Yeşil yatırımlar GSYH’da 8 milyar dolar artış, 300 bin istihdam sağlar

Didem Eryar ÜNLÜ
Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye, Türkiye’de İklim Değişikliği ve Yeşil Ekonomi Politikalarının Sosyal ve İstihdam Etkileri isimli ortak bir rapor yayınladı.                     

Rapora göre; Türkiye, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak, 2030 yılına kadar Gayri Safi Yurtiçi Hasılasını (GSYH) yılda 8 milyar dolar daha artırabilecek, 300 bini aşkın yeni iş yaratabilecek ve sera gazı salımlarını 2019 düzeyine göre yüzde 8 azaltabilecek. Raporun girişinde yer alan yorumlar önemli:

“Küresel toplumun tüm ortak çabalarına rağmen iklim değişikliği geri dönülemez bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Biyoçeşitliliğin yok olması, su kirliliği ve toprak bozulması gibi başka çevre sorunlarıyla birleştiğinde, küresel ısınma gezegenimizi uçurumun eşiğine sürüklemiş durumda. Acil eylemlerin zamanı çoktan geldi, hatta ciddi zararlardan kaçınmak için zamanımız çoktan tükendi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Haziran 2022’de Stockholm+50 Konferansı’nda belirttiği gibi, ‘Hemen şimdi rotamızı değiştirerek doğaya karşı verdiğimiz anlamsız ve intiharvari savaşı sona erdirmemiz gerekmekte.’”                     

Türkiye’nin yapısal güçlüklerini düşük karbonlu ve yeşil politikaların hızlı ve kapsamlı biçimde uygulanmasının yaratacağı ekonomik, toplumsal ve çevresel sonuçlar açısından değerlendirmeyi amaçlayan raporda öne çıkan değerlendirmeler şöyle:                 

*“Türk ekonomisi bir yol ayrımında. Yeni Ekonomik Program’da belirtildiği gibi uzun vadede daha yüksek gelirli bir ülke haline gelmek, orta vadede ise ekonomik büyümeyi hızlandırmak ve işsizliği azaltmak için çeşitli yapısal güçlüklerin aşılması gerekiyor.                 

*Türkiye’nin mevcut ekonomik yapısı ihracatta, katma değeri daha yüksek hizmetlere göre, daha fazla enerji ihtiyacı duyan sektörlere bel bağlıyor, başta enerji ve fosil yakıtlarda olmak üzere ithalata yüksek bağımlılık sergiliyor, ki bu durum, ulusal güvenlik ve jeopolitik riskleri artırıyor. 

*Ekonominin enerji bağımlılığı, kömürde yüzde 60, petrolde yüzde 93 ve doğalgazda yüzde 99 oranında ithalata bağımlı olan Türkiye’yi daha da kırılgan hale getiriyor.                

*İşgücüne katılım, OECD ülkeleri arasındaki en düşük oran olan yüzde 55 civarında ve kadınların katılımı oldukça düşük. Yüzde 11 civarındaki işsizlik oranı ise gençler arasında yüksek olmakla birlikte, eksik emek kullanımı da yüksek kayıt dışı istihdam düzeyleri gibi oldukça önemli bir sorun.

Daha İyi Yeniden İnşa

*Yapısal güçlüklerle mücadele etmeye yönelik politika tercihlerinin arasında, düşük karbonlu ve yeşil ekonomi politikaları, COVID-19’dan toparlanmanın ardından önem kazanmış ve “Daha İyi Yeniden İnşa” adıyla İMF, OECD, G20, AB, ILO ve Birleşmiş Milletler Sistemi tarafından savunuluyor. Savunucular, düşük karbonlu ve yeşil politikaların daha yüksek büyüme oranları, artan istihdam düzeyleri, daha düşük çevresel riskler ve artırılmış enerji ve ulusal güvenlik ile yeni bir ekonomik kalkınma dönemini hızlandıracağını öne sürüyor.

