“Yazmasam deli olacaktım”

Hiç çocuğu olmamış bir yazar olduğunuzu düşünün. Ama binlerce çocuğun eğitimde fırsat eşitliği yakalamasına katkı sağlıyorsunuz. Hem de gözlerinizi hayata yumduktan 70 yıl sonrasına kadar. Bu vasiyet şimdi bir emanet. Üstelik tüm edebiyat dünyamıza… Kimden mi bahsediyoruz… Burnunuzda tuz kokusu, ada vapurundan Burgazada’da inen herkesi heykeliyle karşılayan o isimden…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
“Yazmasam deli olacaktım”
Ara Güler’in Sait Faik’i çektiği o meşhur şapkalı, köpekli fotoğrafı

HANDAN SEMA CEYLAN

İnsanın hayatındaki yedi büyük travmadan biri; taşınmakmış... Göçer atalarım böyle düşünmemiş ki; bir türlü yerleşememişiz. Büyük dedelerimizin macera aşkı ve savaşlar arasında geçen hayatları, dedelerimin ve ebeveynlerimin memuriyetiyle birleşince, çoğu yatılı okul çocuğu olan ailemden kimse doğduğu yerde büyümemiş. Ben de sürekli taşınarak büyüdüm. Ama hayatın iplerini elime alınca yerleşmeye gayret ettim! Bazen ne kadar direnseniz de göçerliğinize karşı duramıyorsunuz. Yirmi yıldır değiştirmediğim işyerimde bile üç kez taşındık. Aklımdan geçen bu fikirlerle hayatımda en uzun yaşadığım evimdeki kütüphanemi toplamaya çalışıyorum. Kataloglar, gazete kupürleri, aldığım notlar derken, çok yavaş ilerliyorum. Bir de buzdolabının üzerinde gidilen yerlerden alınmış mıknatıslı süsler, fotoğraflar ve küçük notlar var. Toplarken elim birine uzanıyor. Ara Güler’in Sait Faik’i çektiği o meşhur şapkalı, köpekli fotoğrafı… Üzerindeki alıntı -belki onun en çok sevdiğim cümlesi: “Yazmasam deli olacaktım!”

Hani hava gündüzleri sıcak, akşamları ceketsiz soğuktur ya, öyle bir mayıs akşamı. Fenerbahçe’nin, son kez şampiyon olduğu sene… Kutlamalardan sonraki hafta… Vapur kıyıya yanaşıyor. Ergün Pastanesi’ne doğru ilerlemek için önümdeki sarmanı takip ediyorum. Burgazada’ya intikalim sebebiyle yanından geçtiğim Sait Faik Abasıyanık heykelini selamlıyorum. İçimden filan da değil, bu sesli selam bir ada rutini… İstanbul Müzik Festivali, edebiyatımızın öykü ustası Sait Faik’in ölümünün 60’ıncı yılı anısına, büyük besteci Fazıl Say’a bir yapıt siparişi vermiş. Birkaç hafta sonra ilk defa Burgazada’da yıldızların altında sahnelenecekmiş. Say,  Abasıyanık’ın “Stelyanos Hrisopulos Gemisi” hikâyesinden yola çıkarak bir sahne eseri yazmış. Arkadaşım okuduğu metni bana hararetle anlatırken, çoktan Ergün Pastanesi’nden Sait Faik Müzesi’ne ulaşmış bulunuyoruz. Girişte Sait Faik’in diğer heykeline de selam verip –hatta sarılıp- içeri giriyoruz. İşte buzdolabının üzerindeki magnet, o gün müzeden aldıklarımızdan biri…

Her kuruş bağışın kıymeti büyük!

Yeni yıla adım atarken, Sait Faik’le ilgili çok ‘tıklanan’ internet sitelerinden birinde küçük bir haber gördüm: “5846 Numaralı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Türkiye’deki yazarların fikri mülkiyetlerinin onların ölümünün ardından 70 yıl boyunca korunabilmesine olanak sağlıyor. Mirasçıları, bu hakkı kullanabiliyor. 11 Mayıs 1954 tarihinde yaşamını yitiren Sait Faik Abasıyanık’ın telif haklarının koruması bu yılbaşı itibarıyla sona eriyor.”

