’Yüksek teknoloji için eylem çağrısı’nın topografisi

D. Ferhat DEMİR
D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Victor Hugo “Öldükten sonra yaşamak istiyorsanız, ya okumaya değer şeyler yazın ya da yazılmaya değer şeyler yaşayın” der. Bazılarımız kalemi ile bazılarımız aksiyonları ile fark yaratır. İkisini yapabilmek az kişiye nasip olan bir meziyet. Öldükten sonra gök kubbede hoş bir seda bırakmak isteyenler için gelişmiş bir ülke ve mutlu/umutlu nesiller sanırım en büyük eserdir. Bu bağlamda ekonomik kalkınma adına TÜSİAD ve TÜBİSAD tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin yüksek teknolojide atılım yapması için gereken vizyonu ortaya koyan eylem çağrısı önemli. Bu tip belgeler hiç değilse bir farkındalık sağlar. Politika yapıcılar için önemli bir girdi olabilir.

Bununla birlikte önerilen maddeler kâğıt üzerinde kalmadan hayata geçirilmelidir. Ben ülkemizde temel konularda bir bilgi/belge eksikliği olduğunu düşünmüyorum. Pek çok konuda raporlar üretiliyor ama aksiyon noktasında büyük zaaflar yaşıyoruz. Yaşadığımız afet bunun en somut göstergelerinden. Yönetmelikler oldukça iyi ama uygulaması ve denetimi yazılanlar ile uyumlu değil. Maalesef bizler henüz zarfı süslemenin ötesine geçebilmiş bir toplum değiliz. Mazrufa bakmıyoruz. Dokümanlar hazırlıyoruz, çok şık ofisler tasarlıyoruz, havalı binalarımız, sonu görünmeyen teknoparklarımız var ama içinde ne üretildikleri ile ilgilenmiyoruz.

Beton, deri koltuklar, renkli puflar ve cam tavanlar ile inovasyon olmaz. İnovasyon binalardan değil zihinlerden başlar. Görev aldığım Prag Ekonomi Üniversitesinin (Prague University of Economics and Business) binalarına dışardan baktığınızda, Türkiye’deki liselerden pek farkını göremezsiniz fakat burası Avrupa’nın en iyi 50 ekonomi üniversitesinden (Business School) biri. Dışına değil içinde çıkan araştırmalara ve yayınlara bakmamız gerekiyor. Nitekim söz konusu çağrı belgesinde belirtildiği gibi Avrupa ülkeleri teknik yetkinlik karşılaştırmasında Türkiye’nin sıralaması 33 iken Çek Cumhuriyeti 2. sırada.

Eylem çağrısına biraz daha yakından bakalım: önemli vurgular olmakla birlikte çok yeni ve dikkat çekici bir madde görülmüyor. Öncelikle “inovasyon” sözcüğünün net bir şekilde defaat ile kullanılmasını öneririm. Daha önce bu köşede birçok kere yazdığım gibi Ar-Ge, teknoloji, icat ve inovasyon farklı kavramlar. Ülke ekonomilerinin gelişimi için inovasyona ihtiyacımız var. İnovasyon teknoloji tabanlı olmak zorunda değildir. Yüksek teknoloji geliştirmemiz mutlaka gerekli ama sadece teknoloji vurgusu yapılması resmi eksik bırakıyor. Yalnızca teknoloji girişimlerini desteklemek yerine inovasyon yapabilen tüm girişimleri desteklemek lazım. Benzer zihniyeti kamu bürokrasisinde de görüyoruz.

TÜBİTAK teknolojiyi, Ar-Geyi desteklesin elbette ama inovasyonu asıl teşvik etmeli. Çünkü inovasyona dönüşmeyen bir teknolojinin ya da Ar-Genin hiçbir ekonomik değeri yoktur. Döviz getirmez, istihdam yaratmaz. Her yenilik inovasyon değildir, o yüzden inovasyon sözcüğünün açıkça kullanılmasından herhangi bir beis görmüyorum. TTK’nın önerdiği “yenileşim” maalesef dilimize oturmadı ve sözcüğün türetilmesinde geç kaldılar.

Çağrıda “ekosistemin” altının çizilmesini önemsiyorum. Büyük ekosistemler yaratmadan sürdürülebilir inovasyonları başarmak imkânsız. Tek başınıza icat yapabilirsiniz, sanat yapabilirsiniz ama inovasyon yapamazsınız. Bana göre dokümandaki en kritik başlıklardan birisi; kültürel dönüşüm. Kültürel dönüşüm şart ama bunun nasıl olacağını bilmiyoruz. Kültürel dönüşüm zihinsel dönüşüm ile başlar. Zihinsel dönüşümde çocukken ailede başlar. Sonra ilkokulda ve sosyal hayatta devam eder. Farklı seslerden, eleştiriden, soru sorulmasından rahatsız olan bir sosyoloji, kültürel dönüşümü başarabilir mi? Aykırıların tehdit olarak algılandığı bir ülkede inovasyon mümkün mü?

