Mobilya sektöründe yeni yapılanma arayışı hızlanıyor
İlk yıllarda ustalar küçük atölyelerde terzi usulü çalışılıyordu. İhtiyacı olanın mekânına gidiliyor; ölçüler alınıyor ve üretilen mobilya yerine monte ediliyordu. Bir sonraki aşamayı, geleneksel araç-gereçler yanında makinelerin devreye girmesi oluşturdu. Makineler standart üretimle birlikte “mağazaların doğuşuna ve çoğalmasına” yol açtı. Aradan bir süre geçti, piyasadaki gelişmeler yeni bir oluşum yarattı: Mobilya üreticilerinin mağaza açma süreci. Üreticilerin kendi mağazalarını yaygınlaştırması farklı bir üretim-satış ağı oluşturdu.
Rüştü Bozkurt
Bir hikâyemiz varsa, enerjimizi o hikâyeye odaklar gelişme yaratmanın yollarını açarız. Hikâyelerimizi kurgularla süsleyerek çekiciliğini artırabiliriz, ama asıl önemlisi yaşanan deneyimlerin derinliğini katarak hikâyemizi hayatın öz gerçeğine yaklaştır, güçlendirir işimizi “anlamlı” hale getiririz.
Mobilya, insan yaşamanı çeşitlendiren ve renklendiren araçtır. Mobilyaların ergonomiye uyumu kadar, albenisi de yaşamımıza değer katar; sektördeki gelişme orta sınıfın yükselmesi ve refahın artmasının da göstergesidir.
Ülkemizde “mobilya üretiminden” söz edeceksek, Eskişehir’deki ustaların, mobilya üretimine gönül vermiş iş insanlarının kattığı değeri görmezden gelemeyiz. Vardar Nehri kıyılarında yetişen ustaların, Porsuk çayı kıyılarında yarattığı gelişmeyi kavramadan, mobilya sektörü hafızası oluşturamayız.
Eskişehir’de 1960’lı yıllarda yaşamış, geçim örgütlenmesinin değişik yönleriyle ilgilenmişseniz zihninizde iz bırakan kuruluşlardan biri de Korkmaz Mobilya’dır.
Balkan topraklarında Makedonya’nın lider üretme gibi bir özelliği vardır. Avrupa kıtasının merkezinden, Asya’da Himalaya Dağları’nın derin vadilerine kadar hükmeden Büyük İskender’i düşünün… İsterseniz, Eskişehir gibi kentlere gidin, tarım teknolojilerinin gelişmesinden, kiremit ve tuğla tesislerine, değirmen tesislerine, mobilya üretimine kadar değişik üretim alanlarında Kırım ve Balkan göçmenlerinin yarattığı etkiyi görürsünüz.
Bekir Korkmaz 1949’da Üsküp’te devlete ait bir mobilya üretim tesisinde işe girmiş… Yaklaşık 6 yılda “ustalık belgesi” almış. Yaşam öyle gerektirmiş, Üsküp’ten Bursa’ya göç etmiş Bursa’da mobilya mesleği ile ilgili iş bulamamış, Yolu İnegöl’e düşmüş. İnegöl’deki akrabaları, “Burası küçük bir yer… Eskişehir’e git, orada mobilyacı olarak iş bulabilirsin” tavsiyesinde bulunmuş. Bir süre, günlük işlerde çalışıp Eskişehir’e gidecek kadar para biriktirince soluğu Eskişehir’de almış.
Korkmaz mobilyanın ilginç öyküsü başka bir yazı dizisinin konusu… Hakan Korkmaz’ın arşivindeki fotoğraflar bile başlı başına bir üretim hikayesinin belgeleri …O hafızayı başka bir zamanda, hak ettiği içerikte ve kapsamda anlatmalıyız. Bekir Korkmaz 1934 doğumlu. Sokol Halil Korkmaz 1944 doğumlu. Bekir Korkmaz’ın oğlu Arif Kokmaz 1954 doğumlu. Şimdi daha genç ikinci ve üçüncü kuşak iş başında... Bu birikim mutlaka yazılmalı ve arşivin zamana karşı koyan hafızasına emanet edilmeli.
