The Museum Hotel Antakya açılıyor: Hatay'ın hayata dönüşünün sembolü olmasını umuyoruz

Dünyanın sayılı müze otellerinden The Museum Hotel Antakya'nın kurucusu Necmi Asfuroğlu, “Şu an ikinci hayatımızı yaşıyoruz ama bizler aynı bizler değiliz artık. Umuda ihtiyacımız var. Hayatın normale dönmesine ihtiyacımız var. Ateşi yakmak zorundayız, hayat bulmak zorundayız. Antakya’nın eski güzel günlerine dönmesi çok uzun yıllar alacak ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Bizler bunun için çalışmaya başladık” diyor. Gerçekten de çalışmaya başlıyor The Museum Hotel Antakya. 6 Şubat depremlerinin ardından kapanan tesis, 26 Eylül'de tekrar açılıyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
The Museum Hotel Antakya açılıyor: Hatay'ın hayata dönüşünün sembolü olmasını umuyoruz

MUSTAFA KEMAL ÇOLAK

6 ŞUBAT depremlerinin yaralarını sarmaya yönelik, doğrusuyla yanlışıyla, atılan adımlar daha uzun yıllar sürecek gibi duruyor. Görünen ne yazık ki bu. Kaybettiklerimiz akla geldiğinde hep eksik kalacak olan yaraların sarılması noktasında, normalleşme çabalarının artmasına da ihtiyaç var. Kuruluş öyküsüyle çok ilgi uyandıran The Museum Hotel Antakya’nın 6 Şubat depremlerinin ardından ikinci kez kapılarını açmaya hazırlanmasını, normalleşme yönüne atılan önemli bir adım olarak gördük. İnşa edildiği toprakların altından çıkan tarih hazineleri ile dünya çapında üne kavuşan otelin yeniden sahne alış sürecini, Türkiye’nin bu en iddialı müze otel konseptini sabırla, inatla ortaya koyan Asfuroğlu Ailesi’nden dinledik.

Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu ve Necmi Asfuroğlu
Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu ve Necmi Asfuroğlu

Baba Necmi Asfuroğlu ile kızı Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu’ndan yansıyan duygular, kentin yeniden ayağa kalkışına yönelik uğraş verenlere de güç sunsun istedik.

Her şey, Asfuroğlu Ailesi’nin Antakya’ya yeni bir otel kazandırma fikriyle başladı. 1990’lardan itibaren demir deposu olarak kullanılan, kent merkezindeki arazi üzerine 5 yıldızlı bir otel inşa edilecekti. 2009’da başlayan projede amaçlanan yalnızca, modern bir otelin Antakya’ya kazandırılmasından ibaretti.

Çok fazlası oldu, hem de çok fazlası. 17 dönüm inşaat arazisine yapılan ön sondaj çalışmalarından yansıyan manzara, projeyi dünya çapında takip edilen, mimarların, sanat tarihçilerinin dahi yakından izlediği dev bir sahneye dönüştürdü.

Otel inşaatı başlamadan önce alandaki 29 noktada ilerleyen sondaj çalışmalarında görüldü ki, proje alanı koskoca bir tarihi içinde barındırıyor. Arazinin altındaki tarihi zenginligin varlığı projenin bambaşka bir mantıkla yürütülmesini zorunlu kıldı. Silbaştan başlandı her şeye. İnşaat işçisinin yerini arkeologlar, tarihi kazı işçisi, restoratör ve mimarlar aldı. Bir yıllık sürede Anadolu topraklarının en büyük arkeoloji çalışmalarından biri gerçekleşirken, tamı tamına 30 bin parça ürün, yeryüzüne çıkarıldı.

Bugün, dünyanın tek parça en büyük mozaiği, The Museum Hotel Antakya’nın sınırları içerisinde bulunuyor. Yanı sıra 400 eser de otel ile iç içe devlet yönetimindeki Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.

