Yeni sistemin mimarlarından mıyız?
Geçen haftaki enflasyon raporunda, en az konuşulan konu enflasyondu. Üretime, yatırıma, istihdama vurgu yapıldı. TCMB’nin bağımsızlığı son bir yıldır tartışılıyor. Türkiye’deki politika yapıcıların bir ajandası var mı, bilmiyorum. Ancak merkez bankalarının pozisyonları açısından bir dönüm noktasındayız.
1980-2020 dönemindeki serbest piyasa ekonomisi bitti. Tabii bu bir kumanda ekonomisine geçiş anlamına gelmiyor. Sermayenin dağıtımında hükümetler daha etkin olacaklar. Gelişmiş ülkelerin borç seviyeleri zaten yüksekti. Pandemi dönemindeki harcamalar borçları daha da artırdı. Buradan bir çıkış gerekiyor. Merkez bankalarının para yaratma gücünü hükümetler alıyorlar. Son dönemde; Almanya’da verilen yeni kredilerin yüzde 40’ı, Fransa’daki yeni kredilerin yüzde 70’i, İtalya’daki yeni kredilerin tamamı devlet garantilidir. Bunların salgın döneminin alametifarikası olduğu söylenebilir. Ama bugün de savaş ekonomisi var. Yani her daim bir aciliyet çıkabilir.
Garantili kredilerin nereye yönlendirileceğini bankalara söyleyerek, hükümetler istedikleri sektörleri destekleyebilirler. Kredi büyümesini ve para arzını kontrol ederek, nominal büyüme yönetilebilir. Enflasyonun hedefin biraz üzerinde kalmasına izin vererek, nominal büyüme artırılabilir. Borç seviyeleri bu şekilde düşürülebilir. Bu sistemde tahvil faizleri, enflasyonun altında olmalıdır. Ülke tahvillerini bazıları almak zorundadır. Merkez bankasının etkisizleştirilmesi, faizin bir araç olarak kullanılmaması, selektif krediler, bankaların ve emeklilik fonlarının Hazine tahvillerini almak zorunda olmaları. Farkında olmadan yeni sistemin mimarlarından mıyız?