Eskişehir’de mobilya sektörü geçmiş başarılarını tekrarlamak istiyor
Eskişehir’de mobilya üretimini uzaktan da olsa gözleme fırsatımız oldu. İlk yıllarda ustalar küçük atölyelerde terzi usulü çalışılıyordu. İhtiyacı olanın mekânına gidiliyor; ölçüler alınıyor ve üretilen mobilya yerine monte ediliyordu. Bir sonraki aşamayı, geleneksel araç-gereçler yanında makinelerin devreye girmesi oluşturdu. Makineler standart üretimle birlikte “mağazaların doğuşuna ve çoğalmasına” yol açtı. Aradan bir süre geçti, piyasadaki gelişmeler yeni bir oluşum yarattı: Mobilya üreticilerinin mağaza açma süreci. Üreticilerin kendi mağazalarını yaygınlaştırması farklı bir üretim-satış ağı oluşturdu.
Mobilya üretiminde 1980’lı yıllardan sonra “dışa açılma sürecine” tanıklık ettik. Önce, yarı-legal, yarı-formel piyasaların geçerli olduğu gelişmiş ülkelere ihracatlar başladı… Dışa ve dünyaya açılma süreci hızlanınca, ağır aksak da olsa gelişmiş pazarlara da mobilya ihraç edenler oldu. Bugün geldiğimiz aşamada ise Ar-Ge, tasarım, inovasyon gerektiren, “marka ve imaj- odaklı” yerelden küresele taşınmış bir üretim ve satış örgütlenmesi gündemin ilk sıralarında yerini alıyor.
Hakan Korkmaz, ikinci kuşak yöneticilerinden. Eskişehir’de mobilya üretimindeki aşamalarla ilgili saptamaları genel olarak onaylıyor. Bir noktanın altını çiziyor: “Eskişehir ilk aşamada Türkiye’nin mobilya üretim merkeziydi. Ankara Siteler 1970’lı yıllarda başkentin hızlı gelişmesinin etkisiyle öne çıktı. O dönemde Ankara yüksek gelirli olanların ‘lüks mobilyalarını’ ihtiyacını karşılıyordu. Eskişehir orta gelirli grupların taleplerine yönelmişti “ standart mobilya” üretiyordu. İnegöl’de ise ‘sandalye’ üretimine geçiş yapıyordu. Kayseri 1960-70’lı yıllarda kanepe üretimiyle öne çıktı.”
Ülkemizin mobilya üretim ve satışlarında gelişmeler yaşanırken Eskişehir’ de mobilya üretiminin reflekslerinin ne olduğunu bu konudaki gözlemlerini açmasını istiyorum Korkmaz’dan. Diyor ki, “ 1970-80’lı yıllar orta sınıfın yükselmeye başladığı, kentleşmenin hızlandığı, yapı stokunun hızla arttığı yılarda ve mobilyaya yoğun talep vardı. Korkmaz mobilya olarak biz ustalarımıza dükkanlar açtırarak imalat yapmalarını sağlıyorduk. 1990’larda ortalama 85 atölyenin mallarını alıp piyasaya sunan bir örgütlenmemiz vardı. Mobilyacılıkta araç-gereç ve makine teknolojilerinin devreye girmesi endüstriyel gelişmeyi hızlandırınca, mobilya imalatında eski dükkanlar yetersiz hale geldi. Büyük imalathanelerin oluşma sürecinde mobilya üreticileri gecikti. Sermaye yaratamadılar ve kan kaybı başladı.”
Depremin etkisi
Geçmişte yaşananların derslerini iyi alırsak, daha sağlıklı gelecekler inşa edebiliriz. Eskişehir’ in mobilya üretiminde “merkez olma” özelliğini yitirmesine yol açan etkenleri biraz daha netleştirmek istiyoruz. Hakan Korkmaz’ın gözlemlerini ve deneyimlerini paylaşmak için, “ Sadece makineleşme sürecindeki gecikme mi etkili oldu? Başka nedenler yok muydu?” sorularını yöneltiyoruz.
Hafızasını yokluyor Korkmaz, sonra yaşayarak öğrenen zihnin netliğiyle ulaştığı sonuçları sıralıyor: “Ülkemiz1990, 1994 ve 1998 krizlerini yaşadı. Ardından 1999’da büyük depremin olağanüstü etkileriyle yüzleştik. Biz servetimizin yarasını büyük depremde yitirdik. Büyük pazarımız deprem bölgesindeydi. Ardında 2001 krizi daha büyük bir etki yarattı. Bu aşamada Eskişehir’e gerileme süreci hızlandı. İnegöl sıçrama yaptı. Hammadde kaynaklarına yakındı. Ustalar yetişmişti… Boşlukları iyi gördüler ve değerlendirdiler. Eskişehir’de ise eski günlere dönmek mümkün olmadı”
Bugün Eskişehir’de belli ölçeklerde 30 kadar firma var. Daha küçük ölçekli olanlar fazla. Ölçekler ülkenin diğer yörelerine ve küresel pazara göre küçük kalıyor.