13 ayrı medeniyetten miras 30 bin parça ürün için, en kıdemli deprem mağdurları sıfatını kullanabiliriz. Antakya topraklarını derinden sarsan üç büyük, sayısız orta ve küçük çaplı depremi yaşadıkları tespit edilmiş çünkü. En yaşlısı 2 bin 300 yıl öncesinden gelen, doğanın tüm şiddetli hamlelerine direnen eserler, 6 Şubat depremlerinde de gösterdiler bu dirençlerini. 62 direk üstündeki The Museum Hotel Antakya konstrüksiyonlar sayesinde her iki depremi hasarsız atlatırken, sarsıntılardan dış cephesi ve dekorasyon zarar gördü.

Tesisin kurucusu Necmi Asfuroğlu, “Şu an ikinci hayatımızı yaşıyoruz ama bizler aynı bizler değiliz artık. Umuda ihtiyacımız var. Hayatın normale dönmesine ihtiyacımız var. Ateşi yakmak zorundayız, hayat bulmak zorundayız. Antakya’nın eski güzel günlerine dönmesi çok uzun yıllar alacak ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Bizler bunun için çalışmaya başladık” diyor.

Gerçekten de çalışmaya başlıyor The Museum Hotel Antakya. 6 Şubat depremlerinin ardından kapanan tesis, 26 Eylül tarihinde tekrar açılıyor. Depremin acısını en derinden hisseden başta Hatay olmak üzere tüm deprem kentlerinde, yaşamların yeniden kurulmasına eşlik edebilmek için, eski güzel günlere dönebilmeye güç verebilmek, umut olabilmek için.

Asfuroğlu Şirketler Grubu Kurucusu Necmi Asfuroğlu ile /Asfuroğlu Grubu Turizm Yatırımları CEO’su Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu, KİTAP’ın bu ayki kapağının konukları oldular. Baba-kızın KİTAP aracılığıyla paylaştıkları duygu dolu yazılarını virgülüne dokunmadan aktarıyoruz:

Necmi Asfuroğlu: “1930’dan bu yana Türkiye’deki en büyük kazılardan biri yapıldı”

HIKÂYEMIZ NASIL BAŞLADI?

Sizlere öncelikle her şeyin başladığı noktayı, The Museum Hotel Antalya’nın hikâyesini anlatmak isterim. 2008-2009 yılları Antakya’nın çok hareketli olduğu bir dönemdi ve o zamanlar Antakya’da konaklayabileceğiniz kaliteli beş yıldızlı bir otele ihtiyaç vardı. O yüzden biz de şu an otelimizin bulunduğu alanda Antakya’ya beş yıldızlı bir otel kazandırma fikriyle yola çıktık. Bu alan zaten, 90’lı yıllardan bu yana mülkiyeti ailemize ait olan bir araziydi. Hatta senelerce burayı demir çimento depomuz olarak kullandık.

EN BÜYÜK ARKEOLOJIK KAZI

Otelimizin projesinde otopark olarak kullanılmak üzere bir bodrum katına ihtiyacımız vardı. Tabii, bu da daha derinlere bir kazı gerçekleştirmek demekti. Bulunduğumuz bölge üçüncü derece sit alanı olduğu için öncelikle sondaj kazıları gerekiyordu. Her şey, otel inşaatı başlamadan önce yapılması gereken 29 noktadaki sondaj çalışması ile başladı. Sondaj kuyuları açıldıkça yerin altında gömülü olan koskoca bir tarih olduğu görüldü ve kazı süreci başladı. Kazı alanı, otel arazisinin bulunduğu 17 bin 312 metrekare içinde gerçekleştirildi ve böylelikle Türkiye’de 1930’dan bu yana yapılan en büyük ve en sistematik kazılardan birine başlandı. 2010 yılının Temmuz ayından 2011 yılının Temmuz sonuna kadar bir yıl boyunca 35 arkeolog, 120 işçi, beş restoratör-mimarın aralıksız çalışmaları sonucunda birbirinden farklı yüzyıllara ait kıymetli buluntulara ve eserlere ulaşıldı.

ARKEOLOJIK ALAN KORUNDU

Arkeolojik eserlerin yer almadığı noktaları belirledik. Bu sırada, mimar Emre Arolat ile tanıştık. Kendisi bizim için müze girişi ayrı, otel girişi ayrı olan bir müze otel projesi geliştirdi. Buradaki ana amacımız ise arkeolojik alanı korumaktı.

Hem kazı süreci, hem inşaat süreci oldukça zorlu geçti. Binamız çelik konstrüksiyon. Arkeolojik kalıntıların bulunmadığı alanlara çelik bacaklar yerleştirdik. Odalarımızı ve tüm yapıyı bu bacaklar taşıyor. İnşaat ilerlerken bacaklardan birinde yine sürpriz bir şekilde bir mozaiğin daha köşesini gördük ve çalışmalarımıza ara verdik. 40 gün boyunca bu mozaiğin büyüklüğünü anlamak için çalıştık. O mozaik de şu ana kadar bölgede bulunan eserler içerisinde imzaya sahip olan tek ve nadide bir Pegasus mozaiği. 162 farklı renkte taş kullanılmış. Sadece bu renkleri tespit etmemiz sekiz ay sürdü. Tabii, bu mozaiğin keşfinden sonra projemizin planını yeniden revize ettik. Binanın statiğini yeniden ayarlamak yaklaşık bir buçuk yıl sürdü.

Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu: “Burası ticari bir işletmeden çok ailemizin bir parçası”

THE NEW YORK TIMES: DÜNYADA GÖRÜLMESI GEREKEN 52 YERDEN BIRI

Aslında biz bu projeyi sadece bir müze otel projesi olarak değerlendiremiyoruz. Burası ticari bir işletmeden çok ailemizin bir parçası. İlk defa müze otelin ışıkları açılacağı zaman bütün ekip toplandık ve düğmeye bastığımızda hepimizin gözünden yaşlar boşaldı. Hâlâ bu hikâyeleri anlatırken bile boğazımız düğümleniyor. Duygusal olarak buraya çok bağlıyız. Projenin tamamlanması için çok büyük çaba sarf ettik; inatla devam ettik. Çünkü bu projenin Antakya’mıza, bölgemize, ülkemize çok büyük katkısı olacağına inandık. Babam ve kardeşlerim Asaf ve Timur’la birlikte ayrı ayrı bölümlerde çalışarak büyük emekler verdik. Finansal açıdan da büyük fedakârlıklar yaptık. The New York Times dünyada görülmesi gereken 52 yerden biri olarak burayı seçtiğinde “Sonunda tüm emeklerimize değdi” dedik. Çünkü müzede bir gece geçirmek, eskiden yaşamış olan insanların bıraktığı izleri seyretmek özel bir deneyim. Onların yaşadıklarını, konuştuklarını hayal etmek özel bir deneyim. Bunun hiçbir şekilde maddi bir karşılığı yok. Bu dünya var olduğu sürece yaşayacak olan bir yapı. Bundan 300 yıl sonra hiçbirimiz burada olmayacağız ama burası yaşamaya devam edecek. O günler geldiğinde belki bizim de hikâyelerimiz anlatılacak. İnsan bunu düşündüğü zaman bile bambaşka hislere kapılıyor.

KUŞ FİGÜRLÜ MOZAİĞIN ÖNEMİ

Projenin tüm süreçlerinde tarifi mümkün olmayan bir heyecan yaşadık. Aslında başlarda ne yapacağımızı, nasıl ilerleyeceğimizi, bu alanı nasıl koruyacağımızı aylarca konuştuk. Kendimizi hep emanetçi gibi hissettik. Alanda farklı farklı dönemlere ait mozaikler, Roma Hamamı ve bir cadde var. Bulduğumuz mozaiklerden biri sadece kuş figürünün kullanıldığı bir mozaik. Soyadımız Asfuroğlu, “asfur” da kuş demek. Biz bu mozaiği ilk gördüğümüz zaman aslında hiçbir şeyin tesadüf olmadığını düşündük. Bu nedenle o mozaiğinin bizim için ayrı bir yeri var.