Yazarın telif haklarının serbest kalması Darüşşafaka Cemiyeti’nin önemli bir gelirinden olması anlamına geliyordu. 162 yıl önce Türkiye’nin ilk eğitim STK’larından biri olarak kurulan Darüşşafaka, babası veya annesi hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz ve başarılı çocuklara eğitimde fırsat eşitliği sağlıyor. Türkiye’nin dört bir yanından bini aşkın öğrenci 10 yaşında adım attıkları, tam burslu ve yatılı okudukları bu kurumdan, dil bilen donanımlı gençler olarak lise mezunu oluyorlar. Dolayısıyla her kuruş bağışın kıymeti büyük!

Darüşşafaka, ödülü vermeye devam edecek

Bu bağışın da güzel bir hikâyesi var. İlk adım Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın o dönem Fatih’te olan Darüşşafaka’da bir söyleşiye katılmasıyla başlıyor. İkinci konuğu Sait Faik olarak öneriyor ve onu katılması için ikna ediyor. Sait Faik, Darüşşafaka’daki konuşmasının ardından, okulu geziyor. Yazar, bu geziden sonra annesine mallarını kimsesiz çocuklara önemli imkânlar sağlayan Darüşşafaka'ya bağışlamayı istediğini söylüyor. Annesi Makbule Hanım, Sait Faik'in ölümünden sonra, 8 Kasım 1954'te hazırladığı vasiyetinde mal varlıklarının çoğunu ve yazarın eserlerinin telif hakkını Darüşşafaka’ya bırakıyor. Vasiyetin özel bir maddesi de var; Sait Faik ve Makbule Abasıyanık Hikâye Mükafatı verilmesi. Telif haklarının serbest kalması sürecinde Cemiyet bu ödülü de içeren güzel bir açıklama yapıyor: “Darüşşafaka’da yetişen her öğrencinin eğitiminde Sait Faik kitaplarından elde edilen telif gelirinin katkısı büyüktür. 2025 yılı itibarıyla bu gelir sona eriyor. Ancak Darüşşafaka’nın bağışçılara olan vefa duygusunun bir simgesi olarak gördüğümüz Burgazada’daki Sait Faik Abasıyanık Müzesi, ziyaretçilerini ağırlamaya devam edecek. Ayrıca Sait Faik Abasıyanık Hikaye Armağanı’nı da sürdürerek edebiyat dünyasına katkıda bulunmayı sürdüreceğiz.”

Bu süreçte büyük-küçük birçok yayınevi Sait Faik kitaplarını basma telaşındaydı. Sosyal medyada pek çok yayınevi hazırladıkları kapakları paylaştı. Telif hakları tartışması başka bir kulvarda ilerleyedursun, kitap kapaklarının tasarımları yerden yere vuruldu, sosyal medya tabiriyle ‘linç’lendi. Bunu da ayrıca gereksiz bir tartışma olarak buluyorum.  

“Anlamak birden durmaktır”

Behçet Necatigil, yazarın ölümünün hemen ardından “Anlamak” (Sait Faik için küçük bir ağıt) şiirini yazıyor. Son dizeleri şöyle:

“Derken durdu, 1954

Elleri kesilmiş.

Anlamak birden durmaktır:

Gökyüzü daha geniş…

Başın öne düşmesi,

Anlamak boyun eğiş.”

Necatigil’in dediği ‘anlamak’ birden durmaksa, tam da öyle bir şey oldu. 4 Ocak’ta Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın resmi “X” hesabı İş Kültür’den şu açıklama geldi:

“2011 yılından beri yayınevimiz uhdesinde bulunan, Türk edebiyatının köşe taşlarından Sait Faik Abasıyanık’ın eserlerinin telif hakları 1.1.2025 tarihinde serbest kalmıştır.

Yayınevi olarak, 1.1.2025 tarihinden sonra da, yazarımızın satışı yapılacak tüm kitaplarından elde edilecek gelirden, hem anısına saygı amacıyla hem de vasiyetine uygun bir biçimde Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağış yapılmasına karar verilmiştir.

Kamuoyuna, saygıyla duyurulur.”

Yine aynı gün Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Cem Akaş’ın “X”te yaptığı açıklamaya denk geldim:

“2025’te Sait Faik kitapları telif kapsamı dışına çıktı; öncesinde telif hakları Darüşşafaka Cemiyeti’ne aitti ve eğitim misyonuna katkı sağlıyordu.

