Yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davasında genel kurul kararı

Av. Umut KOLCUOĞLU
Av. Umut KOLCUOĞLU HUKUK NOTLARI

Anonim şirket yönetim kurulu, şirketin devamlılığı ve işleyişi ile ilgili önemli görev ve yetkilere sahip, şirketin yönetim ve temsil organıdır. Ancak, Türk Ticaret Kanunu madde 553’e göre şirketin yönetim ve temsilinden doğan sorumluluk da yönetim kuruluna aittir. Bundan dolayı anonim şirket yönetim kurulu üyeleri kanundan ve esas sözleşmeden kaynaklanan yetkileri kullanırken şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına verdikleri zararı tazmin etmekle yükümlüler. Geçen yazımızda bunlardan bahisle anonim şirket yönetim kurulu üyesinin ibrası davasını ele almıştık. Bu defa ise şirket adına yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açarken göz önünde bulundurulması gereken temel ve tartışmalı bir konuyu, dava açılmasına yönelik alınmış bir genel kurulu kararı gerekip gerekmediğini inceleyeceğiz.

Eski Türk Ticaret Kanunu’nda, anonim şirket adına yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul tarafından davanın açılmasına yönelik bir karar alınmasını şart koşan açık bir hüküm mevcuttu. Yargıtay da buna uygun olarak genel kurul kararı alınmasını dava şartı kabul ediyordu. Bu kapsamda, Yargıtay’ın eski uygulaması; genel kurul kararının eksik olduğu hallerde, eksikliğin giderilmesi için süre tanımak ve davayı ertelemek yönündeydi.

2012 yılında yürürlüğe giren (yeni) Türk Ticaret Kanunu ise yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarında genel kurul kararı alınmasının bir dava şartı olduğuna dair açık bir hüküm içermiyor. Bununla beraber, kanunun 479/3(c) maddesinde, ibra ve sorumluluk davası açılmasına ilişkin genel kurul kararlarında pay sahiplerinin oyda imtiyaz hakkının geçerli olmayacağı şeklinde bir hüküm bulunuyor. Sorumluluk davası açılması için genel kurul kararı alınması gerekiyormuş intibası yaratan bu hüküm sebebiyle doktrinde tartışmalar halen devam ediyor. Kanundaki belirsizlik sebebiyle meydana gelen tartışmaların merkezinde üç görüş yer alıyor.

İlk görüş, kanunda böyle bir dava şartı düzenlenmemişse de 479/3(c) hükmünden yola çıkarak sorumluluk davasında genel kurul kararının aranması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, bu görüşün savunucuları genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri arasında finansal tablolar ve yönetim kurulunun yıllık raporu gibi konulara dair kararlar alınmasının yer almasını bu görüşü güçlendiren faktörlerden sayıyor. İkinci görüş, eski kanunda açıkça düzenlenmiş olan genel kurul kararı alınması gerekliliğine yeni kanunda aynı şekilde açıkça yer verilmemesinin bilinçli olarak eski düzenlemeden vazgeçildiği anlamına geldiğini, 479/3(c) hükmünün ise unutulduğu için kanun metninde bırakıldığını ileri sürüyor. Üçüncü ve son görüşe göre ise somut olayın hal ve şartlarının göz önüne alınması gerektiği; yönetim kurulu tarafından sorumluluk davası açılması kararının alınamadığı durumlarda, genel kurul kararı alınması yoluyla da dava açılmasının mümkün hale geleceği savunuluyor. Bu görüşün savunucuları, genel kurulun sorumluluk davası açılmasına ilişkin kararını davanın açılmasına dair bir irade beyanı olarak değerlendiriyorlar.

Anlaşılacağı üzere, şirket yönetim kurulu üyeleri aleyhine açılacak bir sorumluluk davasında, bir genel kurul kararı alınmasının aranıp aranmayacağı hususunda doktrinde görüş birliği bulunmuyor. Yargıtay’ın konuya yaklaşımının ise daha net olduğu söylenebilir. Çünkü Yargıtay, eski Türk Ticaret Kanunu’nun getirdiği usulü aynen devam ettirerek içtihat oluşturuyor ve şirket yöneticisine karşı sorumluluk davası açılabilmesi için şirket genel kurulunda karar alınmasının dava şartı olduğu görüşünü en güncel kararlarında da sürdürüyor. Ancak Yargıtay, bu dava şartı eksikliğinin yaptırımını davanın usulden reddedilmesi olarak belirlemiyor; şirkete eksikliği gidermesi için süre vererek bu süre içerisinde eksiklik giderilmediği takdirde davayı reddetmek yolunu tercih ediyor.

Tüm bunlar ışığında, Türk Ticaret Kanunu madde 553 anlamında yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açacak şirketler, doktrindeki çarpışan görüşler ile Yargıtay’ın bu görüşlerden ilkini açıkça benimseyerek genel kurul kararı alınmasını bir dava şartı olarak gördüğünü göz önüne almalı. Bu şirketlerin, yargılama sırasında herhangi bir usuli engele takılmaması için önce bu davanın açılmasına yönelik bir genel kurul kararı almasında yarar var.

Av. Cansu DOĞAN’ın katkılarıyla

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar