Çevre çözümlerinde Türk kadını imzası
Bugünkü konuğum ARTAŞ Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Evren Dönmez ile Türkiye’de çevre sektöründe kadın girişimci olmak üzerine konuştuk.
Evren Hanım merhaba, ARTAŞ firması olarak 40 yılı aşkın süredir çevre alanında mühendislik çözümleri üretiyorsunuz. ARTAŞ’ın kuruluş ve büyüme hikayesini bizimle paylaşabilir misiniz?
ARTAŞ, Annem Yasemin Öztaşkent öncülüğünde, 1982 yılında kurulmuş, Türkiye’nin çevre sektöründe ilk ve hala faaliyet gösteren en köklü ihtisas firması. Annemin girişimcilik hikayesi, ilginç bir şekilde mesleğini icra etmesinin kısıtlanmasıyla başlıyor. Annem kimya mühendisi, babam makine mühendisi. İkisi de İTÜ mezunu ama yolları Türkiye’nin tanınmış genel müteahhitlik şirketlerinden birinde birlikte çalışırken kesişiyor. O dönemde çevre sektöründe ihtisas firması yok, sadece büyük taahhüt gruplarının yaptığı arıtma projeleri var, onlar da proses olarak dışarıya bağımlı. Çalıştıkları bu taahhüt firması da tanınmış bir Fransız firmasının Türkiye’deki partneri olarak arıtma tesisleri kuruyor. Tanıştıklarında, annem proses mühendisi, babam şantiye şefi. Babam daha sonra proje taahhüt müdürü oluyor. Annem kısa zamanda zekası ve çalışkanlığı ile diğer mühendislerin arasından sıyrılıyor ve proses şefi oluyor. Yeni işe giren mühendisleri yetiştirmesi için annemin yanına veriyorlar. Annem departman müdürlüğü beklerken, yeni gelen ve kendisinin yetiştirdiği erkek mühendislerden biri departman müdürü olarak atanınca tepesi atıyor. Kısa bir süre sonra da, çalıştığı firma, genel taahhüt grubundaki işlerine konsantre olmak adına, annemin bulunduğu birimi kapatmaya karar veriyor. Annem için bu bir fitil oluyor; Türkiye’de o dönemde örneği olmayan, konusu sadece Çevre Teknolojileri olacak bir uzmanlık firması kurmaya karar veriyor. Gerisi boğa burcu olan babamı ikna etmek ve ailesinin desteğini almaya kalıyor.
Anneniz o dönem henüz Türkiye’de var olmayan bir alanda kendi işini kurma cesaretini göstermiş ve de bunca sene şirketini sağlam bir şekilde büyüterek başarılı olmuş bir kadın girişimci.
Kesinlikle, henüz Türkiye’de çevre alanında ne uzmanlaşmış mühendislik firması ne de yapımcı varken, hatta üniversitelerde çevre mühendisliği lisans eğitimi bile yokken, geleceği görerek önemli bir ihtiyacı saptayıp harekete geçiyor. Tabii dönemin de önemi var; 70’lerin sonları tam özgürlüklerin konuşulduğu ve kadın erkek eşitliğinin daha ön planda olduğu seneler. Annem AFS bursuyla liseyi ABD’de okumuş, ayakları yere basan, güçlü ve azimli bir karakter. Şimdiki gibi cep telefonlarıyla her dakika haberleşme de yokken, bambaşka bir kıtada tek başına, bir lise öğrencisi olarak öğrenim görüyor. Bana göre, onun daha erken yaşlarda ailesinden uzakta, ayakta ve güçlü kalabilmesi, onun bu kadar başarılı bir iş insanı olmasında önemli bir faktör.
ARTAŞ, bir kadın girişimi olarak hayata geçmiş, daha sonra yeni neslin yönetime geçmesiyle, bir aile firması olarak daha da büyümüş. Sizin de parçası olduğunuz yeni nesil yönetimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben çevre mühendisiyim, kimya ile makinenin mükemmel birleşimi. Aile şirketimizi erkek kardeşim Güneş ile birlikte yönetiyoruz. O da makine mühendisi. Aramızda güzel bir dayanışma ve iş paylaşımı var. Ben daha çok idari işlerle ilgilenirken, o ise yapım tarafındaki işleri takip ediyor. Ama yeri geliyor, hepimiz birbirimize ihtiyaç olan her noktada destek oluyoruz.