Hata kültürü yaratmalıyız
Hakan Korkmaz’a diyoruz ki, “ Hata yapmak gelişmenin gerek şartıdır. Ama aklımız, aynı hataları tekrarlamamak için vardır. Mobilya sektöründe işyerlerinin değişmelere uyum sağlayarak sürdürülebilir olmaları için ne yapmalı ve nasıl yapmalı?”
Önce yarım düzine saptamasını sıralıyor Korkmaz;
1- Geçmişte birbirimize bakıp, kendimizi dar yankı odalarına hapsederek gelişmeleri yeterince göremedik, değerlendiremedik.
2- Dünya ve ülkemizde rekabet ve rakip sorununu tam ve doğru değerlendiremedik. Birbirimizi “rakip” olarak değerlendirdik; “ortak” olduğumuzu kavrayamadık.
3- Bugün en az 15-20 firma yetkilisi bir araya gelerek ve işyerlerimizi gezerek birikimlerimizi paylaşıyoruz.
4- Hata kültürümüz gelişiyor; gereksiz ve ilkesiz gizlilikle birbirimizi görmezden gelme yerine “stratejik ortak olma” arayışımız güç kazanıyor.
5- Ülkemizde ve ülke dışında fuarlarda yan yana bir küme anlayışı içinde standlarda birlikte gelişmenin ve etkili olmanın yollarını arıyoruz.
6- Geliştirdiğimiz projelerde ve yaptığımız yatırımlarda birbirimizin birikimlerinden yararlanıyor; bilgilerimizi paylaşıyor ve tekili sonuç almaya yönelik çabalarımızı yoğunlaştırıyoruz.
Hakan Korkmaz, gelişmelerle ilgili gözlemlerini şöyle özetliyor: “Aramızdaki işbirliği kısa dönemde faiz, döviz kuru ve enflasyonla mücadelede, işgücü sorunlarımızda ve finansmana erişebilme alanında birikimlerimizi paylaşmanın yararlarını somut bizimde görmemizi sağlıyor. Meslek lisesine sağladığımız burslarla yetişkin işgücü arzında ciddi ilerlemeler yaratıldı. Orta dönemde, OSB’lerde uygun yerleşim yeri konularına eğiliyoruz. Mobilya teşhir alanları yok, bu ihtiyacın karşılanması olanaklarını arıyoruz. Şu anda genel iklim yatırım ihtiyacını caydırıyor; orta dönemde bu iştahı kazanmanın yol ve yöntemleri üzerinde duruyoruz. Pandemi dönemindeki yükselişi yakalamak hedefimiz. Piyasada ölçüsüz, kuralsız, amaçsız, politikasız ve bir stratejiden yoksul tasfiye süreci beklentisi var; bu beklentiyi kırmak gerekiyor. Uzun dönemli baktığımızda da, iş yapış tarzımızı değiştirmek gerektiğinin farkındayız. Satış sistemleri ve satış örgütlenmesi yeniden yapılanıyor; yakından izlememiz ve alternatifler oluşturmamız gerekiyor. Mağaza açma ve kapanma sürecinin yarattığı “güvensizlik” aşılması gereken bir sorun. Krizin ödeme sorunları ve uzayan vadelerin olumsuz etkilerini azaltıcı çözümler gerekiyor. Çok büyük mağaza yapılarının dayatmacı etkilerini, internette mobilya satışlarının olası sonuçlarını, sektörde lojistik alanında sistemin kırılganlığını, montaj hassasiyetlerini de sürekli değerlendirmek sektörümüzün özelliği. Kurumsal ve sistematik işleyiş yaratmalıyız ki uzun dönemli geleceğimizi güven altına alabilelim.”
