Yönetim kurulları arpalık olmaktan kurtarılmalıdır
Yönetim Kurulları
Yönetim kurulu bir organizasyonun en üst yönetim organıdır. İlk kez 17.yüzyılda bir Hollanda ticaret şirketindeki (Dutch East India Company) uygulama ile başlamış ve evrilerek bugünkü duruma gelmiştir. Literatürde yönetim kurulu, hisse sahiplerini temsil etmek için seçilmiş bir panel olarak tanımlanır. Genel hatları ile yönetim kurulu, hisse sahiplerinin çıkarlarını korur, kuruluşun yönetimi için politikalar belirler, kuruluşu gözlem altında tutar, önemli konularda kararlar alır. Bu çerçeve içinde genel olarak aşağıdaki görevleri yapar: Kuruluşun misyonunu ve amacını belirler. Tepe yöneticisini seçer. Yöneticiyi destekler ve performansını değerlendirir. Kuruluşun bir eylem planının olmasını sağlar. Yeterli kaynakları temin eder. Kaynakları etkin olarak yönetir. Kuruluşun ürün, hizmet ve programlarını belirler ve uygulanmasını izler. Kuruluşun imajını zenginleştirir. Gerektiğinde anlaşmazlıkların çözüldüğü bir hakem heyeti gibi davranır.
Görüldüğü gibi, yönetim kurullarının önemli görevleri ve sorumlulukları vardır. Yönetim kurulu üyeleri bu ağır görevleri yüklenirler. Bunun yanında yönetim kurulu üyelerinin, bu görevlerin aksaması veya yanlış yapılmasından doğan, hukuksal, cezai ve şirketin kamusal borçlarından gelen, çok ciddi yasal sorumlulukları da vardır.
Yönetim kurulu üyeleri
Bu kadar ağır sorumlulukları olan bir koltuğa, bu koltuğu dolduracak nitelikte kişilerin oturması gerekir. Kamu iktisadi kuruluşlarında çoğu kez bunun böyle olmadığına tanık oluruz. Liyakat değil de biat esasına dayalı, siyasi gözlükle; bazen bir vefa borcunu ödemek için ulufe dağıtır gibi atamalar yapılır. Örneğin, seçim kaybetmiş eski siyasiler, siyasal bağını koparmamış emekli bürokratlar, maaşlarına ek maaş eklenmek istenen bürokratlar, hatta bazen birden fazla yönetim kurulunda yer alırlar.
Kamu iktisadi kuruluşlarındaki yönetim kurulu üyeliklerine, kamunun hakkını koruyacak, o koltuğu hak edecek nitelikte kişilerin atanması gerekir. Oturulan koltuk, ayda bir kez misafirliğe gider gibi oturulan, ya da 23 Nisanlarda çocukların oturduğu tür bir koltuk değildir. Çünkü o koltuklarda söz konusu kuruluşun geleceği ile ilgili stratejik kararlar verilir. Son zamanlarda “Çifte veya çoklu maaş” söylemleri ile medyaya düşen bazı atamalara “Ülkemizde bunca işsiz varken” diye başlayan muhalefet itirazları da yanlıştır. Söz konusu koltuklar birisinin işsizliğine çare olsun diye doldurulacak yerler değildir.
Yönetim kuruluna atanan, o kuruluşun geleceği ile ilgili kararlara imza atacak kişiler yetkin olmazsa ne olur? Kuruluşun, yani kamuya, millete ait olan kuruluşun geleceği kararır. Atandığı kurumun uğraştığı konularla hiçbir ilgisi olmayan kişiler, “Uydum hazır olan başkana” diye yönetim kurulu başkanının istediği doğrultuda el kaldırırlar, indirirler, imza atarlar. Ya da bazen imza atmazlar, alınacak hayırlı kararlara da karşı çıkarlar. Bilmedikleri konularda hiçbir katkı yapmadan, bazen sırf kendilerini gösterme içgüdüsü ile işletmenin gidişatına engel olurlar. Çoğu kez de yönetim kurulu üyeliğinin getirdiği, yukarda belirttiğim çok ciddi yasal sorumlulukları bilmeden imzalarını atarlar. Koltuğun verdiği rahatlıkla bu devranın hep döneceğini sanırlar. Ama bilmezler ki, yanlış yapılan bir iş için gün gelir hesap sorulur. Devlet hafızası balık hafızası değildir, kolayına unutmaz.