Soru soran oğlundan çekinen babalar, soru soran öğrencisinden çekinen öğretmenler ve soru soran personelinden çekinen yöneticiler ile inovasyon yapabilir miyiz? Kültürel dönüşümü en tepeden başlatıp toplumun çekirdeğine indirgemek gerekiyor. Bu konuda yetkim olsa, Eğitim ve Aile gibi ilgili Bakanlıklarla birlikte yapacağım ilk icraat; kültürel-zihinsel dönüşüm olurdu. “Türkiye Teknoloji Geliştirme Bankası” önerisi oldukça yerinde. Türkiye İnovasyon Bankası demek daha doğru olur. O teknoloji ile harika inovasyon yapan girişimleri de kapsama almak lazım. İş Bankasının Girişimcilik Şubeleri ile belki ortak bir sinerji yaratılabilir bu başlık altında. Diğer önemli maddelerden birisi; “Yüksek teknoloji temelli kümelenmeler oluşturulmalıdır”. Hangi bölgede ve ilde hangi kümelenme olması gerektiği de önerilmeli. Örneğin ben yıllardır İzmir’in girişimciler için çok cazip bir şehir olabileceğini ve Ege’de tarım ve gıda odaklı teknolojilerin (agritech) kümelenmesi gerektiğini söylüyorum. Buna sinema, prodüksiyon, müzik, oyun gibi diğer yaratıcı endüstriler de eklenebilir.

“Uluslararası deneyimi ve iş gücünü Türkiye’ye taşıyacak inisiyatifler hayata geçirilmelidir” önerisi dikkate alınmalı. Fakat nasıl? Mesela savaştan dolayı pek çok Rus ve Ukraynalı ülkesini terk etti. Rusya’da teknik yetkinlikleri çok yüksek olan altın yakalar var. Bunları çekebildik mi? Aynı şekilde video oyunları başta olmak üzere Ukrayna çok önemli startuplara sahip bir ülke. Bu insanların Türkiye’ye gelmesi için ne yaptık? Amerikalı ya da Kanadalı bir girişim Türkiye’ye gelmez ama Ukrayna, Romanya, Sırbistan, Polonya, Letonya gibi bölgedeki ülkelerin girişimcilerini çekebiliriz.

Özel bir girişimci vizesi çıkartarak bu insanları özellikle Balıkesir-İzmir-Antalya-Mersin hattında konumlayabiliriz. Türkiye kıyılarının iklimi ve coğrafi güzelliği çok çekici olabilir belirttiğim profiller için. Raporda eksik bulduğum önemli konulardan birisi akademilerimiz. Sanayi-üniversite iş birliğine atıf var ama akademilerimizde eğitimin niteliğine ve niceliğine de spotlar tutulmalı. İnovasyon ve teknolojiyi geliştirecek olan insandır. Bu insanları nasıl yetiştireceğiz? Üniversitelerimizde bir an önce “inovasyon bölümleri” açılmalı. En azından Ana Bilim Dalı (ABD) olarak yer verilmeli. Finansa, pazarlama, strateji, muhasebe, IT gibi bölümler ve kadrolar varken halen girişimciliğe ve inovasyona bölüm açmamız ne kadar geride olduğumuzun göstergesi.

Bazı üniversitelerde yüksek lisans programları var ama yetmez. Müstakil bölümler ya da ABD olmalı. Tüm liselerde ve üniversitelerde Girişimcilik ve İnovasyon dersleri verilmeli. YÖK ve MEB’in bu konuyu ajandalarına almalarında fayda var.  Son olarak, belgede belirtildiği gibi geniş bant sorununu artık çözmeliyiz. Gelişmiş bir ekonomi olmak istiyorsak mevcut internet hızı ile başarmamız mümkün değil. Türkiye’ye bu kadar yavaş bir internet yakışmıyor. Ülkenin tüm kurumları ve kişileri bir araya gelip herkes neyi biliyor ve neyi yapabiliyorsa büyük bir atılım başlatarak ikinci yüzyıla yüksek bir sinerji, motivasyon ve adanmışlıkla girebiliriz. Halen geç değil. Azim ve dinamizmimiz açığı hızlıca kapatabilir ve her şeyi başarabiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Mutluluk ekonomisi 11 Eylül 2024
Aylaklığa övgü 04 Eylül 2024