye’nin güneş, toprak ve su konusunda zengin bir ülke olduğunu, bu avantajların korunarak geleceğe aktarılması gerektiğini söyledi.
Kaplan, “Burası Anadolu coğrafyası, Mezopotamya yani tarım medeniyetinin ilk başladığı coğrafya. Burası çok kıymetli bir yer, çok verimli bir yer. Çok kıymetli, verimli olması bizim sorumluluklarımızı artıyor” dedi.
Tarım SİT alanları korunmalı
Panelde 2018 yılında Antalya’da 8 ovanın tarımsal sit alanı olarak belirlendiği ve Antalya Valiliği’nin talimatıyla tapu kaydında şerh düşülmesi gerektiğini ancak şerh düşülmediği ve yapılaşmaya açık olduğu anımsatılması üzerine Prof. Dr. Kaplan şunları kaydetti:
‘’Tarımsal sit alanı ilan edilmesi, dokunulmaması gerektiğini ortaya koyan hukuki bir çerçevedir. Bunu olumlu bulurum ama denetimi ve gereğinin yapılması kaçınılmaz. Bir şeyi korumanın en önemli yolu onu üretken kılmaktır. Tarım arazisi varsa orada bulunan çiftçi, üretici kazanç elde edebilir olmalı. Üzerinde mutlu olmalı ki toprağını bırakmasın. Antalya’da tarım alanı az. Sera toprakları yüzde 20 oranında kireç içeriyor. Toprağın verimli kullanılabilmesi için analiz yapılıp, üretimin buna göre planlanması gerekiyor.’’
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü (BATEM) Uzmanı Doç. Dr. Filiz Öktüren Asri de, Türkiye’de tarımsal alan varlığının 26.8 milyon hektardan 23,8 milyon hektara düştüğünü söyledi. Asri şöyle devam etti:
‘’1 santimetre kalınlığında toprak oluşabilmesi için yaklaşık 200-500 yıl geçmesi gerekmektedir. Yani yaklaşık 100 santimetre toprak derinliğinin oluşabilmesi için 50 bin yılın geçmesi gerekmektedir. Sadece erozyonla yılda 154 milyon ton toprağı kaybediyoruz. Gıda güvenliğinin sağlanması için toprağımızı kaybedemeyiz. Erozyon, çarpık kentleşme, sanayileşme gibi nedenlerle Türkiye tarımsal alan varlığımız 26.83 milyon hektardan 23.81 milyon hektara gerilemiştir. Yani Türkiye’de toprak kayıpları, 48 kat daha hızlı gerçekleşmektedir’’
Plastik ve mikro plastiklerin suyun yanında toprağı da kirlettiğini anımsatan Asri, ‘’Küçük parçacıklarla toprakta uzun süre kalan mikro plastikler, kimyasal yapılarının değişmesiyle yapışkanlık kazanarak ilaç ve gübre kalıntılarının üstlerinde birikir ve toprak canlılarına zarar verir. Toprakta boyutları küçülen mikro plastikler su ortamına taşınmakta, bitki kökleriyle alınıp taşınarak ürünlerin tanesine, meyvesine geçerek gıda zinciri yoluyla insan vücuduna ulaşabilmektir."
Gübre Üreticileri İthalatçıları ve İhracatçıları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Yaşar Aydın ise toplumda gübreye karşı olumsuz önyargı olduğunu vurguladı. Toprağında insan vücudu gibi besine ihtiyaç duyduğunu anlatan Aydın, şöyle devam etti:
“Toprağın eksik minerallerini, demirini, fosfatını, bakterisini, mantarını, ihtiyacı olan tüm elementleri gübre ile takviye ediyoruz. Gübre toprağın kirleticisi değil, besleyicisidir. Sürdürülebilirlik konusunda toprağa korumamız gerekiyorsa biz toprağın eksikliklerini gidermeliyiz. Yoksa canlı varlık olan toprak ölür. Türkiye gübrede hem özel sektörü, hem üniversiteleri, hem araştırma sektörüyle dünya ile kafa kafaya, hatta onlardan bir adım daha ileride olan yerde.’’