Erkek egemen mühendislik hizmetleri sektöründe kadın yönetici olmak nasıl bir deneyim?
Çok açık söyleyeyim, belli olduğu üzere ben anaerkil bir aileden geliyorum. Anneannem de Türkiye’nin ilk kadın avukatlarından. Dedem subay. Atatürk’ün Türk kadınları için çizdiği yolda, Cumhuriyetçi değerlerle büyüdük biz. O yüzden ben kadın olduğum için hiç farklı hissetmedim. Birlikte çalıştığımız, hizmet sunduğumuz, Türk firmaları da hep Türkiye’nin önde gelen, vizyon sahibi şirketleri ve grupları olduğundan böyle bir ayrımın içinde olmadım… Avrupalı firmalarla çalışıncaya kadar! Çok iyi hatırlıyorum, annemle birlikte bir toplantıya gittik. Karşımızda da çevre sektöründe çokça iş yapan, tanınmış İtalyan bir firmadan iki adam vardı toplantıda. Ben de Artaş’ta başlamadan önce, İtalya’da bir süre çalışmıştım, anlıyorum da ne söylediklerini. Kadın olduğumuzdan bahsederek bıyık altı güldüler. Ne çok şaşırdığımı tahmin bile edemezsiniz! O zaman Atatürk’ün bize bıraktığı mirasın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım!
Sürdürülebilirlik, sıfır atık gibi konular son 10 yıldır firmaların gündeminde. Halka açık şirketler ESG politikaları dahilinde, çevre çözümlerini hissedarları, müşterileri ve kamuyla paylaşmakta, diğer özel şirketler de bu normu takip etmekte. Siz bu sürdürülebilirlik trendini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sürdürülebilirlik epeydir gündemde olan bir olgu ama yakın zamana kadar ne kadar anlaşıldığıyla ve içselleştirildiğiyle ilgili ciddi şüphelerim var. Sürdürülebilirliği aslında bir dönüşüm, değişim ve yeniden değerlendirme olarak düşünmek gerekir. Anlamak için de farkındalık gerekir. Çünkü yaptığımız her şey, dünyada bir iz bırakıyor. Biz bu izleri ne kadar hafifletebilirsek, o kadar çevreci oluyoruz. Hayatımızda yapacağımız birkaç ufak düzenlemeyle bile dünyanın çocuklarımız için daha yaşanabilir bir yer olarak kalmasına katkı sağlayabiliriz. İşte tam da bu noktada, Artaş olarak müşterilerimizin ihtiyaç ve beklentilerine göre özel tasarlanmış, etik ve doğru mühendislik uygulamalarıyla, verimli ve güvenilir tesisler kurmanın ötesine geçmek istedik. Daha çok insana ulaşarak, hızla bir şeyler yapmamız gerekiyor dedik. Gerek televizyon, gerek radyo, dergi, gazete ve sosyal medyadan hayatımızda yapabileceğimiz küçük değişiklikleri anlatıyoruz. Her birimiz bu işin ucundan tutarsak, bu bizim için küçük ama insanlık için önemli bir fark yaratabilir. Müşterilerimiz de bu duyarlılıkta olduğu için, bir kısmıyla ortak sürdürülebilirlik projeleri üzerinde çalışıyoruz.
Döngüsel ekonomiye katkıda bulunmanın etkileri neler?
