İnovasyon çakıl taşlı yolda tenis oynamaktır
Her şey bir problemle başlıyor, o problemi çözen fikir ile prototipin temelleri atılıyor. Yeter ki siz tenis raketinizi alın ve çakıl taşlı yolda tenis oynamaya başlayın...
Seth Godin’i ilk kitaplarından İzinli Pazarlama’dan beri takip ederim. İlk Datassist’e başladığım günlerde, patronum Ayşe Uça çalışanlarına bu kitabı hediye ediyordu, değişen pazarlamayı anlamamız ve işlerimize en etkili şekilde uygulamamız için. Daha sonra, Mor İnek, Takım Oyunu, Kilit Adam hep pazarlama ve iş yapma açısından ufkumu genişletti. Birkaç senedir bloguna kaydolduğumdan, günlük birkaç paragraflık blog yazıları emailime geliyor ve gün içinde az ve öz mesajlarına kulak vermeye çalışıyorum.
Geçen günkü blogu Gravel Tennis’te şöyle yazmıştı Godin; “Bir arkadaşım evinin araba yolunda tenis oynayamadığından şikayetçi, oynayamıyor çünkü taşlı yolun yüzeyi pürüzlü ve tenis oynamaya uygun değil. Doğruya doğru bildiğimiz şekilde bir tenis oyunu olmaz bu, ancak başka tür bir tenis olabilir ve oynamadıktan sonra, taşlı yolda oynanan tenisin güzel bir oyun olup olmadığını bilemeyiz. Belki tenisten daha eğlenceli bile olabilir. Denemezseniz bilemezsiniz. Piyasalar, yarışmalar, kanvaslar çok ender olarak idealdir. Oysa, sörfü eğlenceli yapan, birbirinden farklı hızda ve büyüklükte gelen dalgalardır. Eğer ki, elinizde taşlık bir yol varsa, tenis oynamayı deneyin.”
Yazdıkları beni birkaç yönden düşündürdü:
Elimizdekinin farkında olmayabiliyoruz.
Farkında olmayınca değerini bilmiyoruz.
Tekdüzeliği sevmiyoruz ancak kabulleniyoruz ve farklı gözlerle bakamıyoruz.
Yeterince maceracı, cesur, yaratıcı, inovatif değiliz.
Ya da kendimizi inandırmışız “maceracı, cesur, yaratıcı, inovatif” olmadığımıza.
Bu kabullendiğimiz ancak pek de hoşnut olmadığımız sistemi - kendimizi - değiştirmek için küçük bir adım ile başlayabiliriz.
İnovasyon 101
Godin’in blogundan çıkardığım şu dersler aslında inovasyona giriş niteliğinde. İnovasyon Masteri derslerimden biri, fırsatları tanıma ve iş fikri geliştirme üzerineydi. İlk derste hocamız bir kağıt kalem çıkarıp, bir inovasyonu gerçekleştirmek için sahip olduğumuz her türlü araç, gereç, yeti, bilgi, deneyim, varlık ve bağlantılarımızı bir kağıda yazmamızı ve yapmak istediğimiz/ sevdiğimiz iş geliştirmeyi düşündüğümüz konularla eşleştirmemizi istedi. Bu metot bir envanter çalışması yani Godin’in blogundan çıkardığım 1 ve 2 no’lu derslerle paralel. Godin’in arkadaşının elinde taşlı bir yol ile evine ulaşan bir araba park yeri var. Taşlı yolu ne için kullanacağı onun ihtiyaçları, istekleri ve hayal gücüyle sınırlı. Ne zamanki kendimize o taşlı yolu farklı fonksiyonlar için düzenler ve kullanılır hale getiriyoruz, işte o zaman inovasyonla ilgili ilk adımımızı atmış oluruz.
Tekdüzelikten şikayetçiyiz ama bir yandan da günlük rutinlerin içinde konfor alanımızdayız. Daha büyük problemleri düşünmek, kendimize ve topluma değer katmak gibi zorlu, büyük konuları yarına bırakmamız en kolayı. Yani, içinde bulunduğumuz yaşam mücadelesi bizi idealist fikirlere değil, günü kurtarmaya itiyor. Kabulleniyoruz. Sonra da “ben zaten pek maceracı değilim, risk almayı sevmem, bu yaştan sonra değişilir mi, ailem var, çocuklarımın okul masrafları var, en önemli şey stabil bir iş ve gelir sahibi olmak gibi özürlerle kendimizi koruyor, yeniye açılamıyoruz. Yani, 5 no’lu maddede olduğu gibi, kendimizi inandırıyorsunuz, değişimin mümkün olmadığına.
Tüm bu büyük maddeler, hedefler, amaçlar, başarılar, yenilgiler bize altında ezileceğimiz birer yük gibi görünebiliyor. Oysa, ufak başlamalısınız.
Problemden çözüm fikrine giden inovasyonlar
Girişimcileri çeşitli inovasyonları geliştirmeye iten en yaygın sebeplerden biri, onları rahatsız eden problemleri gidermek için çözüm arayışları. Pandemide ihtiyaçlarımız ve isteklerimiz hızla dezenfektasyon, sağlık, maske vb. virüsten korunma araçları, güvenlik alanlarına yöneldi.
Örneğin, World Economic Forum websitesindeki makaleye göre, sosyal mesafe ve maske gibi önlemler restoran ve barlarda her zaman etkili bir şekilde uygulanamıyor. Ancak, hepimiz evden çıkmak, tatile gitmek ve restoranlarda yemek yeme özlemi içindeyiz. Fransız tasarımcı, Christophe Gernigon, PLEX’EAT adını verdiği sert plastikten yapılmış, çok büyük transparan bir lamba siperi ile restorana gelen kişilere daha iyi bir korunma sağlamayı amaçlıyor.
Sürekli maske takmanın zorluğunu pandemiyle hepimiz yaşıyoruz. Yeterince oksijen alamama hissinin dışında, telefonla konuşmak ve birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz. Binatone’nin bluetooth maskesi bu sorunu çözmek amaçlı geliştirilmiş, hem N95 maske ile virüsten koruma sağlıyor hem de sesle donatıldığından, telefonla konuşmamıza, müzik seçmemize ve ses kumandası ile farklı komutlar vermenize olanak sağlıyor.
Yüzeyleri temizleyen robotlardan, sosyal mesafeyi korumak için komut verenlere, eve teslim yemek ve diğer ihtiyaçları getiren robotlara kadar, pandemi problemlerine çözüm getiren inovasyonlar mevcut.
Her şey bir problemle başlıyor, o problemi çözen fikir ile prototipin temelleri atılıyor. Üretim ve pazarda yapılan testlerle ürün birçok değişime uğruyor, bazen farklı bir alanda kullanımının daha yararlı olacağı bile ortaya çıkabiliyor. Yani, göç yolda gelişiyor. Yeter ki siz tenis raketinizi alın ve çakıl taşlı yolda tenis oynamaya başlayın...