EN BÜYÜK MOZAİK ÜÇ BÜYÜK DEPREM GÖRDÜ

Tarihi alana baktığınızda bir zaman tünelinin içine girmiş gibi oluyorsunuz. Çünkü bulunan hiçbir kalıntı hiçbir eser aynı yüzyıla ait değil. Kalıntılar olarak baktığınızda 13 farklı medeniyete ait 30 binden fazla eser bulundu. Kazıda fırçalar, dişçi aletleri ve ölçü aletleri kullandık. Tek bir sikke bile kaybolsun istemedik. Her eser tek tek numaralandırıldı ve belgelendi. Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’nde buradan çıkardığımız eserlerin yaklaşık 400’üne yer veriyoruz. Geri kalanı Hatay Arkeoloji Müzesi’ne teslim edildi. Küçük eserler dışında burada M.Ö. 3. yüzyıla ait Antakya’nın en eski duvarı var. Çaprazında yer alan Pegasus mozaiğimiz M.S. 2. yüzyıla ait. Dünyada bir eşi daha olmayan en özel eserimiz ise M.S. 4. ve 5. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen, bin 50 metrekare ile dünyanın en büyük tek parça taban mozaiği. Bu mozaikte beni en çok etkileyen bölgede yaşanan üç büyük depremin etkilerini görebilmekti. Mozaiğin bir bölümünde kıvrılmış bir halı gibi dalgalı bir form var. O yaşanmışlık hissi, insanın duygularını diken diken ediyordu. Tabii o zamanlar Antakya’nın aynı gün içinde iki büyük deprem daha geçirip yerle bir olacağını tahayyül bile edemezdik.

6 ŞUBAT’IN ARDINDAN NORMALE DÖNME İHTİYACI

6 Şubat gecesi 04.17’de çalan telefonla uyandım. Otelden arkadaşlar arıyordu. Telefonda feryatları duyunca yaşanan felaketin büyüklüğünü anladım. Kardeşim, eşi bebeği, annem, babam Antakya’daydı. Çok şükür onlar iyiydi ancak kuzenimi çocuğuyla birlikte kaybettik. Yakınlarımızdan, tanıdıklarımızdan çok kayıplarımız oldu. Bu acıyı anlatmak mümkün değil. Yıkılan evler, yıkılan hayatlar… Şu an ikinci hayatımızı yaşıyoruz ama bizler aynı bizler değiliz artık. Umuda ihtiyacımız var. Hayatın normale dönmesine ihtiyacımız var. Ateşi yakmak zorundayız, hayat bulmak zorundayız. Antakya’nın eski güzel günlerine dönmesi çok uzun yıllar alacak ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Bizler bunun için çalışmaya başladık.

YENİDEN HAYATA DÖNÜŞÜN SEMBOLÜ

Otelimizde 26 Eylül’den itibaren yeniden misafirlerimizi ağırlamayı planlıyoruz. Otelimiz depremde çok yoğun dekorasyon hasarı almıştı; her yeri kaplayan camlar, mutfaklar ve tüm alt yapı sistemleri zarar görmüştü. Hepsini yeniledik ve odalarımızın üzerinde yükseldiği 66 bacağın tümü mühendislerimiz tarafından kontrol edildi. Tüm teknik kontrollerimiz tamamlandı. The Museum Hotel Antakya’nın kentin yeniden hayata dönüşünü simgeleyen önemli bir sembol olmasını umuyoruz.

OTEL İLE MÜZE, AYRI GİRİŞLE, AYNI YERDE

Bu arada yeni dönemde misafirlerimizi neler bekleyecek biraz da ona değinmek isterim. Otelimiz St. Pierre mevkiinde yer alıyor. 200 oda ve 400 yatak kapasitesi ile hizmet veriyoruz. Müze ve kazı alanı, dağ, St. Pierre Kilisesi manzaralarına hâkim standart, süit ve kral dairesi oda seçeneklerimiz mevcut. Bir de Nas Konut’umuz bulunuyor. Ayrı bir girişi ve toplantı odası olan otelden daha izole bir tatil geçirmek isteyenler bu konutumuzu tercih edebiliyor. Bunun dışında farklı büyüklükteki toplantı odalarımız, düğün ve davetler için balo salonumuz, tam donanımlı Balans Spa ve Fitness merkezimiz bulunuyor. 2019 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devrettiğimiz otelden bağımsız bir girişi bulunan Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi de otelimizle aynı kompleks içerisinde yer alıyor. Günübirlik ziyaretçilerimiz dilerse arkeolojik kazılardan çıkan eserleri müzeyi ziyaret ederek görme imkânına da sahip.

