“Yirmi liralık paket için canımızdan oluyoruz”

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Yılın son yazısını 2022’ye ayırma niyetindeyim. O nedenle bugün bu yıla odaklanayım. 2021 yılını tanımlayan kelime hangisi olabilir? Bugünün sorusu bu olsun.

Doğrusu benim aklımda üç kelime var bu yılı tanımlamakta kullanılabilecek: “Uneven” (eşitsiz ya da asimetrik), ”transitory”(geçici, eğreti), ”fairness” (hakkaniyet). Şimdi bunu bire indirecek olsam ne yapardım? Galiba “hakkaniyet”i en başa koyardım. 2021 yılı pandemiden, Yeşil Yeni Mutabakat’a, bir nevi, pandemiden çıkış sürecine geçmeye başladığımız yıl oldu aslında. Hayatlarımız hızlı bir değişim içinde. Gelecek gözümüzün önünde şekilleniyor. Ve doğrusu ben bu üç kelimeyi pek sık duyuyor ve kullanıyorum.

Ama ortada teslim edilmesi gereken bir hakkaniyet borcu var, Tüm Anadolu Motosikletli Kuryeler Federasyonu Başkanı’nın dile getirdiği gibi “İş yapmak isteyene iş var.” ama işin koşulları tartışma konusu. Örnekleri çoğaltabilirim ama bugün kuryeler konumuz. Gelin anlatayım.

Strateji yok, hep taktik

Temmuz 2021’de Yeşil Yeni Mutabakat süreci, “Fit for 55” paketi ile harekete geçti. COP 26, farkın ne olduğunu gösterdi bana sorarsanız. İklim değişikliğinde konuşmaktan yapmaya, romantizmden “iklim değişikliğini yavaşlatmak için bu ay kaç lira ödersiniz?” sorusuna geçtik. Artık hadiseyi maliyetlendireceğiz.

Bir süreden beri, yeşil sanayi devrimini anlatmaya çalışıyorum. İlk sanayi devrimini kaçırdığımız gibi bunu da kaçırmamamız gerektiğini vurguluyorum. Yeşil sanayi devriminin sanayi, tarım ve hizmet sektörlerini içeren kapsamlı bir teknolojik yenilenme olduğunu vurguluyorum.

Tüm bunları anlatırken, şöyle bir ifadeyi sıklıkla duyuyorum: “Bunlar gelecekle ilgili işler, halbuki bugün bak başka bir derdimiz var.” Yanlış.  Bugün içinde bulunduğumuz fasit daireden çıkmak için geleceğe odaklanmak zorundayız. Hedef olmazsa, çıkış olmaz.

Türkiye’nin bugün geleceğe dair bir planı, herhangi bir konuda bir stratejisi yok. Ne ekonomide, ne dış politikada. Memlekete dair bir planımız yok. Ortada gördüğümüz hareketlilik hep taktik, hep taktik. Ufkumuz önümüzdeki haftayı aşamıyor bugünlerde.

Bu hafta “Kur Korumalı TL Mevduat Hesabı”nı (KKMH) tartıştık. Geçen pazartesi KKMH gelmeseydi, aslında bankalarda artan efektif döviz talebi ve onun olası sonuçlarını tartışacaktık. Ben size söyleyeyim, KKMH’yi tartışmak daha az riskli oldu. Ne oldu? Geçen haftayı KKMH sayesinde kazasız belasız atlattık. Şimdi gözler Ocak ayının 3’ünde açıklanacak enflasyonda. Görüş ufku? Bir hafta. Strateji yoksa çıkış olmaz dediğim bu işte.

“Siparişinden, hızlı gelmezse paketi iptal ederim notu çıktı”

Halbuki gelecek artık bugün. Yeni teknolojiler hayatımızın içinde. Yeni teknolojilerin yarattığı sorunlara cevap buldukça geleceği şekillendireceğiz. Adım adım. Başlangıç noktasında hadisenin ne kadar farkında olursak o kadar iyi aslında. Bugünden bir hedef sahibi olmak önemli, yoksa hep taktik, hep taktikle bir yere gidilmiyor. Bakınız Türkiye’nin vaziyeti. 2008’den beri hep patinaj, hep patinaj.  

