Yine yandık, yine öldük

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Fransız yazarı ve filozofu Albert Camus şöyle demiş: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” Resmi rakamlara göre son 6 Şubat 2023 depreminde 50 bin 783 kişi öldü.  Kimisi çürük binaların çöküntüsünde aldığı darbe ile öldü. Kimisi de çöküntü altından kurtarılamadığı için soğukta donarak öldü.  Geçen hafta Bolu Kartalkaya’daki bir otelde çıkan yangında da 78 kişi öldü. Sömestr tatilini fırsat bilip otele kış turizmi için gelmişlerdi. Kimisi dumandan zehirlenerek, kimisi diri diri yanarak öldü. Bir kişi yanmamak için 12. kattan atladı. Böylece yaşadığımız ülkeyi biz ve tüm dünya bir kez daha tanımış olduk

Böyle bir felaketi neden yaşadık?

Böyle bir olayın yaşanmasında iki ana neden görmekteyim. Birincisi ülke insanımızdaki risk algısı, diğeri de bugün her tarafta rastladığımız genel yönetim zaafiyeti.

Risk algısı

Böyle bir felaketin ve benzeri felaketlerin yaşanmasında en önemli neden,  ülke insanımızın risk algısı bozukluğudur.

Görüyoruz ki, otelde yangın çıkabileceği ve bu yangın çıktığında neler olabileceği öngörülememiş. Binayı yaptıran, yapan ve denetleyen de öngörememiş. Bunu öngörmek bir bilgi ve zekâ meselesidir. Eğer öngörselerdi bugün yaşadıklarımızı yaşamazdık. 

Otelin sahibini düşünün. O oteli inşa ederken bu kadar harcama yapmış. Vicdan sahibi birisinin böyle bir olayın yaşanmaması için gerekli ekstra harcamaları yapmaktan çekineceğini sanmıyorum. Varsayalım ki, vicdansız, yalnızca para kazanmayı düşünen birisi. Bu açıdan baksaydı, riski doğru değerlendirebilseydi böyle bir harcamayı yapmamasını mümkün görmüyorum. Çünkü şimdi bütün yatırımı sıfırlandı. Bir de adalet işlerse cezalar da gelecek.

Diyelim ki, binayı yaptıran kişide bu öngörü yok; bunu sağlayacak bilgi ve zeka seviyesi, ya da vicdanı buna uygun değil. Bu binayı tasarlayan ve projeyi uygulayan teknik kişilerin bunu sağlaması gerekirdi. Maalesef teknik insanlarımızda da bunun eksikliğini görüyoruz. Çünkü bunları yetiştiren teknik okullarda da elek öylesine gevşek ki, gerekli becerilerden yoksun kişileri mühendis ve mimar unvanı verip piyasaya salıveriyoruz. Piyasada da eksiklerini tamamlayamayınca kusurlu ve eksik projelere imza atıyorlar. Örneğin, bu oteli tasarlayan ve projeyi uygulayan teknik kişiler acaba meslek yaşamlarında kaç otel tasarlamışlardır? Kaç tanesinin projesini görmüşlerdir? 

Diyelim ki, teknik kadro binayı yangın tehlikesini göz önüne alarak tasarladı, gerekli yangın çıkışlarını ve yangın anında devreye girecek donanımı da projeye koydu,  Ama otel sahibi ek maliyete katlanmayarak bunu böyle istemedi. O zaman da meslek etiğinin devreye girmesi gerekirdi. Bilim ve tekniğin gerektirdiğinin dışında bir projeye imza atmayı bu meslek etiği engellemeliydi.

Varsayalım ki, otel projesini yapan teknik ekip de gerekli becerilerden veya vicdandan yoksun. Projeyi yangın tehlikesine karşı korumalı yapmadı, yapamadı. Bir üst kademede devlet var. Oraya konaklamaya gelecek yurttaşını korumak da devletin görevidir. Onun için bir otelde bulunması gereken teknik özellikleri yapı ruhsatından işletimine kadar denetleyecek olan, ilgili resmi kurumlar ve buradaki teknik kadrolardır. Maalesef buradaki kadrolar da bu riski algılamakta yetersiz kalmaktadır. Çoğunlukla resmi kuruluşlara işe alışlarda ve atamalarda liyakat yerine yandaşlık ve benzeri ilişkiler devreye girmektedir. Bu durumda yetkin olmayan yetkili kişiler, görevin gerektirdiği denetimleri becerememektedirler.

Şüphesiz meslek etiği olan, teknik düzeyi yüksek teknik elemanlarımız da vardır. Onlara saygım ve sevgim sonsuzdur. Ancak doğruyu söyleyen bu kişiler maalesef azalmakta,  yozlaşan kültürümüzde barınmakta güçlük çekmekte, yetki sahibi olamamaktadırlar.

Yönetim sorunu

Bazı işlerin yapısında bir risk vardır. Örneğin, bir madende, bir cephane fabrikasında, ya da bir gemide çalışan kişi katlanacağı riski bilir. Ya da kış sporları yaparken düşüp bir yerinizi kırabileceğiniz hep olasıdır. Ama kimsenin aklına kaldığı otelde diri diri yanacağı ya da dumandan boğulacağı gelmez; bu da oldu. Katliam gibi, 78 canımızı kaybettik. Bu bir yönetim zaafiyeti sonucudur.

Yönetim fonksiyonlarından ikisi, planlama ve denetim fonksiyonu çalışmamıştır. Dağbaşına otel yapılmasına izin verenler yangın riskini düşünememiş, gerekli tedbirleri planlamamıştır. Denetleme yetkisi ve sorumluluğu olanlar da oteli yangın riski açısından da denetlememiştir.

Şimdi kamuoyu gündeminde yetki ve sorumluluk tartışması yaşanmaktadır. Yetki alırken şahin olanların, iş sorumluluğa ve hesap vermeye gelince tavşan kesildiğine tanık olmaktayız. 

Yine resmi makamlardaki yetkili ama etkisiz, teflon kaplı yöneticiler hiç bir sorumluluğu üstlerine almıyorlar. İstifa sözcüğü yönetim sözlüğünden silinmiş gibi. Olay yargıda çözülür de diyemiyoruz. Çünkü kurumların uğradığı erozyon yüzünden hiç bir kuruma güvenemiyoruz.

Sonuç 

Olaya baktığımızda sorumlu kurumlar suçtan arınma gayretleri yerine bu faciadan ders çıkarmalıdırlar. “Masum değiliz, hiçbirimiz” şarkısı eşliğinde oturup vicdan muhasebesi yapmalıdırlar. Yanlışlardan öğrenmek, yararlı bir öğrenme biçimidir. Yetkileri ile böbürlenen makamlar da kalıplarının adamı olmalı ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidir. Hataları kabul etmek bir erdemdir. 

Acaba diğer otellerde ve benzeri yerlerde, örneğin şehir büyüklüğündeki şehir hastanelerinde risk denetimleri ne durumdadır? 

Bu felaket bizim 78 canımıza mal oldu; onlarla yandık, onlarla öldük. Her seviyedeki yetkili kişiler yetkin ve erdemli olmadığı sürece daha çok yanarız, daha çok ölürüz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Nasıl bir yıl olmasın? 31 Aralık 2024
Cesaret 03 Aralık 2024
Saçmalıklar 26 Kasım 2024