Biz döngüselliğe inanan bir firmayız ve misyonumuz da bu yönde. Bir faaliyetin çıktısı, diğerinin girdisi olmalı ki sürdürülebilir olsun. Çöple sonuçlanan çıkmaz sokaklar minimize edilmeli. Özellikle sanayiden kaynaklı atık suların mutlak surette arıtılarak, geri kazanılarak üretimlerinde tekrar kullanılması gerekiyor. Sadece bir atıksu arıtma tesisi yaparak, arıtılmış o suyu, denize, dereye, vb. bir alıcı ortama deşarj etme lüksümüz artık yok! Düşünün ki, dünya üzerindeki su kaynaklarının sadece %3’ü içilebilir ve kullanılabilir nitelikte. Biz de bu suları arıttıktan sonra ne yapıyoruz, kullanılması zor bir kaynağa, denize deşarj ediyoruz. Halbuki çok daha az bir ilave yatırımla evsel nitelikli atıksular ve sanayiden kaynaklı atıksular geri kazanılarak kullanılsa, bugün barajlarımızdaki doluluk seviyesini daha az konuşuyor oluyorduk. Geleceğimiz yaşadığımız çevreyi en iyi şekilde korumaktan geçiyor.
Çevre sektöründe üretim ve teknolojiler açısından neler değişti? Kendi çözümlerinizden örnek verebilir misiniz?
Her sektörde olduğu gibi çevre sektöründe de teknolojik ilerlemeler var. Bunda bizim de bir tuzumuz olsun düşüncesiyle, yaklaşık 10 yıl önce kendi Ar-Ge departmanımızı kurduk. Tübitak ile tamamladığımız iki başarılı Ar-Ge projemiz var. Faydalı model tescillerimiz ve patent başvurularımız var. Yeni bir Avrupa Birliği projesi için başvuru yaptık. Maalesef Türkiye’de çoğu zaman ürün geliştirmeyi Ar-Ge sanıyorlar. Bu konuda da Türkiye’de ilklere imza atıyor, kendi teknolojilerimizi geliştiriyoruz. Armut® Artaş mutfak atıkları bertaraf sistemimiz bunlardan biri. Daha sıfır atık yönetmeliği ortada yokken, biz bu teknolojiyi geliştirdik.
Sürdürülebilirlik alanında, ülkemiz ne konumda? Sektöre özgü ne gibi zorluklar var?
Türkiye yanlış uygulamalarla bir arıtma çöplüğüne döndü. Maalesef fırsatçılık, kopyacılık, taklitçilik ve hazıra konmaya çalışmak her sektörde olduğu gibi bizimkinde de var. Daha da kötüsü buna imkan tanıyanlar da oluyor. Neyse ki bu firmaların hiçbiri kalıcı olamıyor. Bizim en önemli değerlerimizin başında, Artaş’ın 1982 yılından bugüne 40 yıla yakın zamandır güçlü ve güvenilir firma hüviyetini daim kılmasıdır. Ayrıca, itiraf etmeden de geçemeyeceğim: Sürekli taklit edilmek, bir yandan hem can sıkıcı, çünkü o kadar emek vererek geliştirdiğiniz yaratıcı fikirleri bir bakıyorsunuz hoop biri almış, aynen basmışlar. Diğer yandan da, bir o kadar keyifli çünkü iyi yapılan işler taklit edilir, kimse kötü olan bir şeyi taklit etmez.
GLOBALDE BÜYÜMEYİ HEDEFLİYORUZ
Önümüzdeki senelerde nasıl bir uluslararası büyüme stratejisi planlıyorsunuz? Hedefleriniz neler?
Çevre teknolojilerinin yanına, geçtiğimiz 15 senede yenilenebilir enerjiyi de ekledik. Enerji yatırımlarına odaklanmış Artaş Enerji şirketimiz ve yurtdışında iki ayrı şirketimiz var. Biri Finlandiya’ da Ar-Ge ve mühendislik üzerine yoğunlaşmış, diğeri ise Almanya’da, Avrupa ve Rusya’ya satışlarımızı gerçekleştirdiğimiz ve üretim ağırlıklı, %100 Türk sermayeli bir şirket. Globalde büyümeyi ve daha önce girmediğimiz pazarlara ulaşmayı hedefliyoruz. Şu anda Asya’ya odaklandık. Umarım yakında güzel gelişmeleri de sizinle paylaşıyor olacağız.