*Türkiye geçmişte düşük karbonlu ve yeşil politikalar yürütmüş, Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nı onaylamış ve bazı düşük karbonlu ve yeşil politikaları ortaya koymuş olsa da, kilit sorulardan biri de bu yeşil politikaların hızlandırılmasıyla yukarıda söz edilen güçlüklerle daha iyi mücadele edilip edilmeyeceği ve Türkiye’nin yüksek gelirli ülke olma vizyonuna katkı sağlayıp sağlayamayacağı yönünde.

Yeşil Senaryo mu, ‘aynı tas aynı hamam’ senaryosu mu?

Raporda “Yeşil İşler Değerlendirme Modeli” adlı bir makro-ekonomik yapısal simülasyon modeli oluşturulmuş durumda. İkinci olarak ise yeşil kalkınma senaryosu uygulanmış ve referans (aynı tas aynı hamam) kalkınma senaryosu ile karşılaştırılmış.                 

Her iki senaryoda da Türk ekonomisi, OECD tarafından öngörüldüğü şekilde yılda yaklaşık yüzde 3 ila 4 oranında büyüme sağlıyor.                  

Sektörlerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, Türkiye’nin enerji ve elektrik talebinin 2025 yılına kadar yüzde 20 oranında olmak üzere, 2030 yılına kadar doğrusal trendle hızla artması gerekiyor.                    

Referans Senaryoda, ekonomik büyüme Türkiye’nin geçmişte izlediği trendi takip ediyor ve geçmişte gözlemlenenlerin dışında herhangi bir yapısal değişiklik olacağını varsaymıyor. Bu senaryo fosil yakıt enerjisi ithalatının artmasını ve elektriğin esas olarak kömürden elde edilmesini içeriyor.               

Yeşil Senaryoda ise, Türkiye’nin fosil yakıtlara ve yeni kömür yakıtlı termik santrallere yatırım yapmak yerine, gelecekteki tüm enerji ihtiyaçlarını karşılamak üzere, başta rüzgâr ve güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak yeşil bir yapısal dönüşümden geçeceği varsayılıyor. Bu enerji ihtiyaçlarını karşılamak için gerekecek toplam ek yatırımların her iki senaryoda da aynı olacağı varsayılıyor.              

Yapılan çalışmalar, Yeşil Senaryo’nun tüm enerji ihtiyaçlarının karşılanması için daha düşük yatırım gerektirdiğini ortaya koyuyor. Bunun başlıca nedeni, yeşil teknolojinin maliyetinin üretilen GWh elektrik başına kömür yakıtlı termik santrallere yönelik yatırımlardan daha düşük olması. Sonuçlar karşılaştırıldığında, 2030 yılına kadar, Yeşil Senaryonun sonuçları ekonomik büyüme, istihdam yaratma, ticaret dengesi, çevresel risklerin ve SG emisyonlarının azaltılması açısından çok daha olumlu bir tablo sergiliyor. Referans Senaryoyla karşılaştırıldığında, Yeşil Senaryo yıllık GSYH’de 10 ila 45 milyar TL ek artış, 2030 yılına kadar 300 bini aşkın iş artışı sağlarken, sera gazı salımlarını 2019 düzeyine göre yüzde 8 azaltabiliyor.

Uzun vadeli etki için 3 temel koşul

Politikaların tetiklediği yeşil yapısal değişikliğin uzun vadeli olumlu etkileri, üç temel koşul olmak üzere çeşitli ekonomik etkenlerin birleşiminden kaynaklanıyor.

1- Yeni altyapılara yönelik yatırımın enerji ve elektrik sektörlerindeki uzun vadeli yapısal değişiklikleri yönlendirmesi, böylece Türk ekonomisindeki diğer sektörlerden bu yeni yeşil sektörlerin işletilmesi ve bakımına yönelik mal ve hizmet talebini artırması.

2- Rüzgâr ve güneş enerjisi santrallerinin termik santrallere göre daha dağıtık yapıda olması nedeniyle fosil yakıtla üretilen elektriğe göre yenilenebilir elektriğin faaliyete geçirilmesinin daha fazla iş yaratması.

3- Mevcut elektrik ve gaz sektörü girdilerinin ağırlıklı olarak fosil yakıt temelli kömür ve doğalgazdan oluşması.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar