Zamanın ruhu; başımızı kaldırıp yukarı bakmayı gerektiriyor

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Elimizi sıkıp işaret parmağımızla başkalarını suçlarken dikkat edelim, orta parmağımız, yüzük parmağımız ve serçe parmağımız kendimize dönüktür. Kadim Hint kültürü doğamızın bu gerçekliğini fark etmiş, “İşaret parmağınla başkasını suçlarken, dikkat et üç parmağın kendine dönüktür” uyarısını nesilden nesle aktarmıştır.

IBM, Hint insanın binlerce yıllık bu yaklaşımına bir de Güney Amerika halklarının birikimini ekleyerek reklamlarında kullanmıştır. İşaret parmağımızı başkalarına doğrulttuğumuzda, başparmağımızın yukarıları işaret ettiğini okuyan Amerika’daki yerli kültür; “Başını kaldır da yukarıya bak, kendini en yüksek yerde sanma!” demiştir.

İçinden geçtiğimiz büyük dönüşüm dönemi, başkalarını suçlarken sıkılmış bir eli okumasını bilmekten başladığı için bugün yaşamın bütün derinliklerinde olup biteni okuyarak anlamanın önemi her zamankinden daha fazla. Özellikle de jeoekonomik, jeopolitik, jeostratejik gelişmeler, hükümet kararları, işgücü hareketleri, demografik oluşumlar, toplum algısının yönü ve teknolojik değişmeler “zamanının ruhunu” hızla değiştiriyor. Zamanın ruhunu iyi okumadan, ölçeği ne olursa olsun işimizi etkin ve verimli bir biçimde yönetemeyiz.

Grafikte gösterildiği gibi “normal koşulları” krizlere dönüştüren “tercih ve davranışlarımıza” bir de “zamanın ruhunu okuyamamayı” eklersek, krizlerin derinleşmesinin kapılarını da açmış oluruz.

Jeopolitik oluşumlar

Zamanın ruhunu yaratan bileşenler arasında; “Jeostratejik, jeopolitik ve jeoekonomik gelişmeler” yönlendirici gücü olan etkenlerdir. Günümüzdeki gelişmeleri etkileyen “küresel güçlerin”, “bölgesel güçlerin” ve “yerel güçlerin” niyetleri ve uygulamaları hakkında bilgi sahibi değilsek, işimizi tam ve doğru yapmamış olur, kriz koşulları yaratılmasına katkı sağlamış oluruz.

Çok uzaklara gitmeden yakın geçmişte Çin ile ABD arasındaki çatışma alanlarının ekonomilere etkisini anımsamak yeterlidir. Çağımıza yön veren yarıiletken teknolojinin “çip krizini” ülkemizin derinliklerinde hep birlikte hissettik. Ukrayna- Rusya çatışmasının “hububat krizi” etkilerini yakın ya da uzak ülkelerin insanlarını etkiledi. Filistin ile İsrail çatışmasının küresel ölçekte yarattığı karmaşadan etkilenmeyen topluluk ya da toplum var mı?

“Bir Yol Bir Kuşak” inisiyatifinden, Çin-Kazakistan ve Rusya’nın İrtiş Irmağı üzerinden “Kuzey Denizi Koridoru” küresel ticaretin akışını değiştirebilir… Küresel ölçekteki gelişmelerden bağımsız işyeri yönetimini benimsemeyi bir yana bırakın, düşünmek bile “zamanın ruhundan” ne kadar uzaklaştığımızı gösterir. Ülkemizde işyeri yöneticilerinin günlük ve orta vadeli işlerini doğrudan ya da dolaylı etkileyen jeostratejik, jeoekonomik ve jeopolitik gelişmeleri yakından izleyen “çevre analizi” yapma disiplinini mutlaka içselleştirmemiz gerekiyor. İşyeri yöneticileri, başlarını kaldırıp yukarı bakmasını bilmezlerse kendilerini en yüksekte sanma tuzağına düşebilir.

Hükümet kararlarının etkileri

Küresel, bölgesel ve yerel güçlerin düşüncelerine yön veren, kurumsal işlevleri hayata taşıyan, sürdürebilirliğin gerek şartı olan kurumların işleyişini gözeten ve denetleyen “hükümet kararları” da krizlerin yaratılması ve çoğaltılmasında etkili güçtür.

Hükümetleri yönetenlerin uygarlık tasavvurları ve dünya görüşleri alacakları kararların ve yürürlüğe koyacakları politikaların ne olacağının ipuçlarını verir.

ABD gibi büyük bir gücün komşusu olan Küba’da Fidel Castro, büyük ve düşman komşuda yapılan başkanlık seçimleri öncesinde, adaylarının kimlik ve kişilik özellikleriyle ilgili analizini yayınlamayı gelenek haline getirmişti. Bill Clington’la ilgili saptamasında; “Gelmiş geçmiş adaylar arasında en entelektüel olanı, ama beline sahip biri değil” saptamasını yapmıştı. Yaşam Castro’yu doğruladı. Küba’da sosyalist sistemin yaşatılmasındaki güçlerinden biri de Castro’nun ABD hükümetlerinin kararlarının arka planını iyi analiz etmesiydi. Bugün de doğrudan ve dolaylı gelişmeleri etkileyen “hükümet kararlarını” belirleyen iç ve dış koşulları bilmeden belirsizliklerle başa çıkmak ve belirsizliklerin çaresizliğe dönüşmesini önlemek zor.

