Yeni siyasetin kodları
Garip garip işler oluyor…
Türk siyaseti, siyaset yapma biçimi adeta yeniden şekilleniyor.
Suriye meselesindeki gelişmeler ve DEM Parti-Öcalan görüşmesinin yol açacağı yeni tartışmalar bu şekillenmede etkili olacak unsurlar.
Siyasi yapıların ve kişiliklerin dağılıp/toplanma süreçlerine gireceği bir dönem yaşayacağız gibi görünüyor…
Bu gidiş gelişler, bu çalkantının evrileceği hal iyi kötü netleştikten sonra başta yeni anayasa olmak üzere işin hukuki çerçevesi de tartışılır kuşkusuz.
Biraz açayım…
Misal; Gelecek Partisi'nden istifa ederek AK Parti'ye katılan Nedim Yamalı, "AK Parti'nin kapıları Ahmet Davutoğlu'na kapalı" diye açıklama yapıyor. Nereden baksanız sakillik. Ama partiler arası transferler duracak mı derseniz, hayır, durmayacak! Mart ayında yapılması planlanan AK Parti kongresi öncesinde ve sırasında başka başka isimlerin de iktidar partisine katıldıklarına şahitlik edeceğiz. Bu durum sadece siyasi kimliklerin ikbal arayışı ile ilgili değil. Ya da sadece iktidar partisinin vitrin yenileme ihtiyacı ile ilişkili değil. Evet, bir taraftan iktidar partisi kadro yeniliği mesajı ve Suriye’deki “moral” ile AK Parti örgütlerinde şikayet edilen rehaveti ortadan kaldırmayı hedefleyecektir ama bütün bunların toplamından daha farklı bir durumdan bahsediyorum; iktidarı ile muhalefeti ile Türk siyasetindeki kodlar değişiyor ya da değişmesi için hazırlıklar/yığınaklar yapılıyor gibi görünüyor.
Misal; “tek kişilik muhalefet ordusu” Cemal Enginyurt, asgari ücret zammının ardından, “Hepimiz tutuklanmayı göze alarak 81 ilde miting düzenlemeliyiz. Cumhurbaşkanı’nı istifaya zorlamalıyız.” diye açıklama yapıyor. “Ana muhalefet” partisinin genel başkanı ise “Ben, Erdoğan’ın sahayı okuyacağına, anketlere bakacağına, bu yanlışı yapmayacağına inanıyordum. Yani 25-30 bin lira arası bir şey belirleneceğini düşünüyordum.” diyor. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yanlış yapmayacağına” inanıyor. Bu inanç üzerinden siyaset yapıyor.
İBB Başkanı İmamoğlu ise tamamen başka bir eksende… Partisinin genel başkanının asgari ücretten, Esenyurt Belediye Başkanı’na kadar “anlaşılmaz” açıklamalarından iyice sıtkı sıyrılmış olacak ki yönünü Suriye’ye çevirmiş. Hatırlatayım; İmamoğlu şu açıklamayı yapmıştı:
“Türkiye Belediyeler Birliği olarak başta Şam olmak üzere Suriye'deki şehirlerin ihtiyaçlarını yerinde tespit etmek, iki ülke şehirleri arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmek ve sürdürülebilir bir zemine oturtmak, birliğimiz üyesi belediyeleri koordine etmek amacıyla da bir TBB heyetinin en kısa zamanda Suriye'yi ziyaret etmesini hep birlikte kararlaştırdık."
Erdoğan’dan önce Şam’a giderse de şaşırmamak lazım. Çünkü Suriye’deki ani gelişmeler “şu an” için Türkiye’nin lehine ve iç politikada kaldıraç görevi görecek. Bu durumda seçmenin gözünde “Ülkeyi krizlerden kurtaran, mazlumların koruyucusu” Erdoğan imajının pekişeceğini düşünen bir siyaset erbabı olarak İmamoğlu’nun da bu topa girmesi anlaşılabilir bir durum. Lakin anlaşılamaz olan “ana muhalefet” partisindeki politika üretme, alternatif olabilme çabalarının darmadağın olması. Şöyle de söylemek mümkün; Cumhurbaşkanı Erdoğan mesajları ile sürekli olarak CHP’nin ve muhalif partilerin “zayıf” noktalarını hedef alırken, CHP “ama biz 1. partiyiz” meselesini aktif rekabet değil rehavet alanı olarak kullanıyor.
Bu arada mevcut halden mutsuz CHP’li siyasetçilerin, milletvekillerinin, il, ilçe yöneticilerinin ve hatta kurultay delegelerinin de bir başka rehavet içinde olduklarını da görmek gerekiyor: Mırıltı/homurtu çok, aksiyon yok…
Başta da söylediğim gibi başta Suriye ve ardından DEM Parti-Öcalan-iktidar arasındaki hatta olup bitecekler bu belirsizlik ortamını kristalize edecek. Ama görünen o ki daha da sertleşecek bir siyasal iklime doğru evrilecek Türkiye. Bu iklimde bir yandan daha da sertleşecek bir muhalefet değil, “yumuşama/normalleşme(?)” meraklısı bir muhalefet oluşturma çabası var. Diğer yandan bu yeni rejimi tahkim edebilecek yeni düzenlemelerin de kapıları açılmaya çalışılıyor.
Kuşkusuz bütün bu tartışmalar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı için bir alan yaratıyor. Böylelikle 2026’da ekonomik ferahlama bekleyen iktidar her şeyin kolay unutulduğu Türkiye’de şimdi tenceresi kaynamayanlara da sağlayacağı hızlı desteklerle seçime gidecek. Bugün olup bitenlerin varacağı son nokta işte o seçimlerde ortaya çıkacak…