Yeni yapılandırma yasası ve pushed debt down
Türkiye yeni bir seçim sath-ı mailine girerken, her seçim öncesinde artık bir klasik haline gelen kamu alacaklarının yapılandırılmasına (mali af) ilişkin kanun teklifi de Meclis’e sevkedildi. Yapılandırma, vergi barışı, varlık barışı vb. adlarla yapılan Cumhuriyet tarihimizin 41’inci, mevcut iktidarın 13’üncü mali affı hayırlı olsun! Mali af çıkarılması siyasi bir karardır (tercihtir), ama sık çıkarılan afların adaletsizliklere yol açtığı, mükelleflerin vergiye uyumunu ve vergi ahlakını bozduğu, kısa dönemde bütçeye nakit girişi olsa da uzun dönemde mali açıdan olumsuz sonuçlar doğurduğu bir gerçektir. Bu nedenle, kamu alacaklarının bu şekilde geniş bir affını sağlayan kanunların Mecliste 2/3 gibi nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu yazımda, söz konusu kanun teklifini uzun uzun anlatmayacağım. Yüzyılın affı diye lanse edilmiş olsa da, önceki yapılandırma kanunlarının bazı farklılıklarla kopyası olduğunu söyleyebilirim. Bu köşede, bir önceki 7326 sayılı yapılandırma Kanunu’na ilişkin olarak çok sayıda yazı kaleme almıştım. Yazılarımın bir çoğu mevcut kanun teklifi için de geçerli olduğundan merak edenler için dipnotta bağlantı adreslerini paylaşıyorum.[1]
Mevcut Kanun Teklifinin önceki yapılandırma kanunundan farkları da yeterince yazıldığından[2] tekrara düşmemek adına onu da yazmayacağım. Sadece, söz konusu yazılarda göremediğim, ancak Kanun Teklifindeki sorunlu olduğunu düşündüğüm bazı düzenlemeleri paylaşacağım. Umarım Teklif yasalaşmadan gerekli düzeltme yapılır.
Kanun Teklifinin önceki yapılandırmalardan farklı düzenlemelerinden birisi kar dağıtımına bağlı stopajlar açısından da vergi artırımı imkanı sağlamasıdır. Buna göre, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94/6., Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK)’nun 15/2 ve 30/3. maddelerinde belirtilen kar payı ödemelerine ilişkin olarak, Kanun Teklifindeki ilgili yıllar için gelir ve kurumlar vergisi açısından artırılan matrahların %80’inden az olmamak üzere belirlenen tutarlar üzerinden %15 oranında hesaplanan vergiyi ödeyerek stopaj açısından sağlanan imkanlardan (vergi incelemesine muhatap olmama) yararlanabilmek mümkün olacaktır. Bu düzenlemeyle, geçmişte gelir/kurumlar vergisi açısından matrah artırımı yapan mükelleflerin transfer fiyatlandırması yönünden incelenerek kar dağıtım stopajına muhatap olmaları nedeniyle yaşanan hukuki tartışmaların önüne geçilmek istendiği anlaşılıyor. Bu açıdan olumlu bir düzenleme olsa da uygulanacak oranın %15 olarak belirlenmesi sorunludur. Herşeyden önce mevcut durumda kar dağıtımına bağlı stopaj oranı %10’dur. Dolayısıyla, düzenlemenin cazip kılınması için oranın en azından %10’a çekilmesi gerekir. Diğer taraftan, bazı çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında kar dağıtımına bağlı stopaj oranı %10’dan (genelde %5) düşüktür. Bu durumda, bu tür anlaşmaların uygulandığı mükelleflerin kar dağıtımı stopaj artışına gitmeleri cazip olmadığı gibi eğer söz konusu vergi artışı bir kar dağıtım stopajı ise (ki öyle) %15 oranının uygulatılması, imzaladığımız çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarına aykırı bir sonuç doğurur ki; bu durum yeni hukuki ihtilafların kapısını açacaktır. Kanun Teklifi bu haliyle Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçmiştir. Genel Kurulda, Kanun Teklifine bu yönde bir düzenlemenin eklenmesinin faydalı ve gerekli olacağını düşünüyorum. Teklif bu haliyle yasalaşsa bile, Maliye söz konusu uluslararası anlaşmalara uymak zorunda olduğundan başvuruları alırken mükelleflerin mukimlik durumlarını ve uygulanacak çifte vergilendirme anlaşmalarını dikkate alacak bir sistem oluşturmalıdır. Böyle bir uygulamanın yapılmaması halinde, mükellefler ihtirazi kayıtla vergi artırımına gidip dava açabilirler.