Hükümetlerin niyetlerini anlama, kimlerle rekabet içinde olduklarını, kimlerle işbirliği yaptıklarını izleme de işimizin parçası olmak zorundadır. Hükümetlerin kararlarını yönlendiren etkenleri bilmeliyiz ki oluşumlar baskın hale gelmeden alternatif çözümler üretebilelim; belirsizliklerin ve krizlerin tehlikelerini en düşük maliyetle savuşturabilelim.

İşgücünün durumu

Ekonomi insan icadı değildir, ama içinde insan vardır” denir. Ekonomide sermaye ile işgününün bağlantıları, iletişim ve etkileşimleri, çatışmaları ve işbirlikleri de krizleri azaltıcı ya da artırıcı etkiler yapar.

Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un “İktidar ve Teknoloji” adlı yeni kitabı; işgücü hareketlerinin krizler kadar gelişme ve ilerlemeyi de nasıl etkilediğini bin yıllık perspektiften açıklıyor. ABD gibi son yüzyılın hakim ekonomisinde emeğin, imalat sektöründeki payı 1980’li yıllarda yüzde 65 düzeyindeyken, 2010’da söz konusu oran yüzde 46’lara iniyor. Bugün ise daha da gerilemiş durumda. Üretim insan içinse, çalışanın durumunu gerileten etkenleri analiz etmeden, işimizi tam ve doğru yaptığımızı ileri sürebilir miyiz?

Mehmet Kaya’nın 30 Ocak 2024’te EKONOMİ gazetesinde manşet olan TÜİK açıklamasıyla ilgili haberi, ülkemizde de işgücünün her geçen gün gelirini kaybettiğini kanıtlıyor.

İşgücünün üretimin temel değişkeni olması, talep yaratarak üretimi beslemesi, toplumsal gelişmenin giderek tabana yayılması önemlidir. İş dünyası, işgücünün durumunu değerlendirmeden belirsizlikleri, karmaşayı ve karışıklıkları “kavrayışa” dönüştüremez… İşgücüyle ilgili temel eğilimlerin farkında olmadan, tehlikelerini ve fırsatlarını iyi değerlendirmeden krizler önlenemez, yaşanan krizleri en düşük maliyeti ödeyerek yeni normal koşullarına geçiş sağlanamaz.

Nüfus hareketleri

Nüfus hareketleri, göçler, kentleşme, kentlerdeki mal ve hizmet üretim akışlarını hızlandıran ya da yavaşlatan değişkenler de iş insanlarının gözlemesi, izlemesi, değerlendirmesi, alternatif tepki biçimlerini geliştirmesi gereken karar değişkenlerdir.

Bugün ülkemizde tarım ve hayvancılık alanından elma ve zeytin hasadına ve de hayvan otlatan çoban sorununa kadar geleneksel bilgiden yoksun olmanın kayıpları yaşanıyor. İşi bilen işgücü sorunuz var.

Nüfusun hızla ve plansız bir biçimde kente taşınmanın etkileriyle yüzleşiyoruz. Bu yüzleşme bizleri; ülkemize göç edenlerin bazı üretim alanlarında nasıl konumlandırılması gerektiğini sorgulama noktasına götürüyor.

The Lancet’te yayınlanan nüfus analizleri Çin, İspanya, İtalya gibi daha onlarca ülkede “azalan nüfus sorunu” yeni yüzyılın önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkardığını kanıtlıyor. Bir temel içgüdü sorunu olan “neslin sürdürülmesini” bile gündeme geldi.

İşgücü, nitelikli işgücü, yaratıcı yeniliklere açık insan gücü sorunu nitelik değiştiriyor; değişmeleri erken uyarı anlayışı ile öngörmek, geleceği güven altına almanın gerek şartlarından biri haline geliyor.

Toplum algısı, gelenek ve görenekler

Uygarlık algımız, geleneklerimiz ve zihniyetimiz; karmaşa, karışıklık ve belirsizliği belirleyen değişkenlerdir. Diğer birçok inanç ve düşünce araçları gibi toplumun oluşturduğu bakış açıları “koruyucu güç” de oluşturabilir; “uyumu” yavaşlatan engellere de dönüşebilir.

Toplumun algılama biçimini etkileyen, yaşanan belirsizlik, karmaşa, karışıklıkları yönlendiren, sorun ya da çözüm üreten davranışların arka planında  “gelenek taassubunu” varsa etkili bir gelişme yaratmamız güçtür. Geçim örgütlenmesinin bütün alanlarında sağlıklı bir gelişme, etkili bir ilerleme yaratmak için geleneklerin ve göreneklerin tutucu ya da geliştirici özelliklerini sorgularsak “çarenin tükenmez” olduğunu kavrayabiliriz.

Gelecek hafta, “Zamanın ruhunun bileşenleri arasında yer alan giderek önemi artan teknoloji” konusunu ele alacağız.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar