Sahur zamanı
Çocukluk yıllarımda uykudan fedakârlık etmemek için sahura kalkılmadığını hiç hatırlamıyorum...
Faruk ŞÜYÜN
Çocukluk yıllarımda uykudan fedakârlık etmemek için sahura kalkılmadığını hiç hatırlamıyorum. Dükkânların sabah namazından sonra açıldığını, sahurdan sonra uyunmadığını da duymuştum… Günümüzde bilimsel olarak söylenen “tok karnına yatmayın” sözü, yüzyılların birikimi olarak uygulanıyormuş… Hele Osmanlı’da sahurda donmuş paça, söğüş et, ızgara köfte gibi lezzetlerin yenildiği düşünülecek olursa… Bizim evde sahurda yenen yemekler, iftardakilerine göre daha hafifti. Mevsimine göre hoşaf veya komposto mutlaka bilinir; kışsa sobanın üstünde pişirilmiş börek veya pilavdan da vazgeçmezdik. Osmanlı döneminde teravih namazından sonra ya Direklerarası’na veya Feshane’ye eğlenceye gidilir ya da camiler dolaşılırmış… Ortaoyunu, meddah Karagöz- Hacivat gösterileri, konserler de panayır yerine dönüşen sokaklarda sık rastlanılan eğlence biçimleriymiş… Dün, Ramazan’ın 15. günüydü. O gün, evimize yakın olan Hırka-i Şerif Camii’ne gidilir, orada bulunan Hz. Muhammed’in hırkası ziyaret edilirdi… Sahur sona erdiğinde; yani, gün ağarmaya başladığında nasıl iftarın başladığı top sesiyle duyuruluyorsa, sahurun bittiği de top atışıyla duyurulurdu. Radyo ve televizyonlardan “İstanbul için imsak vakti” denilir, böylelikle sahurun sona erdiği anlaşılırdı; sonra da sabah ezanları başlardı.