Yeni yüzyılın paylaşılamayanı: “Arktik Bölgesi”

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

KAPTAN ATİLLA AKBAŞ - Broker/Lojistik Yönetim Uzmanı

Kuzey Kutup Dairesinin 27 milyon km2’lik alanlı üst bölgesidir Arktik. Adını antik Yunancadan alsa da “Ayı” anlamını içeren bir ifadeyle bütünleşmiştir.

Günümüzde bu kuzey bölgesi için Birleşik Amerika, Rusya, Kanada, Norveç, İzlanda, Danimarka, Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler haksız bir rekabetle hak iddia etmekteler.

Bölgeyi bu denli vazgeçilmez kılan öge ise; iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkacak olan küresel ısınma ve sahip olduğu enerji kaynaklarının varlığıdır. Diğer cazibesi ise, geniş ve kitlesel karbon depolarına sahip olmasından ibaret. Küresel ısınmaya bağlı olarak buzulların erimesi, diğer ticaret yollarına nazaran daha kısa sayılabilecek yol güzergâhlarını ortaya çıkardı. Akabindeyse Arktik Bölgesi 21. yüzyılın paylaşılamayanı haline geldi.

Bölgede 90 milyar varil petrol, 48 trilyon varil doğalgaz ve 44 milyar varil doğalgaz sıvısının olduğunun anlaşılması; ortak kullanım alanı olan bölgeyi çekim merkezi haline getirdi ve kısır çekişmelerin fitilini ateşledi. An itibariyle henüz herhangi bir ülkenin kontrolünde olmamakla birlikte, tüm dünyanın ortak malı olarak görünen bir tabiat harikası bir yer burası. Oldukça da verimkâr. Stratejik önemiyse gelecek yıllara gebe.

Kuzey ülkelerinden bazıları izinsiz petrol çıkarma girişimlerine çoktan başlasa da Arktik bölgesinin peşine düşen ülkelerin hâkimiyet mücadelesine girişmesini yadırgamıyoruz. Özellikle Rusya bu anlamda çok yoğun hesaplar içinde ve ısrarlı.

Rusya’nın, özellikle Putin’in konudaki keskin tavrını sonraki yazılarıma saklıyorum. Bulunduğumuz yerden bakınca ise Arktik Bölge’sinin Türkiye açısından önemi ise küresel ısınma ile ortaya çıkacak olan yeni ticaret yollarının işleyişini değiştirecek olmasından mütevellit.

Zaman içinde kurulacak bu kuzey güzergâhı bizim Çanakkale ve İstanbul boğazından geçen gemi sayısının azalmasına yol açarak Türk Boğazlarının öneminin ve işleyiş yoğunluğunun kaybolmasına kapı aralayacaktır. Kanal İstanbul işte tamda bu noktada geç bile kalınmış bir proje olarak bir kez daha önem kazanmaktadır.

Arktik Bölgesinin kıymetini erken kavrayan ülkeler kendi aralarında yaşadıkları sorunları çözüme kavuşturmak amacıyla bizim ve daha pek çok ülkenin olmadığı bir konsey oluştursalar da şimdilik bunun hukuken bir bağlayıcılığı yok.

Günümüz kanunları şimdilik bu noktayı ortak bölge (dünyanın ortak malı) olarak adlandırıyor. Bu realitenin dibini oymaya çalışan zenginler kulübünün harami zihniyetleriyse henüz kendilerine doğru oyan keserlerini bilemekle meşguller. Yeryüzünde mevsimlerin şerit değiştirmesi Arktikte buzların erimesiyle bölgeyi dünyanın en hızlı ısınan buzullar arenasına çevirdi. Bölge zamanla daha da hızlı bir şekilde irtifa kaybedecek gibi. Arktik ile Ekvator arasındaki ısı farkı seviyesi birbirine yaklaşacak ve olası felaketlerle yüzleşilecek. Benzer iklimsel hareketleri bir denizci gözüyle değerlendirdiğimde, deniz seviyelerinde ve iklim sıcaklıklarında gözle görülür artışların ve azalmaların azami bir şekilde kendini hissettireceğini söyleyebilirim.

Ülkelerin iklim alışkanlıkları dışındaki ısınmalar, soğuklar ve yağışların mevsim değerlerinin üzerine çıkması olası bir ihtimal olarak insanoğlunun günlük yaşamını tehdit ediyor. Çünkü iklim denilen olgu, uzun süreli takip edilen meteorolojik olayların ortalamasından ibaret olan bir öngörüler silsilesidir.

Örneğin denizde bir dalganın oluşması için 6 saat kavramı gözetilir. Yani, bir deniz yüzeyinin dalgalanması için o deniz üzerinde üstten ve dipten 6 saat boyunca rüzgâr esmesi gerekmekteyken böylesi kaotik bir yapıdaki bir iklimi tanımlayacak istikrarlı hava durumlarını görmemiz çok zor olacaktır. Buna ilaveten de her ay ve her yıl enteresan bilinmezlik içeren alışılmadık şiddetli hava durumları insanları şaşırtacak günlük işleyişi haliyle aksatacak. Akabinde dev asa tarım alanı kayıpları başlayacak. Göçler ve savaşlar yeni sirkülasyonlara kapı aralayacak. Şu durum; gerçek anlam da doğanın dengesine karşı oynanan asla kazanılamayacak bir kumar gibidir.

Gelişmek bilimsel çalışmalara yönelmek elbette takdir-e şayan ama, yapılacak bilimsel çalışmanın içeriği de insanı yaşatmak adına bir o kadar önemli değil mi? Oysa günümüz teknolojisi yaşatmak değil tamamen yok etmek üzerine kurgulanmış. İnsan denen en üst makamın Atom bombası ve türevlerini üretmek ve geliştirmek adına harcadığı emeğin halklar nezdinde pozitif bir karşılığı olmadığına alıştırılsak da bunu kabullenmemekte sanırım hem özgür hem de hemfikiriz. Eğer insanoğlu toplumsal davranışlarında aklı salim ve mantık çerçevesinde ilerleyen bir unsur olarak kalsaydı; bugün Arktik bölgesinde daha fazla yeraltı kaynağı bulmanın ya da paylaşmanın ötesinde, ısınmanın ve erimenin durdurulması tartışılmalıydı.

1970’lerden beri bölgeyi araştırıp belli bir projeksiyona ulaşanlar, istese şimdiye değin kendi neslini gözetecek koruyacak çarelere çoktan ulaşmıştı. Ama, maalesef mantığı ve gönlüyle sorgulayıp iyiliği istişare eden değil; doyumsuzlukta tavan yapmış bir insani (!) yapının esirleriyiz. Yeni yüzyılların sağladığı teknolojik imkânlar uzaya ulaşsa da; başka türlü dertlenenlerin iç huzursuzluğu geçmedi. Hüzün yine aynı hüzün, efkâr yine aynı efkâr. Hayallerimizi siyah poşete koyalım bari de kimse görmesin.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Yeni yılda yeni zamlar 23 Kasım 2024