Yurtta enflasyon, cihanda enflasyon
Maalesef yaklaşık sene başından beri, ancak özellikle son aylarda TÜİK tarafından yayınlanan enflasyon verilerinin tutarlılığı ve inandırıcılığı oldukça azalmış durumda. Zaten yapılan araştırmalarda da halkın yüzde 85’inden fazlası açıklanan verilerin doğruyu yansıtmadığı yönünde görüş bildirmekte. TÜİK’in yayınladığı veriler Türkiye’de sadece ekonomistlerin, piyasa araştırmacılarının ve yorumcuların değil, işvereninden emekçisine kadar herkesin takip ettiği veriler. Pek çok iş insanı ileriye dönük yatırım kararlarından çalışanlarına ödeyeceği ücretlere kadar enflasyon verilerine bakmakta. Türkiye’de kiralar başta olmak üzere pek çok kontrat TÜİK’in enflasyon verileri üzerinden yenilenmekte. Hal böyle iken, açıklanan verilerin güvenilir olmaktan çıkmasının yaratacağı tahribatı ne kadar vurgulasak azdır.
Eğer TÜİK erozyona uğrayan itibarını yeniden kazanmak istiyorsa, bence uygun bir takvimde (bu mesela 1 Ocak olabilir) veri tabanlarını geriye doğru revize ederek enflasyon serilerinde bir düzeltmeye gitmeli. (Böyle bir revizyon için örneğin pandemi sürecinde verilerin sağlıklı elde edilememesi vs. gibi bir neden bulunulabilir.) Eğer böyle bir düzeltme yapılmaz ise hem sağlıklı ekonomik analizler yapmak iyice zorlaşacak, hem de yayınlanan rakamlar ile gerçek durum arasındaki makas giderek açılacak. Bunun en somut göstergesi TÜFE ile Yİ-ÜFE arasındaki -artık fark diyemiyorum- uçurum! Kasım ayıyla birlikte bu uçurum yüzde 33’ün üzerine çıkmış durumda. Evet, “piyasa şartları dolayısıyla üreticiler maliyetlerini nihai fiyatlara yansıtamıyorlar” diyoruz ama bu kadar uzun süre bu kadar büyük fark olması da maddeten imkansız.
Alternatif çalışmalar enflasyonun yüzde 50’nin üzerinde olduğunu ortaya koyarken enflasyonun (resmi) rakamsal gidişatı konusunda anlamlı bir söz söylemek çok zor. Her halukarda, enflasyon konusunda 15 yıllık bir kazanımın son 3 sene içerisinde kaybedilmiş olması üzücü. 2005 yılında paradan 6 sıfır atılması aynı zamanda yüksek enflasyonun hayatımızdan çıkmış olmasını da sembolize ediyordu. Geldiğimiz noktada ise enflasyonun gelir dağılımını bozan etkisini bir kenara koysak bile, iktisadi sistemde çarkların dönmesini zorlaştıran ve nisbi fiyatların oluşmasını zorlaştırarak verimsizliği artıran yönüyle yüksek enflasyon büyüme potansiyelimizi de düşürecektir.
Cihandaki enflasyona gelirsek. Özellikle ABD’de geçen ay yüksek çıkan enflasyon sonrası enflasyonun kalıcılığı konusundaki endişeler artmıştı. Geçen senenin ilk yarısında pandemi nedeniyle baskı altında kalmış olan fiyatların bu senenin ilk yarısında normalize olmasıyla enflasyonda doğal bir artış bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu. ABD’de enflasyon Haziran itibarıyle yüzde 5.4’e kadar çıktı. Fakat sonrasında baz etkisinin büyük ölçüde bitmiş olmasına karşın enflasyondaki artış bugüne kadar devam etti. Cuma günü açıklanacak Kasım ayı enflasyonu ise yüzde 7 seviyesine yaklaşarak belki de son 40 yılın en yüksek oranına yükselmiş olacak.
Her ne kadar enflasyondaki artışın süregelmesinde tedarik zincirlerindeki tıkanıklığın ve işgücü eksikliğinin devam etmesi gibi orta vadede “geçici” olacak sebepler etkiliyse de, bu durum bazı kesimlerdeki enflasyon beklentilerini artırmış durumda. Fed Başkanı Powell da bu endişeleri bertaraf etmeye yönelik olarak daha şahin bir tutum izleme sözü vermiş bulunuyor. Son demeçlerinde artık “geçici enflasyon” sözcüğünün kullanılmasının doğru olmadığını ifade etmekte. Aynı zamanda aylık varlık satın alımlarındaki azaltım miktarını artırarak bu programı daha erken sonlandıracak. Enflasyonda kalıcı bir artış beklemese bile, artan enflasyon endişelerini yatıştırmak için Powell’ın böyle bir yaklaşım içine girmesi gerekiyordu. Ne de olsa, artan enflasyon beklentilerinin kendisi bizatihi enflasyonu etkileyen unsurlardan biridir. Bu nedenle bu beklentilerin bir şekilde dizginlenmesi gerekir.
Artan enflasyon karşısında faizleri artırmak siyaseten her yerde zor. Bu aksiyon zamanında alınmayınca yaratacağı tahribat ve zararın faturası da o kadar büyümekte. Ancak ABD ve diğer gelişmekte olan ülkeler bir süre daha rahatlıkla “bekle-gör” stratejisi izleyebilirler. Piyasaların uzun vadeli enflasyon beklentilerini yansıtan uzun vadeli faizler (ör: ABD 10-yıllıkları) halen çok düşük seviyedeler. Büyük ihtimalle de ABD Kasım verisiyle enflasyonun plato yaptığını göreceğiz. Öte yandan, bizde yakın zamanda resmi enflasyonun bile yüzde 30’ları geçmesine kesin gözüyle bakılırken ve uzun vadeli faizler yüzde 20’nin üzerine çıkmışken, bu faiz politikasında direnmek yanlış.