YEP’ten beklentim: Güçlü perspektif sağlam kurgu, doğru öncelikler
YEP sürdürülebilir büyümeye işaret eden ve güçlü bir maliye politikası duruşuna sahip olan bir yapıda kurgulanmalı. Türkiye'nin böylece risk primini düşürerek kaynak girişini canlandırması gerekiyor
Türkiye ekonomisinin gelecek 3 yıllık yol haritası olan Yeni Ekonomik Program (YEP) açıklanıyor. Çok önemli bir dokümandır. Kamunun üç yıl boyunca hedeflerini ve önceliklerini ortaya koyar. Nereye ne kadar para harcayacağını, kaynaklarının nereye tahsis edileceğini gösterir. Özel sektörün önüne bir perspektif koyar, ona bütçe ve planlarını yaparken ışık tutar, zemin hazırlar. En azından etkili bir programın böyle davranması beklenir.
İlk açıklandığı 2005 yılında adı Orta Vadeli Program yani OVP idi. 2018’de ise YEP adını aldı. Önceki OVP ve YEP’lerde de olduğu gibi 2021-24 programı da bir ana kurgu ve bazı temel öncelikler üzerine oturacak. Geçen yıl açıklanan programın ana teması “Değişim Başlıyor”du. Ancak programın ilk yılında değişim başlamadı. Program 2020 için yüzde 8.5’lik enflasyon, yüzde 5’lik büyüme ve yüzde 11.8 işsizlik oranı hedefliyor; cari açığın ise GSYH’nin yüzde 1.2’si düzeyinde tutulmasını öngörüyordu. Şu ana kadarki veriler hedefe göre enflasyon ve işsizlik oranlarının yukarıda ve büyümenin ise oldukça aşağıda kalacağını gösteriyor. Büyüme ve işsizlikteki sapma kısmen COVID- 19 ile açıklanabilse de ekonominin daraldığı bir yılda enflasyondaki sapma kaygı vericiydi. 2020 her açıdan zor bir yıldı.
Bu tür zor dönemlerde devreye girecek programlar sıkılaştırılmış bir maliye politikası ve bunları destekleyen güçlü yapısal reformlar öngörmelidir. 2021-2024 programı da sürdürülebilir büyümeye işaret eden ve güçlü bir maliye politikası duruşuna sahip olan bir yapıda kurgulanmalıdır. Bu çerçevede ekonominin içinde bulunduğu sıkıntılı durum nedeniyle yeni ekonomik programın temel önceliklerinin titizlikle belirlenmesi lazım. Mevcut tabloda hem makroekonomik hem de finansal istikrarın önce sağlanıp, sonra güçlendirilmesi için programın aşağıdaki sorunlara yönelik bir yol haritası ve aksiyonlar öngörmesi gerekiyor. Bu kapsamda başlıca dört temel öncelik öne çıkıyor:
- Türkiye ekonomisinin büyüme hızının tekrar uzun süredir uzak kaldığı potansiyeline çıkartılması
- İşsizlik sorununun çözümüne yönelik olarak büyümenin istihdam yaratmasının sağlanması
- Cari işlemler açığında düşüş eğiliminin sağlanması ve ekonominin makul oranda cari açık ile hedeflenen büyümeye ulaşması
- Enflasyonla mücadelenin başlatılması; buna uygun para ve maliye politikalarının tasarlanması
Ve bu dört önceliğin gerçekleştirilmesine katkıda bulunacak olan beşinci bir ayak ise yurtiçi tasarrufların artırılmasıdır. Aslında sıraladığım bu öncelikler sadece bu program dönemine özgü değildir. Türkiye ekonomisinin son 10 yılındaki öncelikler aşağı yukarı hep aynıydı. Görünen o ki gelecek 10 yılda da aynı olacak. Türkiye daha önce bu yıla benzer bir yılı 2009’da yaşamıştı. Küresel finans krizinin etkisiyle ekonomi daralmış, işsizlik artmıştı. O yıl hazırlanan 2010-2013 orta vadeli programı güçlü bir perspektife sahipti. Hatta her ne kadar sonradan vazgeçilse de etkili bir çıpa özelliği olan bir mali kural tasarısı da eşlik ediyordu.
2018 yılında OVP YEP’e dönüştürülürken “bir başarı hikâyesi yazılması” hedefi konulmuştu. Ancak üç yıl boyunca ekonomik performans oldukça zayıf kaldı. 2018, 2019 ve 2020 düşük büyüme yılları oldu. 2018’de yüzde 5.5 büyüme hedeflenirken ekonomi yüzde 2.8 büyüyebildi. İzleyen yılda ise ancak yüzde 0.9’luk bir büyüme sağlanabildi. Oysa hedef yüzde 2.3’tü. Bu yıl yüzde 5’lik büyüme hedefine karşı ekonominin daralması bekleniyor. Yüzde 5 dolayında büyüme potansiyeli olduğu düşünülen Türkiye ekonomisine dair algı değişmeye başladı. Bundan dolayıdır ki, algıyı değiştirmek için gelecek üç yılın kurgusu güçlü olmalıdır. Ekonomiyi tekrar eski büyüme patikasına oturtması temennin edilen yeni programın kamu açığı ve borç yükünü sürdürülebilir bir yapıya kavuşturması, mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmesi, Türkiye’nin risk priminin düşmesini sağlayarak dış kaynak girişini hızlandırması ve borçlanma maliyetlerini aşağı çekmesi gerekiyor.