Büyük şirketler daha çok teşvik topluyor: Küçük şirketler ve ekonomiler gelişemiyor

ABD’de 1980’lerde GSYH’nin yüzde 2,2’si olan Ar-Ge yatırımları, günümüzde yüzde 3,4 olmasına rağmen aynı oranda verimlilik artışı sağlamadı. Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’e göre, bunun altında büyük şirketlerin rekabeti yatıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Büyük şirketler daha çok teşvik topluyor: Küçük şirketler ve ekonomiler gelişemiyor

Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in IMF’de yayınlanan “İnovasyon Paradoksu: Artan Ar-Ge Harcamaları ABD Verimliliğini Artırmıyor” başlıklı makalesine göre, 1980’lerden bu yana devasa boyutta artan Ar-Ge teşviklerinin büyüme ve gelirleri aynı şekilde artırmadığı görüldü. Bunun sebeplerinin başında, teşviklerin ağırlıklı olarak büyük şirketlere yönelmesi ve büyük şirketlerin de yenilikten daha çok pazar hakimiyetine odaklanması geldi.

İşte Akçiğit’in, ABD’de inovasyonun yeniden nasıl verimliliğe dönüşebileceğini anlattığı o yazısı:

“Araştırma ve geliştirmeye (Ar-Ge) yapılan yatırımların, inovasyonu teşvik etmenin, verimliliği artırmanın ve ekonomik büyümeyi tetiklemenin kesin yolu olduğuna uzun süredir inanılmaktadır. Ancak ABD, son kırk yılda Ar-Ge harcamalarını önemli ölçüde artırmış olmasına rağmen, beklenenin aksine inovasyon, verimlilik artışı ve ekonomik büyüme yavaşladı. Peki ne yanlış gitti?

Gerçek dünya verileri, inovasyonu teşvik etmenin sadece para harcamaktan daha karmaşık olduğunu gösteriyor. Büyük şirketler, ABD ekonomisinin geniş alanlarında hakimiyet kurdu ve daha yenilikçi küçük işletmeleri ve girişimleri geride bıraktı. Sektörler genelinde en büyük oyuncular, gerçek inovasyon aramak yerine stratejik hamlelerle mevcut konumlarını savunmaya odaklandı ve bu durum ekonomiyi olası büyüme fırsatlarından mahrum bıraktı.

Bu bulgular, ABD inovasyon stratejisini yeniden gözden geçirme ve kaynakları daha etkin şekilde tahsis etme zamanının geldiğini gösteriyor. Politika yapıcıların sadece Ar-Ge’yi teşvik etmekle kalmayıp, aynı zamanda kaynakların daha verimli dağıtılmasını da sağlaması gerekiyor.

İki ucu keskin kılıç

1980’lerde ABD’nin toplam Ar-Ge yatırımı, GSYİH’nin yüzde 2,2’sine tekabül ediyordu. Bugün bu oran yüzde 3,4’e yükseldi. İşletmelerin özel Ar-Ge harcamaları ise GSYİH’nin yüzde 1,1’inden yüzde 2,5’ine çıktı.

Geleneksel ekonomik modellere göre, bu tür bir Ar-Ge harcama artışı ekonomik büyümeyi hızlandırmalıydı, ancak aslında büyüme yavaşladı. 1960 ile 1985 arasında verimlilik artışı ortalama yüzde 1,3’tü. Sonraki otuz beş yılda bu ortalama düşüş gösterdi ve yıllık büyüme genellikle azalma eğiliminde oldu.

Bu sapmayı anlamak için, toplam verilere bakmaktan vazgeçip, Ar-Ge harcamalarının dağılımını ve yapısını yüksek kaliteli mikro verilerle analiz etmek gerekiyor.

Şirketler, büyüdükçe daha fazla politikacı istihdam ediyor

ABD Nüfus Sayım Bürosu’ndan Nathan Goldschlag ile yaptığımız araştırmalarda, ABD inovasyon manzarasında önemli bir değişim olduğunu keşfettik. Son yirmi yılda patent üretiminde yer alan nüfusun oranı neredeyse ikiye katlanırken, verimlilik artışı yarıya düştü.

Bu durum, Ar-Ge harcamalarının nasıl dağıtıldığıyla açıklanabilir. Daha önce Harvard’dan William Kerr ile yaptığımız araştırmalar, küçük işletmelerin boyutlarına göre daha yenilikçi olduğunu ve Ar-Ge kaynaklarını daha verimli kullandıklarını ortaya koymuştu. Şirketler büyüyüp pazarlarına hâkim oldukça, odaklarını inovasyondan ziyade mevcut pozisyonlarını korumaya yönlendirme eğilimindeler.