DEĞERLERİ KORUMAYA KATKI

The Museum Hotel Antakya’da konuklarımıza hem yerel hem de özel bir gastronomi deneyimi yaşatmayı hedefliyoruz. Otelimizin farklı konseptlerde beş mekânı bulunuyor. Misafirlerimiz Hatay mutfağının yöresel lezzetleri için Ayan Meyan’ı, after partiler ya da özel davetler için Sixty Six’i, zengin bir açık büfe kahvaltı için Sefahat’i, hamburger, tatlı, salata, leziz kokteyller için Birdy’i ve açık havada teras keyfi için Seyri Âlem’i tercih edebilirler.

Bizler Antakya’ya âşık bir aileyiz. Antakya’yı, kültürünü, tarihini, değerlerini korumaya ve yaşatmaya elimizden geldiğince devam edeceğiz.

Deprem öncesinde restoranlarımızda nasıl ki Antakya’mızın mutfak kültürünü en iyi şekilde tanıtmaya özen gösteriyorsak yine bu yolda yürümeye devam edeceğiz. 600 çeşit yemek ve tatlısıyla UNESCO’nun Yaratıcı Şehirler Ağı’na layık gördüğü, mutfak kültürünün yaşatılmasını başaran medeniyetler şehri Hatay’ımız gerek gastronomisiyle gerek tarihiyle gerek kültürüyle yeniden hayat bulacak. Buna yürekten inanıyoruz.

"Haftada bir banyo yapabilen kendini şanslı hissediyor"

EKONOMİ gazetesi Genel Koordinatörü ve Yazarı Vahap Munyar, 7 Mart 2023 tarihli köşe yazısında Hatay izlenimlerini yukarıdaki başlık ile köşesine taşımıştı. Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu ile kardeşi Asaf Asfuroğlu ile yaptığı görüşmeyi aşağıdaki şekliyle okurları ile paylaşmıştı:

Geçen Cumartesi günü Hatay’a gittiğimizde The Museum Hotel Antakya’ya da uğradık, CEO’su Sabiha Asfuroğlu Abbasoğlu ve kardeşi Asaf Asfuroğlu ile sohbet ettik.

Sabiha Asfuroğlu, deprem sırasında yurt dışında olduğunu belirtti:

• 6 Şubat 2023 saat 04.21’de telefonla uyandım. Otelden arkadaşlar arıyordu. Telefonda feryatları duyunca yaşanan felaketin büyüklüğünü anladım.

Antakya’daki diğer otelin yöneticilerini hemen aradığını vurguladı:

• The Museum Hotel Antakya ve merkezdeki diğer otelde konaklayanlar sağ salim dışarı çıkmıştı. En azından misafirlerimiz arasından can kaybı söz konusu değildi. Yaşanan can kayıplarıyla ilgili acısını paylaştı:

• Kuzenimin cenazesi kucağındaki çocuğuyla birlikte çıkarıldı. Ailece büyük acı yaşadık. Çocukların öğretmenleri ve arkadaşlarından, kendi arkadaş ve dostlarımızdan çok kayıplarımız oldu. Bu acıyı anlatmak mümkün değil.

The Museum Hotel Antakya’nın giriş katını hızlıca gezmeye çalıştık, sık sık uyardı:

• Otel çelik konstrüksiyon, çok şükür yıkılmadı ama çok sallandığı görülüyor. Üst katlarda odalarda da tüm katlarda da kırılan, dökülen çok eşya var. Giriş katındaki restorana yönlendirdi:

• Buradaki manzara, depremin yarattığı etkiyi gözler önüne seriyor.

Otelin tabanındaki mozaik ve tarihi kalıntılara baktık:

• Mozaik ve tarihi kalıntılarda pek oynama olmadığı görülüyor.

Heyetten biri depremden sonra yaşanan sıkıntıları sorunca şu yanıtı verdi:

• Biz burada otelin bahçesine koyduğumuz konteynerlerde konaklıyoruz. Bazı çalışanlarımız da burada kalıyor. Yalnız Antakya’da çok ciddi barınma sorunu var. Ayrıca, kullanma suyu sıkıntısı söz konusu. Haftada bir banyo yapabilen kendini şanslı hissediyor.

 

 

Kültür-Sanat