Şimdi gelelim bahsetmek istediğim diğer konuya. Kanun Teklifindeki bütün düzenlemeler yapılandırmaya ilişkin olmayıp çeşitli kanunlardaki vergisel düzenlemelerde de değişiklikler, eklemeler öngörülmektedir. Bu düzenlemelerden iki tanesi ilgi çekicidir. Teklifin 19. maddesiyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/3. maddesinin değiştirilmesi önerilmektedir. Maddenin mevcut hali şu şekildedir. “İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez.”
Kanun Teklifi ile maddenin değiştirilmesi önerilen hali ise şu şekildedir. “Kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez. Şu kadar ki iştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri, Kanunun 19 uncu maddesi kapsamında yapılan devir işlemleri sonrasına isabet edenler de dâhil olmak üzere, kurum kazancından indirilebilir.”
Ayrıca Kanun Teklifinin geçici 1. maddesinde de şu düzenleme yer almıştır. “Bu Kanunun 19 uncu maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlere ilişkin olarak, sermayesine iştirak edilen kurum ile 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 19 uncu maddesi kapsamında yapılan devir işlemlerinde, devir öncesi iştirak hissesi alımı dolayısıyla ortaya çıkan ve devir sonrasına tekabül eden finansman giderlerinin, devir sonrası, devralan kurum tarafından kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılması nedeniyle vergi incelemeleri veya takdir işlemlerine istinaden herhangi bir vergi tarhiyatı yapılmaz, vergi cezası kesilmez, daha önce yapılmış olan tarhiyatlardan ve kesilmiş cezalardan varsa açılmış davalardan feragat edilmesi kaydıyla vazgeçilir, tahakkuk eden tutarlar terkin edilir, tahsil edilen tutarlar iade edilmez.”
Bu düzenlemeler ne anlama gelmekte biraz açalım. Şirket satın alma ve birleşmeleri vergili ve vergisiz olarak yapılabilmektedir. Vergisiz birleşme, KVK’nın 19. maddesinde düzenlenmiş olup maddede belirtilen şartlar altında yapılan şirket birleşmelerinde (devir) birleşmeden doğan karlar vergilendirilmemektedir. Söz konusu şartlar ise devrolunan ve devralan şirketin ikisinin de tam mükellef olması (kanunî veya iş merkezlerinin Türkiye'de bulunması) ve devrolunan şirketin devir tarihindeki bilânço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde devralınması ve aynen bilançosuna geçirilmesidir. Vergisiz birleşmede, devralan şirketin hisseleri devrolunan şirket ortaklarına verilmektedir, yani bir nakit alış verişi yoktur.
Vergili birleşme/devralma ise bir şirketin başka bir şirketi parayla satın alması veya hisse değişimi yoluyla gerçekleşse bile devralan şirketin yabancı şirket olması halinde söz konusudur. Parayla satın alma, özkaynakla veya borçla finanse edilebilir. Satın almanın borçla finansmanı durumunda, oluşan finansman giderlerinin satın alan şirket tarafından kurum kazancından indirimi mümkündür. Bu nedenle, satın almanın borçla finansmanı, faizlerin gider yazılabilmesi nedeniyle vergisel bir avantaj (tax shield) sağlar. Özellikle yatırım fonları tarafından yapılan birçok şirket satın alma operasyonu bu şekilde kaldıraçlı (levereged buyout) şekilde yapılır. Yatırım yapılan şirkette sağlanan verimlilik ile yaratılan kar paylarıyla bu borcun faizleri ödenir ve şirket değeri artırılarak uygun bir zamanda yüksek bir çarpanla şirket başka bir yatırımcıya satılır (exit). Her şirket satın alması, bir çıkışla sonlanmak durumunda olmayıp bazıları stratejik yatırımlar da olabilmektedir.