Başlığı Tüm Anadolu Motosikletli Kuryeler Federasyonu Başkanı Çağdaş Yavuz’un geçen yıl yaptığı bir açıklamadan aldım. 2021’i tanımlarken motosikletli kuryeler meselesi önemli geliyor bana. Öncelikle motosikletli kuryelerin hayatımıza yerleşmesi pandemi ile hızlanan dijitalleşme sürecinin temel göstergelerinden bir tanesi.

Malum Yeşil Yeni Mutabakat’ın içerdiği ikiz dönüşümden biri dijitalizasyon. Dijital alışveriş değer zincirinin tümü açısından bakarsanız ortada asimetrik (uneven) bir değişim süreci var. Siparişleri dijital bir omurga üzerinden veriyoruz. Siparişler sanal ortamda hızlı bir biçimde iletiliyor. Ödemeyi yapıyoruz.

Ama beklediğimiz sipariş bize aynı hızla gelmiyor. Siparişin hazırlanması ve fiziki teslimi zaman alıyor. Ortada değer zincirinin bütünü açısından baktığınızda asimetrik bir dönüşüm süreci var. Eşitsiz ya da asimetrik (Unevenness) dediğim işte o 2021 için baktığımda.

Siparişin hazırlanması sürecinde 2020’ye göre daha ileri bir noktadayız sanki. Artık “karanlık mağazalar”(dark store) var. Ne yok? Vitrin, cam filan yok. Bir depodan evinize. Hem süreç hızlanıyor, hem de verimlilik artıyor. Ancak kentlerimiz daha hızlı sipariş teslimatı düşünülerek tasarlanmış değil henüz. O nedenle, hızlı hareket kabiliyetine sahip olsunlar diye motosikletli kurye sayısında bir artış var. Dijital sipariş teslimatı sürecinde en yavaş değişen kesim şimdilik fiziki teslimat. Aslında geçici (transitory) bir çözüm belki bu motosikletli kurye işi ama şu anda başka seçenek yok.

İşte bu noktada Sayın Çağdaş Yavuz’un açıklaması geliyor. Geçici ya da kalıcı. Ortada dijital alışveriş değer zincirinin eşitsiz gelişimine kanıt olarak alabileceğimiz bir durum var. Açıklamaya göre, kuryeler zor şartlar altında çalışıyor. “Günde 4 saat uyuyor. 18 saat çalışıyor.” Ayrıca “Türkiye’deki ölüm oranlarına baktığınız zaman 10 ayda 160 kuryemiz ölmüş.” diye de ekliyor Sayın Yavuz. Neden?

“Her siparişin altına 'Çok açım hızlı gelsin, evden çıkacağım hızlı gelsin, hızlı gelsin yoksa düşük puan veririm’ mesajları oluyor.” da ondan sanırım. Bu şartlarda, kuryeler, mesleklerinin tehlikeli ve riskli bir meslek olarak sayılmasını istiyorlar. Benim anladığım aslında motosikletli kuryeliğin güvenceli bir iş olarak tanımlanmasını talep ediyorlar. Doğrusu ya, ben de bu meselenin altını kalın kalın çizmenin bir hakkaniyet (fairness) borcu olduğunu düşünüyorum.

Sayıları giderek artıyor motosikletli kuryelerin. Eylül 2019’da SGK’ya kayıtlı özel sektör posta ve kurye faaliyetleri zorunlu sigortalı sayısı 40 bin civarında imiş. Bu sayı Eylül 2021’de yüzde 70 artarak 68 bine yükselmiş. Bu işin kayıtlı bölümü. Trafiğe kaydı yapılan motosiklet sayısı ise Ocak-Kasım 2019’da 147 bin, Ocak-Kasım 2021’de 242 bine çıkmış. Suyolunu buluyor. Dijitalleşme süreci hayatımıza yerleşiyor.

