Yeni ortaçağ dünyasında ekonomiler
Tarihteki Ortaçağ; çöken Roma İmparatorluğu’nun doğurduğu küresel otorite boşluğunda oluşan çok merkezli ve karmaşalar dünyasını tanımlar. Hurafeler bolluğu içinde bilimin dışlandığı, savaş ve çatışmaların çoğaldığı, hayatta kalma mücadelesinin “ötekini” öldürmeyi meşrulaştırdığı(!) zamanlar.
Bugün dünya, benzer bir görünüm sergiliyor. Dünya jandarması ABD’nin; ekonomik, siyasi ve askeri gücünü kaybettiği ortamda, çatışma alanlarının çoğalmasının tanığıyız. Ukrayna/Rusya, İsrail/Filistin, Afganistan, Yemen, Suriye, Libya, Tayvan, Nijerya, Sudan, Etiyopya, Mali… Sürgit savaşan Dünya.
DUVARLI DÜNYAYA HOŞGELDİNİZ
Bundan yarım asır önce 67 duvarlı ülke vardı. Şimdi ise 90 ülke, sınırlarını duvarlarla çevriliyor. Deniz Ülke’nin ifadesiyle 74 tanesi bunu tamamlamış durumda. Duvarların %56’sı Asya’da, %26’sı Avrupa’da, %16’sı Afrika’da... Korku, endişe, ötekileştirme, insandışılaştırma, öfke; yaygınlaşıyor.
Akli değil de nakli bilgiye olan ilgi ve artan enformasyon kirliliği, yeni inançlar, reforme edilmiş putperestlik, duvarların ardına hapsolmuş uluslar ve seçilmiş krallar dönemi… Yetmezmiş gibi yapay zekâ destekli algoritokrasi sayesinde seçmediklerimizin tercihlerimizi belirlediği asri(!) zamanlar…
İKİ SORU İKİ CEVAP
Küresel krizler ne zaman biter?
Aslında daha yeni küresel krizler yüzyılına girdik. 11 Eylül terör saldırısı ile jeopolitik müdahale geldi. 2008-9 Küresel kriziyle ekopolitik müdahalelere tanık olduk. Pandemi ise biyopolitik hegemonyayı tetikledi. Şimdi de yapay zekâ ile dijipolitik müdahale geliyor. Üstelik bunların neticesinde devlet, insan hayatına daha derin katılma imkânı buluyor, ekonomide başat aktör haline geliyor.
Peki ya yeni ortaçağda vatan kavramı?
Batı, toprağı; “vatan bize aittir” diye algıladı hep… İster savundu, ister el koydu, ister Rusya’nın Alaska’yı 7 milyon $ karşılığı ABD’ye devretmesi gibi sattı. Doğu toplumlarında, özellikle bizde toprak, vatanın bizzat kendisi olmanın ötesinde her birimiz vatana aitiz. İnsanın en travmatik hali, evini kaybetmesidir. Hele ki öz vatanını kaybetmiş bir ulus olarak en kutsal mertebede yer alır; “Bastığın yeri toprak diyerek geçme tanı / Düşün altında binlerce kefensiz yatanı…”
NOT
JEOPOLİTİK, EKOPOLİTİK, BİYOPOLİTİK, DİJİPOLİTİK
Eski yunan şiirinde (mitolojide) insanın tanrı ile mücadelesinden söz edilir. Yakın çağların şiirinde insanın insanla mücadelesi (aşk, hasret, haset gibi) ana tema olarak karşımıza çıkar. Modern şiirin ana teması ise insanın kendisiyle olan mücadelesini sergiler. Bu da yeni ortaçağda sanatı şekillendiriyor.
Mücadele alanının insanın kendisi içinden başlayıp kürenin her tarafındaki insanları (hatta halkları, ulusları) kapsayacak hale gelmesi, belirsizliklerin sürekli, çatışmaların devamlı ve karmaşanın temel belirleyici olacağı bir dünya düzeni vadediyor.
Bu süreçte bildik rekabet koşulları yanı sıra belki de onlardan daha çetin yeni güçler edinmek gerekiyor. Jeopolitik arenada Atlantik havzasında Pasifik’e kayan güç, ekopolitikte ise bu güç kaymasının doğuracağı yeni zenginlik alanları, biyopolitik boyutunda insanın bedeninin artık devletlerin tasarrufuna dönüşmesi ve dijipolitikte ise zihin yapılarının kontrolü devreye girecek.
Yerli-yabancı ayrımı, nesiller çatışması/uyuşması, modern gelenekselden dijital konvansiyonele geçiş, demokratlar (sivil) ile istikrarcılar (devlet) yanı sıra zenginler ve açlar arasındaki mücadelenin şekillendirdiği modern ortaçağa hoş geldiniz…