Buraya kadar anlattıklarım basit bir finansman metodu. İşi karmaşık hale getiren ise satın almanın için oluşturulan yapılanmadır. Şirket satın almalarında uygulamada sıkça görülen bir yöntem, (yabancı) yatırımcının doğrudan şirketi satın alması yerine, hedef şirketi satın almak için özel amaçlı bir şirket (special purpose vehicle – SPV) kurması, bu SPV’nin kredi kullarak hedef şirketi satın alması, daha sonra da satın alınan hedef şirket ile SPV’nin birleşmesidir. Buradaki birleşme genelde tersine birleşme olup SPV ortadan kalkmaktadır. Birleşmeyle birlikte, SPV’nin kullanmış olduğu kredi de satın alınan hedef şirkete geçmekte ve faizleri de bu şirket ödemektedir. İşte şirket satın almalarında, alınmış olan kredinin bu şekilde hedef şirkete aktarılmasına “Pushed Debt Down” (“Borcun Aşağı Nakli” diye tercüme ediyorum.) denilmektedir. Kurulan mekanizma, borçla pazardan karpuz alıp borcu karpuza ödetmeye benzetilebilir. Karpuz çekirdekleri karpuza dönüştükçe sorun yok...
Buradaki tartışma, satın alınan şirkete nakledilen kredi faizlerinin devirden sonra bu şirketçe kurum kazancından indirip indirilemeyeceği noktasında başlamaktadır. Kanunda açık bir düzenleme olmamakla birlikte, Maliyenin öteden beri yaklaşımı haklı olarak bunun mümkün olmadığı yönünde olup bu konuda yapılan vergi incelemelerinde de eleştiriler yapılagelmiştir. Vergi yargısının da Maliye ile aynı görüşte olduğunu söyleyebiliriz. Dünyada da bu faiz giderlerinin kurum kazancından indirimine izin veren ülke çok yoktur.
Kanun Teklifi ile getirilmek istenen düzenlemeyle kaldıraçlı şirket satın almalarında satın alınan şirkete aktarılan krediye ilişkin faiz giderlerinin indirimine izin verilecektir. Ayrıca geçmişte bu konuda yapılan işlemler açısından da bir eleştiri yapılmayacağı, yapılmış eleştiri varsa onların da ödeme olmamışsa mükellef lehine sonlandırılacaktır. Söz konusu düzenlemenin neden yapılmak istendiği Kanun Teklifinde gerekçelendirilmemiştir. Dolayısıyla, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu anlaşılamamaktadır. Diğer taraftan Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalardan düzenlemenin şirket birleşmelerini teşvik etmek amacıyla yapıldığı iafade edilmektedir. Komisyon’da yapılan yoğun eleştiriler üzerine, Teklifin geçici 1. maddesi teklif metninden çıkartılmış, ancak 19. maddesi aynen kabul edilmiştir.
Maliyenin haklı ve dünya ile paralel olduğu bir konuda, aksi yönde bir düzenleme getirmek istemesini anlamamış olmakla birlikte, Teklifin geçmişe yönelik geçici 1. maddesinin Komisyon’da elimine edilmiş olmasını olumlu karşılıyor, çok ihtimal vermesem de Genel Kurulda 19. maddesinin de kabul edilmemesini ümit ediyorum. Türk lirasının bu kadar değer kaybettiği bir ortamda zaten sudan ucuz hale gelen şirketlerimizin yabancılar için böyle bir vergisel teşvikle daha da ucuzlatılmasını anlamlı bulmuyor ve bu düzenlemeye şüpheyle yaklaşıyorum.
Sözün özü: Birisi için vazgeçilen vergi, başkasından toplanır.
Kaynaklar:
[1] https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/af-yeniden/622128
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/matrah-artiran-mukellefler-dokunulmaz-mi/624586
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/aftan-yararlanma-zimnen-kabul-mudur/627713
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/matrah-artiriminda-maliyeden-mukellefe-oran-celmesi/632252
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yapilandirma-odemeleri-gider-yazilabilir-mi/638238
[2] https://t24.com.tr/yazarlar/erdogan-saglam/yeni-yapilandirma-ve-matrah-artirimina-iliskin-teklif-meclise-sunuldu-eskisine-gore-degisiklikler-neler-2022-yili-matrah-artirimi-kapsamina-alindi-mi,38464
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/yeni-torba-yasanin-oncekilerden-farkliliklari/681186
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/vergi-affi-kanun-teklifinde-ne-yeni-ne-degil/681444