“Yeni Ortadoğu” ve güven meselesi

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Ortadoğu yeni bir döneme doğru hızla ilerliyor. ABD’nin artık doğrudan askerleriyle “jandarma” olmadığı, uzaktan “müttefikleri” aracılığıyla bölgeye “ayar vermeye” çalışacağı bir Ortadoğu.

Bu yeni dönemde din ve ideoloji eksenli çatışmaları daha az görecek gibiyiz. İlk örnekler belirmeye başladı bile;

● Trump döneminde “kotarılan” İsrail ile Arap ülkelerinin barışması, karşılıklı büyükelçilik açmalar bunun en belirgin örneği.

● Ancak “barışma” sadece İsrail ile Araplar arasında olmadı; İslam dininin iki farklı mezhebini temsil eden İran ve Suudi Arabistan da masaya oturdu. Şimdilerde ikinci görüşmeden bahsedilmeye, hatta bunun belki de Şam’da yapılabileceğinden bahsedilmeye başlandı bile.

● ABD ile İran arasındaki nükleer görüşmelerde de büyük ilerleme kaydedildi. İran’a yönelik, bankacılık, enerji gibi en kritik alanlarda ABD yaptırımlarının kaldırılabileceği konuşuluyor.

● Suriye üzerinde Araplar arası kavgalarda da sona gelinmiş görünüyor. Birleşik Arap Emirlikleri zaten ilk adımı atıp, Şam’daki Esad rejimiyle resmi ilişki kurmuştu. Sırada şimdi Suudi Arabistan var. Bu hafta Şam’a Suudi- Emirlikler karma üst düzey bir heyeti resmi ziyarette bulundu. Ramazan Bayramı sonrasında Şam’da Suudiler’in elçilik açabileceği bilgisi sızdı. Esad yönetimindeki Suriye için Arap Ligi’ne geri dönüşün de yine bayram sonrası gerçek olacağı yazılıp çiziliyor Arap basınında.

● Yeni Ortadoğu’da mevcut ideolojik yaklaşımlardan da geri adımlar başladı. Suudi Arabistan ve BAE Vahhabi alışkanlıklarını küçük adımlarla terk etmeye başladılar. Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Muhammed Bin Selman –yeri geldiğinde çok sert önlemlerle, kırıp dökerek- ülkeyi Vahhabi anlayışından çıkartmaya çalışıyor. Direniş elbette büyük. BAE’de de aynı trend var. Mesela bu yıl Ramazan ayında gündüz saatlerinde lokantalar kapatılmadı BAE’de. İçki yasağı bile uygulanmıyor ülkedeki yabancılar için.

● Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika’da ise İhvancılık etkisi giderek kırılıyor. Tunus kendisini Müslüman Kardeşler’den büyük ölçüde kurtardı, sisteme entegre etti. Mısır’da zor kullanılarak İhvan ortadan kaldırıldı. Libya’da ise Müslüman Kardeşler uzantıları siyasi alanda giderek güç kaybediyorlar.

● ABD Ortadoğu’dan askeri anlamda çekilirken, Rusya ve Çin etkisi daha çok göze batıyor. Ancak Rusya ve Çin’in bölgeye yaklaşımı ABD’den farklı; Moskova “rejim değiştirme” işine hiç girmeyip, ülkelerin mevcut yönetimleriyle çalışmayı tercih ediyor. Bu sayede Ortadoğu’da ard arda hem askeri üsler, hem siyasi etki kazanıyor. Çin ise Ortadoğu’ya daha çok “Kuşak-Yol” projesi üzerinden, ekonomik anlamda giriyor. Pekin yönetiminin de mevcut rejimlerle bir itişmesi bulunmuyor.

Türkiye adım atıyor ama...

Türkiye’deki mevcut AK Parti yönetimi Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’ya “rejim değiştirme” üzerinden girmişti. Ancak bu yürümemekle kalmadı; Ankara’nın Arap kavgalarına taraf olması –Mısır, Libya, Suriye en iyi örnekler- bölgede de yalnızlaşmasına yol açtı. Üstelik o umut edilen rejim değişikliklerinin hiçbiri de gerçekleştirilemedi. Sisi de, Esad da hala ülkelerinin başındalar. AK Parti hükümetinin Kaşıkçı cinayeti üzerinden Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’ın etkisini kırma çabaları da sonuç vermedi.

Şimdilerde AK Parti hükümeti de Ortadoğu’daki “içişlerine karışmadan ekonomik işbirliğine” yönelik bu gidişatı fark etmiş durumda.

Yıllarca AK Parti’nin en üst düzey yetkililerinin “darbeci-katil” sıfatlarıyla andıkları Mısır Devlet Başkanı Sisi yönetimiyle görüşmek üzere Bakan Yardımcısı düzeyinde heyet göndermesi bu farkındalığın işareti. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Birleşik Arap Emirlikleri’ne “ramazan tebriği” telefonu da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Kralı’na hem Ramazan başında, hem de bayram öncesinde ettiği telefonlar da hep “barışma” adımları.

Türkiye ilişkileri normalleştirmek için adım atıyor ama, henüz bölgeden pek bir somut karşılık olmadığını da söylemek gerekiyor. Suudi Arabistan mesela; Türk mallarına yönelik gayrı resmi boykot sürüyor. Ülkedeki yıllardır faaliyet gösteren 8 Türk okulunun kapatılması da Riyad yönetiminin hala “barışmaya” temkinli durduğunun göstergesi.

Mısır’da da Ankara’ya yönelik “güven durumu” hala sıkıntılı. Mısır’ın barışma talepleri doğrultusunda AK Parti hükümeti İstanbul’dan yayın yapan Müslüman Kardeşler’in televizyonlarına “ihtar” verdi, Sisi karşıtı yayınları durdurdu. Ancak bu televizyonlar şimdilerde Youtube üzerinden yine hareketlenmeye başladı. Bu durum da, Kahire’de -deyim yerindeyse – kaşların kalkmasına- neden oldu. Mısır’ın Türkiye ile normalleşme için “şartlarından” biri de Türkiye’nin Libya’dan askeri olarak çekilmesiydi. Önce paralı askerler/Suriyeli cihatçılar çekilmeye başladı. Ancak ilk çekilmenin gerisi gelmedi. Ak Parti hükümeti, Libya’da Rusya’nın Wagner’i gibi lejyonerlerin varlığını öne sürerek, “toplu çekilme” olması gerektiği tezini ortaya koydu. Ancak ne Moskova, ne de Wagner’in parasını ödediği söylenen Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir kıpırdama yok. Türkiye’ye ise baskı çok. O kadar ki, Çavuşoğlu/Akar/Fidan’ın Libya ziyaretinde de görüşmelere bu konu damga vurdu. Ortak basın toplantısında bizzat Libya Dışişleri Bakanı “Libya’daki yabancı askerlerin çekilmesi için Türkiye’nin işbirliğini beklediklerini” söyledi.
Yeni Ortadoğu oluşurken, Türkiye’ye bakışta “güven meselesi” hala en büyük sorun gibi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024