Yine, yeni, yeniden iletişim
Geçtiğimiz hafta bu köşede kaleme aldığım yazıda ikinci çeyrek işlemlerinde global ve yerel bazda öne çıkması muhtemel risklere değinmeye çalışmış, özellikle de TCMB’ye dair değerlendirmelerde bulunurken iç ve dış koşulların birlikte dikkate alınması gerektiğini belirtmiştim. Müsaadenizle bu haftaki yazıya da geniş çapta bakmaya çalışacağım. Yinelemekte fayda var; tek başımıza değiliz, özellikle de fiyatlamalar söz konusu olduğunda.
Dışarısı ile başlayalım. 2021’ilk üç aylık dönemi çoğumuzu ters ayakta bıraktı. Bilhassa da Amerikan doları ve global faizleri hadleri üzerine yaptığımız değerlendirmeler noktasında. ABD’nin önderlik ettiği tahvil faizleri yükselişi negatif politika faizinden çıkışın öngörülebilir gelecekte pek mümkün olmadığını söylesek hata yapmayacağımızın aşikar olduğu Avrupa’da dahi bono/tahvil portföylerinin kısa vadeli işlemlerde zarar yazmasına zemin hazırladı. Mayıs- Eylül 2013 ölçeğinde olmasa da gelişmekte olan ülke varlıkları da rüzgara karşı durmakta pek başarılı olamadı. Bugün ile 2013’ün ikinci yarısındaki fiyatlama ortamını karşılaştırırken koşulların aynı olmadığı, yansımalarının da birebir aynı eksende gerçekleşmeyebileceğini ve fakat ülkelerin elbette ki kendilerine has hikayeler ile ayrışmaya devam edeceğini savunan kanatta olduğumu hatırlatmakta sorun yok. Farkındaysanız yine aynı konu; global koşullar sizin net şekilde farklı bir yöne hareket etmenize ilk etapta neden olmuyor; ta ki siz, kendinize has bir ayrışma sergilemedikçe.
Hikayenin şu kısmı net: İkinci çeyrekte ABD ekonomisinin ‘büyüme patlaması’ şeklinde yorumlamayı doğru bulduğum bir eksende hareket edeceği artık neredeyse konsensüs. Pandemi sırasında kaybedilen GSYH büyüklüğünün yine bu çeyrek içerisinde yerine konulması ve hatta pozitife dönülmesi dahi beklentiler içerisinde yer alıyor. Değişiklik yok; global çapta gerçekleşen bir başka ekonomik kriz ve yine, yeni, yeniden çıkış sürecine ABD önderlik ediyor. Tam da bu nedenle Amerikan dolarına yönelik alınan spekülatif pozisyonlar (uzun yönlü) Şubat ayından bu yana 25-30 milyar dolar aralığında gerçekleşirken, Avrupa varlıklarına yönelik beklentiler aşağı yönde revize ediliyor. 2007-08 krizinin karşımıza net şekilde çıkardığı realite 2020 pandemi sürecinde de kendisini acımasızca hatırlatıyor; hızlı karar alan, bürokrasisini azaltan, sorunun ne olduğunu tespit edip üzerine imkanlarını zorlayarak giden ülke problemden çıkışı da ilk sırada yapıyor. Bkz: Aşılama, parasal ve maliye politikası genişlemeleri. Nokta.
Dışarısı ile açtığımız parantezi kısa vadeli fiyatlamalar açısından önemli bir başlık olan enflasyon gelişmelerini hatırlatarak kapatalım. Pazartesi ve Salı günlerinde ABD Hazinesi toplamda 120 milyar dolar 3, 10 ve 30 yıl vadeli kağıtlarda ihraç gerçekleştirecek. Yine Salı günü merakla beklenen ve tartışma konusu olan ‘baz etkisi’ destekli enflasyon verileri açıklanacak. Böylece yüzde 2-2.50 aralığındaki ‘manşet TÜFE’ performansı da gerçekleşmiş olacak. Hikayenin buradan sonraki kısmında, gelecek birkaç ayda, hatta yılın ikinci yarısında bu eğilimin kalıcı olup olmayacağı yakından izlenecek ki tahvil piyasasında zirve noktanın görülüp görülmediğine dair tartışmalar da daha elle tutulur bir hal alsın. İzleyeceğiz.
Türk lirası ve cinsinden değerlenen varlıklar açısından kuşkusuz en önemli gündem maddesi bu ay ve muhtemelen yılın ikinci yarısında para politikası duruşunun ne olacağına yönelik sorulara yanıt aramak olacak. Meslekle uğraşanların iyi bildiği bir gerçek vardır; “en iyi merkez bankası gündemi en az meşgul edendir” denir. Esasen 6 Kasım sonrasındaki süreçte biz bunu başarmıştık. Para politikasının gündemi hem negatif anlamda meşgul etmesinin önüne geçmiş hem de takip edilenler listesinde daha alt sıralara gerilemesini sağlamış, devreye alınan politikaların işlevselliğini artırmıştık. Mart ayındaki yönetim değişikliğinin ardından doğal olarak gözler bir kez daha TCMB’nin vereceği mesajlara çevrilmiş durumda. Yani, daha güçlü bir iletişim ihtiyacına. Bu noktada ne ölçekte başarı sağlarsak geleceğe dair beklentiler üzerindeki sis perdesi de aralanmış ve algı yeniden düzelmiş olacak. O nedenle liradaki zayıflamanın enflasyonun gelecek 1-2 aydaki patikasına dair soru işaretleri doğurduğu bugünlerde iki önemli fırsatımız olduğunu düşünüyorum. 18 Nisan’daki PPK toplantı metni ve 29 Nisan tarihindeki Enflasyon Raporu sunumunda Başkan Kavcıoğlu’nun gerçekleştireceği konuşma. Her iki takvimi de iletişim adına fırsat olarak görüp hareket edersek en azından algı tarafındaki dengelenmeyi sağlama şansımız var. Çok değil, yakın zaman içerisindeki “…kararlılıkla uzun bir müddet” ifadesinin hayata geçirilmesi dahi nasıl bir oyun alanı sağlamıştı.
İletişim, para politikasında ilave adım atmadan kelimelerle güven sağlama sanatı.