Rekabet edebilir ölçek yaratacaksak kayıt dışı uygulamaları bitirmeliyiz
Eskişehir’in mobilya üretiminde köklü kuruluşlarından biri olan Korkmaz Mobilya yetkilisine herkese sorduğumuz soruyu yöneltiyoruz: Siz tam yetkili olsaydınız, imkanlarınız da yeterli saydı mobilya sektöründe hangi önlemleri alırdınız?
- Ülkemizin üretim süreçleri ve ticaretin güçlendirilmesi konusunda faz değiştirmesi gerektiğini hepimiz biliyor; hemen hemen bütün iş insanları, akademisyenler ve diğer ilgililer küresel rekabette var olacak ve varlığını sürdürecek ölçek yaratmanın olmaz olmazımız olduğunu vurguluyoruz. Ülkemizde tahmin ettiğimiz, kimi zaman değişik metotlarla sayılara yansıttığımız, sahada hissettiğimiz “kayıt dışı uygulamanın yaygınlığı ve derinliği” haksız rekabetin kaynaklarından biridir. Yarattığı kaynakları yatırımlarına yönelten kurumsallaşan, küresel rekabette yer edinen işyerlerinin karşısına kayıt dışı uygulamaların haksız rekabet yaratan, maliyet dengelerini bozan, günlük ihtiyaca göre maliyetten bağımsız fiyatlandırma uygulayan piyasada güvensizliği yayan uygulamaları öncelikle önleyecek düzenlemeler yapar; ödünsüz denetim ve gözetimle “piyasa güvenirliliğini” en üst düzeye çıkarmayı birinci öncelik olarak uygulardım.
- Mobilya üretiminde değişik katmanlarını “uzmanlık alanı” haline getirir; uzman birimler arasında “stratejik işbirliklerini” özendiren ve hızlandıran teşvik politikalarını yürürlüğe koyardım. Genel bir tahminle mobilya üretimi yapan işyerlerinin yüzde 70’ininden fazlası 1 ile 5 işçi çalıştıran mikro işyerleri. Bu nedenle ülkemizde mobilya işiyle uğraşan 42 bin işyerinin bulunduğu tahmin ediliyor. Bu yapıyla küresel değer yaratmada hak ettiğimiz konumlanmayı yapamayız. Rekabet edebilir ölçek yaratmanın bütün gereklerini yerine getirirdim.
- İhracatın özellikle gelişmiş pazarlara yapılması için bir ulusal strateji belirler, gelişmekte olan pazarları korumakla birlikte, gelişmiş pazarların “öğretici etkisini” en üst düzeye çıkarmak için ihracat kriterleri belirler; kurallara uyumu ödünsüz gözetler ve denetler; stratejinin gereklerini yerine getirmeyen işyerlerinin tasfiyesini sağlardım.
- Mobilya gibi tasarım, marka ve imaj odaklı üretim alanında “fikri ve sınai mülkiyetin korunması” konusunda hiçbir boşluk bırakmaz; bütün bileşen ve bağlamları dikkate alan, bütünselliğini koruduğumuz önlemleri uygular ve denetlerdim.
- Mobilya sektöründe “ustalık katkısı” diye tanımlayacağımız; deneyimli çalışanların katkılarını sürdürmesinin bütün gereklerini yerine getirir; geliştirici düzenlemeleri yürürlüğe koyar, sonuçları da sürekli sorgulayarak sürdürülebilir bir gelişme yaratırdım.
- Mobilya müşterisinin bir bakışta “ Türkiye’ye özgü” algısına ulaşacağı tasarımların yaratılması ve geliştirilmenin fikri takibini de özenle yapardım.
- Günümüz şartlarına göre iş süreçlerinin verimliliğini ve üretkenliğini artıran makine-donanımdaki gelişmeleri yakından izler; kalite kadar fiyat-maliyet dengelerinde rekabetçiliği ilerleten önlemleri de kesintisiz olarak geliştirir; uygular; sorgular ve ona göre ilerleme sağlardım. Standart üretimlerde oluşturulan hatların hızlandırılması kadar; esneklikleri de artırır; bireysel tercihleri karşılayabilecek esneklikleri de gözetirdim.
- “Küçük olsun, benim olsun” algısının, küresel pazarın bu kadar iç içe geçtiği bir çağda anlamlı, değerli ve yararlı bir anlayış olmadığını düşünüyorum. Rekabet edebilir büyüklükte ve benim değil, hepimizin yararını artıran tutumları öne çıkarmaya gereken özeni gösterir; üzerinde kesintisiz gözetim yapardım.