Can Yayınları olarak yayımlayacağımız tüm Sait Faik’lerin telif gelirini Darüşşafaka’ya bağışlamaktan büyük mutluluk duyacağız.”

İthaki Yayınları da resmi sosyal medya hesaplarından 6 Ocak’ta bir açıklama yaparak, şunları söyledi: “Sait Faik Abasıyanık külliyatı İthaki’de! Balıkçısını Bulan Olta isimli öyküsünü, ‘Yazı yazmam için bana çiçek, kuş hürriyeti değil, içimdeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım,’ cümlesiyle süsleyen büyük yazarın tüm kitaplarını 2025’te kronolojik olarak yayımlayacağız.

Yayın grubumuz, Abasıyanık’ın aziz hatırasını ve vasiyetini yaşatmak için eserlerin telif gelirlerini Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışlayacaktır. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.”

Bilgi Yayınevi’nden de aynı gün bir açıklama geldi:

“1970'lerde ‘Sait Faik Külliyatı’nı yayımlamaya başlayarak geniş kitlelere ulaşmasına aracılık etmekten gurur duyduğumuz Sait Faik'in eserlerini orijinal metinlerine sadık kalarak yeniden sunuyoruz. Sait Faik Abasıyanık'ın vasiyetine uygun olarak, eserlerinin satışından elde edilecek gelirden Darüşşafaka Cemiyeti'ne bağış yapacağımızı ayrıca okurlarımızla paylaşmak isteriz. Saygılarımızla, Bilgi Yayınevi”

Handan Sema Ceylan’ın Ada’daki Sait Faik heykeliyle fotoğrafı

“Sait Faik artık yetim çocukları okutmayacak mı”

Bu arada gözümden kaçırdığım başka bir kupür daha gördüm. Meslektaşım, arkadaşım İhsan Yılmaz 5 Ocak’ta “Hürriyet’in çağrısı cevap buldu. Sait Faik’in vasiyeti yaşayacak” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Meğerse kaçırdığım ilk yazı “Sait Faik artık yetim çocukları okutamayacak mı” başlığıyla yeni yılın ilk günü Hürriyet’te manşet olmuş. Yılmaz, “Yasal zorunluluk olmasa bile bunu vicdani bir vasiyet olarak kabul edip Sait Faik’in kitaplarını basan bütün yayınevleri telif gelirlerini Darüşşafaka Cemiyeti’ne verse güzel olmaz mı? Hem daha çok insan Sait Faik kitabı okumuş olur hem de çok daha fazla öğrencinin eğitimine katkı sağlanır” demiş, iyi ki de böyle söylemiş. İkinci yazısında da yayınevlerinin açıklamalarına ek olarak, “Can Yayınları Genel Müdürü Ali Granit de haberden sonra hemen Darüşşafaka Cemiyeti ile iletişime geçerek telif gelirini bağışlama kararı aldıklarını söyledi. Benzer bir hazırlığı Alfa Yayınları’nın da yaptığı bilgisini aldım. Bu vicdani çağrıya Sait Faik’in kitaplarını yayınlama hazırlığında bulunan diğer yayıncıların da katılmasını bekliyorum” satırlarını kaleme almış. Yılmaz, bu çağrısıyla bir fitili ateşlemiş.

Elbette bir ekonomi gazetecisi olarak, başta EKONOMİ Gazetesi KİTAP Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Faruk Şüyün’den, sonra tüm yayıncılık ve edebiyat dünyamızdan bu yazıda teknik açıdan yanlış bir şey yazdıysam ‘af’ diliyorum. Açıklamasını gördüğüm tüm yayınevlerinin açıklama metinlerini bu yazıya ekledim. Eğer eksik olan ya da daha sonra bir açıklama yapacak olan varsa, şubat sayımızda seve seve bu köşeden onları da paylaşacağım.

Sait Faik’in evine gitmeden heykeli karşılıyor konukları

“Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm”

Sait Faik’ten belki de en çok alıntılanan “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” var ya hani… Elbette; umut sonuna kadar… Ama yazarın bundan sonraki satırı da şöyle: “Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” O zaman, bitmeyen, elbirliğiyle sürdürülebilen her şey için, diyelim… Ben de Sait Faik’in en çok sevdiğim satırlarını alıntılayarak yeni yılınızı tebrik edeyim, çünkü yazmasam olmazdı:

“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

Kültür-Sanat