Avrupa Birliği dijital platform çalışanlarını korumak üzere geçen hafta bir adım attı

Hızlı teknolojik değişim ile birlikte ortaya yeni çıkan mesleklerde olası riskleri, sosyal korunma ağını bu alana doğru genişletmeyi düşünmeye başlamamız gerekiyor. Kuryeleri de dijital platform çalışanları arasına eklemekte fayda var tartışmayı yürütürken. Dijital platformlarda bir biçimde çalışanlar “gig economy”nin parçası oluyor. Başlangıçta olumlu anlamlar yüklerdik ama yeni alanların aynı zamanda “güvencesiz çalışma alanları” olduğunu, eğreti istihdam alanları olduğunu, bu çerçevede, geçiş dönemine dair bir kavram olduğunu sanırım artık fark ettik. Zaten eğreti de geçici demek değil mi? Prekarya tartışması da buradan çıkmıştı hatırlatırım.

Yeni teknolojilere dayalı dönüşüm süreci hep bir geçiş süreci içeriyor, karakteri gereği ortada bir eğretilik var aslında. Yeşil Yeni Mutabakat süreci de öyle olacak. Bu geçiş sürecini iyi yönetmemenin nasıl tedarik zinciri kırılmalarına yol açtığını, bazı kesimleri olumlu etkilerken bazılarını nasıl yoksullaştırdığını öğrendik artık.

Avrupa Komisyonu geçen hafta dijital platform çalışanlarının çalışma koşullarına dair taslak bir metin yayımlayarak tartışma açtı. Böylece Amerika’daki bazı mahkeme kararları ile gündeme gelen hususlar şimdi Kıta Avrupası usulü bir düzenlemeye dönüşecek. Öyle görünüyor. Türkiye’nin de artık bu konuda adım atması gerektiği açık. Bu çerçevede, bugün motosikletli kuryeleri bir kez daha anlatayım istedim.

Pandemi Türkiye’de sosyal korunma ağının zafiyetini gözler önüne serdi

Bu tür düzenlemelerle konulan normlar aslında geleceğin biçimlenmesine katkıda bulunacak dediğim işte böyle bir şey. Buna bakınca hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na hem de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na Yeşil Yeni Mutabakat sürecinde önemli bir görev düştüğünü vurgulamak isterim. Yeni teknolojilerin çalışma hayatına getirdiği ve getireceği değişikliklerle özellikle gıda sisteminin ikiz dönüşüme dayanıklılığını artırmanın öneminin altını çizmiş olayım. Buradan her iki bakanlığa da çok iş çıkıyor.

Yeni teknolojilere dayalı dönüşüm süreci bizi bıçakla kesilmiş gibi bir noktadan diğerine taşımayacak. Ortada mutlaka iyi yönetilmesi gereken bir geçiş süreci ve farklı bölgeleri, sektörleri, kişileri farklı etkileyen eşitsiz (uneven) bir süreç olacak, bu süreci yönetirken hakça (fair) davranmak, hakkaniyet borcunu hep hatırlamak son derece önemli. O nedenle, en iyi hangi kelime 2021’i tanımlar derseniz, ben hakkaniyet derim. Değişim sürecinde geride kalanlara hakkaniyet borcumuzu unutmayalım, hakça davranmayı ihmal etmeyelim, adil geçiş olsun diye.

Bize Boğaziçi Üniversitesi’nden değerli Ayşe Buğra hocamızın tanıttığı “vatandaşlık geliri” dahil yeni sosyal korunma mekanizmalarını tartışmaya başlamanın zamanı geldi. Teknoloji şirketleri artık hepimizin verisini kullandığına göre, hepimize ait olanı bu çerçevede nasıl yeniden dağıtabileceğimizi de düşünmeye başlamış oluruz. İyi olur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ve o sırada dünyada… 29 Temmuz 2024