Huzur hakkı ve dahası
Yönetim kurulu üyesine ödenen ücrete “Huzur Hakkı” denir. Huzur hakkı, bu makamın hak ettiği ücreti belirtir. Bu kadar ağır sorumluluğu olan bir kişiye tabi ki bunun karşılığı olan ücret de verilecektir. Aslında yüklenilen sorumluluklar ve yönetim kurulu üyesinin karşılaşabileceği yasal riskler göz önüne alındığında çoğu kez bu alınan ücretin yeterli olmadığını bile söyleyebiliriz.
Yönetim kurulu üyesinin kuruluşa olan maliyeti “Huzur hakkı” ile kısıtlı değildir. Huzur hakkı, maliyetin sadece göze çarpan kısmıdır; bunun dışında önemli maliyet kalemleri daha vardır. Çoğu kez üyelere en lüks makam araçları ve sürücü tahsis edilir. Kendilerine makam odaları, hizmetli ve sekreter verilir. Başka bir deyişle, emirlerine beş yıldızlı büro hizmeti sunulur. Temsil bütçesinden aslan payı ayrılır. İşletmeye maliyet burada da kalmaz. Özellikle bulunduğu koltuğu hak etmeden oturan yönetim kurulu üyeleri, çoğu kez o kuruluştaki nepotizmin kaynaklarıdır. İşletmenin insan kaynakları yönetimini bitmez tükenmez istekleri ile taciz de ederler.
Arpalık maaşı uygulaması
Bazen iktisadi devlet kuruluşlarındaki yönetim kurulu üyelikleri halk arasında “Arpalık” olarak nitelendirilir. Bu terimin nerden geldiğini merak edenler için belirteyim. Osmanlılarda devlet memurlarına hizmette bulundukları sürece maaşlarına ek olarak, görevden ayrıldıktan sonra ise bir nevi emekli maaşı olarak tahsis edilen ödeneğe “Arpalık maaşı” denirdi. Bu ödenek, başlangıçta yeniçeri ağası, bölük ağaları gibi askeri şahıslara verilmekte iken sonraları şeyhülislam ve kazaskere, 17. yüzyıldan itibaren de vezirlere ve ümeraya verilmeye başlandı. Bu usul yolsuzluğa sebep olduğu için 18. yüzyılda kaldırılarak yalnızca ilmiye sınıfına ödeme yapılmaya devam edildi. Ancak Tanzimat’tan sonra tamamen kaldırıldı ve yerine "tarik" maaşı konuldu. Meşrutiyetten sonra ilmiye sınıfına da diğer devlet memurları gibi düzenli aylık ve emeklilik maaşı bağlanarak arpalık usulü tamamen kaldırıldı.
“Demokraside çareler tükenmez” söyleminden yola çıkanlar, arpalık maaşı yerine yönetim kurulu üyeliğini getirmişlerdir. Bu, yanlış ve çarpık bir uygulamadır. Bu uygulamalarla, iktisadi devlet kuruluşlarının en önemli karar organları dejenere edilmektedir. Dolayısıyla söz konusu kurumlara zarar verilmektedir.
Bürokraside bazı pozisyonlar hayati değer taşır. Bu koltuklara çok nitelikli kişilerin oturması ve bu kişilere de hak ettikleri ücretin verilmesi gerekir. Eğer bulunduğu koltuktaki maaş bu hak edilen ücreti karşılamıyorsa, ek yönetim kurulu üyeliği yerine “arpalık maaşı” türü bir ek ödeme yapılabilir. Bu şekilde bir taşla iki kuş vurulur. Birincisi, iktisadi devlet kuruluşlarının yönetim kurulları kurtarılmış olur. İkincisi de bu koltuklarda oturan kişilerin isimlerinin her gün medyada çıkması, yıpranması önlenmiş olur; yüksek maaş hak eden kişiler huzur bulur.
Sonuç
Kamu iktisadi teşekkülleri ve yönetimleri önemlidir. Çünkü, mal hepimizin malıdır; iyi yönetilmelidir. Birden fazla yerden hormonlu maaş alan bürokratlar dolayısıyla gündeme gelen konuyu, sadece maaş açısından değerlendirmek dar çerçeveli bir bakış açısıdır. Bu yanlış işin kamuya, yani millete maliyeti çok daha yüksektir.