Yakın zamanda Salome Baslandze ve Francesca Lotti ile İtalyan verilerini kullanarak yaptığımız başka bir çalışma, büyük şirketlerin daha az yenilik yaptığını ve rekabeti sınırlayıcı faaliyetlerde bulunduklarını gösterdi. Bu faaliyetlerden biri, yerel politikacıları işe almaktır. Şirketler, sektörlerinde en büyük 20 oyuncu arasına girdikçe daha fazla politikacı istihdam ederken, patent üretimleri azalıyor. Bu durum, "liderlik paradoksu" olarak adlandırdığımız bir duruma işaret ediyor; lider şirketler kaynaklarını inovasyonu teşvik etmek yerine mevcut hakimiyetlerini sürdürmeye harcıyor.

İnovasyonu kısıtlayan istihdam stratejileri

Araştırmamızda tespit edilen bir diğer uygulama, büyük şirketlerin yenilikçi rakiplerinden önemli çalışanları işe alarak, bu kişilerin yeteneklerini tam olarak kullanmadıkları bir strateji uygulamalarıdır. Bu strateji, kısa vadede işe alan işletmeye fayda sağlasa da uzun vadede ekonominin genel inovasyon kapasitesine ve büyümesine zarar verir.

2000'den sonra ücret farkındaki artış ve yenilikçilik üzerindeki etkisi

2000 yılından sonra, köklü şirketler tarafından sunulan ücret primlerinde dikkat çekici bir artış oldu. Bu şirketlerin sunduğu maaşlar, daha genç işletmelerin sunduğu maaşlara kıyasla yüzde 20 oranında arttı. Sonuç olarak, birçok yenilikçi çalışan işlerini bırakarak daha büyük ve köklü şirketlere katıldı. Ancak, bu çalışanların yenilikçilik kapasitesi, daha genç şirketlerdeki meslektaşlarına kıyasla yüzde 6 oranında azaldı.

Bu durum, büyük işletmelerin potansiyel rekabet tehditlerini nötralize etmek için stratejik bir hamlesi olarak yorumlanabilir. Bu büyük şirketler, rakiplerinden en yetenekli çalışanları işe alarak yalnızca rakiplerini zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda bu kişilerin başka yerlerde potansiyel olarak yıkıcı yeniliklere katkıda bulunmalarını da engelliyorlar. Bu strateji, kısa vadede işe alan işletmeye fayda sağlasa da uzun vadede ekonominin genel yenilikçilik kapasitesine ve büyümesine zarar veriyor.

Endüstriyel devler pazar hakimiyetlerini korumaya öncelik veriyor

ABD'nin GSYİH'ye oranla toplam Ar-Ge harcamalarını artırmış olmasına rağmen, yenilikçi yeteneklerin büyük ve köklü şirketlere kayması, beklenen verimlilik artışını getirmiyor. Bu endüstriyel devler, inovasyon sınırlarını zorlamaktan ziyade pazar hakimiyetlerini korumaya öncelik veriyor. Bu savunmacı duruş, Ar-Ge’ye daha fazla kaynak aktarılmasına rağmen, bu kaynakların küçük, daha çevik şirketlerde olduğu kadar verimli kullanılmadığı anlamına geliyor.

Sonuç olarak, ABD ekonomisi, Ar-Ge harcamalarının tetiklediği verimlilik artışından tam anlamıyla faydalanamıyor. Bu durum, yalnızca Ar-Ge yatırım miktarının değil, aynı zamanda bu yatırımların nereye ve nasıl tahsis edildiğinin de önemli olduğunu vurguluyor. İnovasyonun gücünden tam anlamıyla yararlanmak için, politikalar ve teşvikler daha dinamik, risk alıcı davranışları teşvik edecek şekilde değiştirilmelidir. Özellikle küçük işletmeler ve girişimler arasında bu tür bir dönüşüm, ABD’nin ihtiyaç duyduğu verimlilik artışlarını sağlayabilir.

Ters teşvikler

ABD'de sanayi politikasının rolü üzerine tartışmalar yeniden alevlenirken, güçlü sanayi stratejilerine vurgu artmış durumda. Geçmiş deneyimlere bakmak, değerli görüşler sunabilir. Federal Reserve'den Sina Ates ile son birkaç on yıldaki ABD’deki pazar rekabeti eğilimlerini inceledik. 1980'lerin başlarından itibaren, pazar yoğunlaşmasında belirgin bir artış ve iş dinamizminde bir düşüş gözlemledik.

Bu dönem, Başkan Ronald Reagan’ın 1981 yılında hayata geçirdiği Ekonomik İyileşme Vergi Yasası’nın bir bileşeni olan Ar-Ge vergi kredisinin yürürlüğe girmesiyle örtüşüyor. Bu kredi, işletmeleri araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmaya teşvik etmek amacıyla tasarlandı. Minnesota, 1982 yılında benzer bir eyalet düzeyinde Ar-Ge vergi kredisini benimseyen ilk eyalet oldu ve birçok diğer eyalet de inovasyonu ve ekonomik büyümeyi teşvik etmek amacıyla bu politikayı takip etti.

Büyük şirketler avantajlardan daha çok yararlanıyor

Hangi şirketler Ar-Ge vergi kredisinden en fazla faydalanma olasılığına sahip? Goldschlag ile yaptığımız araştırma, büyük şirketlerin bu avantajdan küçük şirketlere göre çok daha fazla yararlandığını gösteriyor. Politika, belki de istemeden, büyük şirketleri Ar-Ge harcamalarında domine etmeye teşvik ediyor.

Bu gözlemle büyük şirketlerin yenilikçilik kısıtlayıcı istihdam stratejilerini birleştirdiğimizde bir örüntü ortaya çıkıyor. Bu uygulamalara politika mı yol açıyor? Görünüşe göre cevap evet. Araştırmamız, Ar-Ge vergi kredilerini aktif olarak talep eden işletmelerin, bu tür uygulamalara daha yatkın olduğunu gösteriyor. Bu şirketler genellikle mucitlere daha yüksek maaşlar sunuyor ve mucitler bu şirketlere katıldıktan sonra daha az yenilikçi hale geliyor. Bu durum, araştırma ve geliştirmeyi teşvik etmek için tasarlanan inovasyon sübvansiyonlarının, büyük işletmelere piyasa liderleri karşısında farklı teşvikler sağlayarak toplam inovasyonu istemeden azaltabileceğini gösteriyor.

Kaynakların büyük işletmeler arasında yoğunlaşması verimlilik artışını azaltıyor

Kanıtlar, ABD’nin Ar-Ge’ye daha fazla yatırım yapmasına rağmen, kaynakların büyük işletmeler arasında yoğunlaşmasının verimlilik artışında azalan getirilerle sonuçlandığını gösteriyor. Bu sonuç, Ar-Ge harcamalarının basitçe artırılmasının otomatik olarak ekonomik büyümeye yol açacağı varsayımını zorlamaktadır. Bunun yerine, daha yenilikçi bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Yani yalnızca Ar-Ge'yi teşvik eden değil, aynı zamanda kaynakların etkin yeniden tahsis edilmesini sağlayan bir sanayi politikası uygulanmalı.

ABD’nin daha dinamik ve yenilikçi bir ekonomi yaratmak için, sadece büyük şirketleri değil, aynı zamanda genellikle yıkıcı inovasyon kapasitesine sahip olan küçük işletmeleri ve start-up’ları destekleyen politikalar tasarlaması gerekiyor.

Bu, küçük işletmelere yönelik hedeflenmiş vergi kredilerini, erken aşamadaki inovasyon için hibe programlarını ve yeni oyuncular için rekabeti teşvik eden ve giriş engellerini azaltan politikaları içerebilir.

Geleneksel sanayi politikaları yeniden değerlendirmeli

ABD, uzun bir süre boyunca Ar-Ge harcamalarını önemli ölçüde artırmış olsa da bu harcamaların faydaları eşit bir şekilde dağılmadı ve bu durum verimlilik artışının yavaşlamasına katkıda bulundu. Politika yapıcılar, rekabeti azaltan ve verimlilik kazançlarını yavaşlatan geleneksel sanayi politikalarının kullanımını yeniden değerlendirmelidir. Ar-Ge’ye harcanan toplam miktarın yanı sıra, bu harcamaların nasıl ve nereye tahsis edildiği de önemlidir. Daha kapsayıcı bir inovasyon ekosistemi oluşturarak, ABD, yenilikçi yeteneklerini daha iyi kullanabilir, ekonomik büyümeyi artırabilir ve gelecekteki refahını güvence altına alabilir.”

 

Küresel Ekonomi