Zamanı iyi yöneten dünyasını genişletir
Hiçbir şey geçip gitmemiş olsa; geçmiş zaman olmaz… Görecelik yasalarına özen göstererek diyebiliriz ki zaman durdurulamaz, geri getirilemez ve yerine konulamaz. Roma dönemindeki eski bir güneş saatinin üzerinde şu yazı vardır; “serius est quam cogitas.” Zaman, sandığından da geç…
Çoğumuz için zaman, yönetilmesi gerektiği halde harcanası bir şeydir. Bu özensizlik, doğumla ölüm arasındaki ömür denen zamanı, ziyan ettiğimiz gerçeğine vardırır bizi. Gayretimiz var ama özenimiz yeterli mi?
İnsanoğlu, “yelkovan” ile 300 yıl önce tanıştı. Zaman değirmeninin daha yavaş temposunu simgeleyen “akrep”, işimizi pekâlâ görüyordu. Acele edecek bir yaşam tarzı da ortalıkta mevcut değildi. Saatlerdeki “saniye” ibresinin ancak 150 yıllık tarihi var.
Değişen üretim ve yaşam tarzı, zamana bakış tarzımızı da zamanı kullanım yöntemimizi de kökünden değiştirdi. Bir günlük yol, 3 at değişim mesafesi gibi kavramlar gitmiş, “just in time” (tam zamanında) kavramının üretimin belkemiğine yerleşmesi ardından saniyeler dahi bölünmüş.
Ve zamanı yönetmek, hayatı yönetmekle eşdeğer hale gelmiş. Aslında bu en az 5 bin yıl öncesine ait “Değişimler Kitabı”nda bahsi geçen kültürü anlatıyordu. Fakat bize ait olanı, yüzyıllar boyunca hatırlayamadık. İhtiyaçlar icatların anası olduğu için, 20. yüzyılda önemi yeniden anlaşıldı.
Ramazan, sahuru, iftarı ve ezan vakitleriyle zamanı daha net hissettiğimiz bu korona günlerinde zaman yönetimine dikkat çekmek istedim.
ZAMANIN TİK TAK’LARI GÜDEN; YARATIKLARI…
Her birimizin boyu, serveti, kabiliyeti, ömrü farklı olsa da günlerimiz eşit kılınmıştır. Her gün hesabımızda 86 bin 400 saniye yüklenir ve bunu nasıl yöneteceğimize göre hayatımız şekillenir.
Ozan Feyzullah Çınar’ın Sivas türküsü, benden daha net anlatıyor zamanı; “Geldim Şu Âlemi Islah Edeyim / Özümü Meydanda Gördüm Sonradan / Zaman Mahlûkuna Meylimi Verdim / Sermayemden Zarar Gördüm Sonradan.”