Yılın en kritik haftası
Gerek içeride gerekse dışarıda, tüm fiyatlamalar nezdinde zorlandığımız bir ekim ayı işlemlerini geride bıraktık. Böyle olması bekleniyor muydu? Oldukça. Sürpriz kısmı çok fazla değil. Neden? Zira yaklaşan Kasım ayı trafiğinin yanında, global merkez bankalarının adım atmaya çalıştıkları yeni fazın da belirli sancıları var. Dahası devam eden jeopolitik sıkıntılar, yanlarında farklı siyasi riskleri de taşır pozisyondalar. Bu da 2024’ün son dönemecinde olabildiğince risk algısının dengeli şekilde dağıtılmasına ve mümkünse belirli sınıflar nezdinde -onlar da en güvenlileri ve likitleri- sıkışıp kalmasına neden oluyor.
Ekim ayında küresel hisse senetleri 5 ay sonra eksiye dönerken, ABD endekslerini ayıklayarak baktığımız sınıf ise 3 ay sonra bu patikaya giriş yaptılar. Özellikle ABD hariç sınıftaki yüzde 5 üzerindeki değer kaybı dikkat çekici ki burada gelişmekte olan ülke varlıklarının yüzde 4’lük geri çekilmesini ciddi anlamda not düşmek gerekiyor. Elbette küresel çapta Amerikan dolarına yönelim olması ve bunun da yüzde 3’ün üzerinde primlenmeye zemin hazırlaması gözden kaçırılmayacak detaylar. Eylülde uzun yılların ardından ilk kez faiz indirimlerine -50bp ile giriş yapan ve bu boyutta bir adımla süreci başlatmasına çok fazla anlam veremediğimiz, bunu da sesli şekilde tartışmaya açtığımız Fed’in ardından ABD’de tahvil faizlerinin her vadede yükselmesi göz ardı edilebilecek bir gelişme değil. Buna göre, 2y vadeli kıymetin +53bp, 10y vadelinin ise +50bp ile performans sergilemesi elbette ki diğer varlık sınıflarının da negatif etkilenmesine neden oldu. Burada farklı birçok değişkenin denkleme dahil olduğu ise unutulmamalı: ABD seçimlerine çok kısa bir zaman kalması ve bunun farklı politikalar ile en çok da maliye tarafına risk yaratması, enflasyon görünümünden ziyade ekonomik performansın Fed’in girmek istediği yolu çok fazla teyit eder pozisyonda olmaması ya da önden gereksiz şekilde gerçekleşen fiyatlamanın kaçınılmaz düzeltmesi, yine seçimler öncesinde güvenli liman arayışına olan talebin ivmelenmesi ve borçlanma takvimine yönelik beklentileri bir çırpıda sıralamak mümkün. Olabildiğince gerçekleşmesi istenmeyen tatsız denklem olan Amerikan doları ve tahvil faizlerinin eş zamanlı yükselişi ise gelişmekte olan ülke varlıklarının tahvil, hisse senedi ve FX kanallarından birlikte gol yemesini mecbur kıldı.
Yeni haftada takvim anlamında hangi başlık arzu edilirse tamamı mevcut. ABD’de gerçekleştirilecek seçimlerin sonucu -olabildiğince çabuk sonuçlanması ana gaye- ve farklı varlık fiyatlamalarını farklı şekilde ve fakat hemen peşine etkileme potansiyeli taşıması, FOMC toplantısı ve verilecek mesajlar globaldeki manşetler olarak karşımıza çıkıyor. İçeride ise yılın son ama en önemli Enflasyon Raporu sunumu Ankara’da gerçekleştirilecek. Dezenflasyon sürecinin para politikası ayarlamasına paralel mal grubundaki olumlu seyrine rağmen beklenti kanalı ve hizmet cephesinde istenilen sonuçları henüz karşımıza çıkarmamış olması, yine ekonomik aktivitenin bütünde kısmen, detaylarda ise farklı sektörlerde farklı ölçeklerde zayıflama ile karşılaşmasına paralel artan faiz indirim çağrılarının tam ortasında TCMB’nin vereceği “ileriye dönük” mesajlar lira ve cinsinden değerlenen varlıkların geleceği açısından fikir yürütmekte, belki de farklı fikirlerin şekillenmesinde rol üstlenecek. Altını çizerek belirtmemiz gereken hususlar; 2024 enflasyon görünümünden ziyade, 2025 ve 2026 beklentilerinin ne noktada oluşacağı, öngörülen büyüme patikası ve faiz indirim sürecinin nasıl yönetileceğine dair artık somut şekilde kurulmasına ihtiyaç duyulan iletişim mekanizması. İster 2024’ün son ayında isterse 2025’in ilk çeyreğinde indirim döngüsüne giriş yapılsın, buraya dair yönlendirmenin ne olacağı ve nasıl bir patikada ilerleneceği en kritik aşamayı oluşturacak. Buna her anlamda ihtiyaç var ki temsil ettiğimiz pozisyon itibarıyla bizim odak noktamız da varlık fiyatlamalarının geleceğine dair çıkarım yapmak olacak. Son 1.5 yılda atılan doğru makro ve para politikası adımlarının sonuçları, kredi risk primi, portföy akımı ve kredi notu nezdinde alınsa da en azından şu aşama için, belirli bir süreliğine, her anlamda, “bekle-gör” fazına geçildiği ve bunun da fiyatlamalarda ciddi anlamda ağırlık yarattığı tespiti kaçınılmaz. Bunun içindir ki öngörülebilir bir yol haritasına ve bir sonraki aşamada nereye gidildiğine çok doğal olarak yatırımcının da ihtiyacı var.